Arap siyasal aklı!
Yazının başlığını rahmetli M. A. Cabiri'den ödünç alsak da bugün Arap siyasal akılsızlığına şahitlik etmekteyiz.
Öteden beri var olan ve önceki gün Katar-Arap Krallıkları, Mısır ve Libya arasında yaşanan kriz bütün bölge ülkelerini, başta Türkiye, Rusya, İran ve Çin'i ciddi anlamda tedirgin ediyor.
Aslına bakarsanız 2014'te Katar'daki Büyükelçiliklerini kapatan ülkeler, Pazartesi sabahından itibaren Katar'la bütün ilişkilerini de keserek sorunu "radikal", Şii-Sünni-Vahhabilik bahanesi üzerinden sürdürmeye kararlı. Tabi ki süreç Küreselcilerin istedikleri bir ayrışmaya ve akabinde kaçınılmaz çatışmaya doğru gidebilir.
Kimi analistler yaşananları "Vahhabilik ve İhvan çekişmesinin patlaması" olarak yorumlasa da bu işin bahanelerinden en zayıfı. En zayıfı, çünkü bölgede enerji-doğalgaza hükmetmek için güçlerini sağlamlaştırmak isteyen Küreselciler yeni haritalar, yeni din anlayışı ve yeni köle devletçikler peşinde. Bunun için de iki elin parmakları kadar gerekçe bulmaları hiç de zor değil.
Son yıllarda Arap ülkelerinde meydana gelen darbe ve devrimlerin arkasındaki finansal gücün Birleşik Arap Emirlikleri'ne ait olduğu herkesin malumu. Bölge dışındaki ülkelerde bile parasal gücü ile sistemlerle oynamayı üstlenen BAE Küreselcilerle birlikte hareket ederek yenidünya düzeninde parasıyla rol alıyor.
Krallıkların Katar ile alevlenen sorunları bundan birkaç hafta önce Katar'ın eski Emiri Şeyh Hamad bin Halife'nin İran ve komşu ülkelerle ilgili söylediği iddia edilen sözler Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi'yi Katar'a karşı harekete geçirdi. Aslına bakarsanız, Katar'ın İran ile ortak enerji rezervlerini kullanma isteği bütün darbelerin finansörü olan BAE'ni son derece rahatsız etmişti.
Bu süreçten Katar nasıl kurtulur bilinmez, lakin 2022'de Dünya Kupasını düzenleyecek olan Katar şimdiden büyük yara aldı. Dahası, Katar'ın "terörü desteklediği" iddiası, ihvan'a yakınlığı ve BAE Washington Büyükelçisine ait e-mail hesabının hacklenmesi de Katar'a yüklenerek bu ülkenin Körfez İşbirliği Teşkilatı'ndan atılması da istendi.
Üç yıldır yazıyor, söylüyoruz. Bölgede yeni ittifaklar, yeni düşmanlıklar kısa süre içinde değişebiliyor. Kartlar sürekli karılıyor, dolayısıyla mevcut krizin nerede duracağını kestirmek pek de mümkün görünmüyor.
Bütün bunlar işin bir boyutu, diğer boyut ise Rusya ve Çin'in alacağı tavır, geliştirecekleri strateji ile netleşecek. Çünkü ABD'nin nihai hedefi gerekirse İslam ülkelerini savaştırmak ve gelip bölgeye çeki düzen! vermek olduğunu ben biliyorsam Çin ve Rusya hayhay biliyordur. O zaman bu iki güçlü ülkenin bölgeyi ABD'ye teslim etmesi beklenemez. İran ve Türkiye ise geliştirecekleri akıllı stratejilerle durumu idare edebilir, aksi durumda bu süreçten en zararlı çıkacak ülkeler Türkiye ve İran'ın olur.
Şimdilik şöyle bir tablo ile karşı karşıya olduğumuzu görmek zor değil:
Arap Krallıkları, ABD ve kimi Avrupa ülkeleri bir blok, Rusya-Çin-İran diğer bloku oluşturuyor. Burada asıl sorun Türkiye ve İngiltere'nin nerede duracağı. Çünkü Amerika'nın İngiltere ile köprüleri attığı, yalnız kalan İngiltere'nin ABD ile hareket etmesinin ABD tarafından kabul görmeyeceği sır değil. Zaten İngilizlerin İpek Yolu ve Deniz İpek Yolu Kuşağı Projesi ile son bir yılda bölgede geliştirdikleri ilişkileri ABD'ye rağmen ve ABD'ye karşı geliştirdiği de bir vakıa.
Rusya ve enerjisini ancak bölgeden temin edebilen Çin'in hamlelerine göre İngiltere de stratejik hamlesini yaparsa Körfez alevli bir yaza girmiş olabilir.
ABD 20. Yüzyılın başında, yani 1. Dünya Savaşı sonrasında cetvelle çizilen sınırlardan hoşnut olmadığını yıllardır söylüyor. Bu kavga aynı zamanda siyasi akıldan mahrum Arapların manivela olmayı kabul ederek ABD'ye yeni sınırlar çizme imkanı tanıma kavgasıdır.
Burada şaka gibi duran gerçekler de var. Mesela;
Suudi ve BAE'nin "teröre destek vermek"le suçladıkları Katar'ın el an bile ABD'nin müttefiki olması bir ironi, daha bir yıl önce Amerika bankalarında Suudi'ye ait 750 milyar doları, "Suudi'nin El Kaide'ye verdiği destekten dolayı" Amerika'nın bloke etmesi ayrı bir ironidir.
Bu durumda Türkiye ne yapabilir?
Türkiye, devletleşememiş, devlet geleneğinden ve siyasi akıldan yoksun Krallıkların yanında durmaya mecbur değil. Çünkü Krallıklar her an daha güçlüye köle olmayı kabul edip dost ve müttefik olduğu ülkeleri satabilme manevrasına (daha doğrusu ahlaksızlığına) sahip. Bu yüzden Türkiye diplomatik kanalları kullanmak suretiyle önleyemese de krizi büyütmeden çözmeye yönelik çaba göstermeli. Ayrıca Türkiye Katar'a nefes aldırmayı da ihmal etmemeli, ancak diğer Arap ülkelerini karşısına almamaya da dikkat etmelidir.
Suriye'ye konuşlanan Rusya, Cibutiye üs kuran Çin, bölgede pek çok üssü bulunan İngiltere stratejileri ile sahaya indiklerinde bugün Arap Krallıkları lehine görünen ibrenin nerede duracağını kestirmek oldukça zor.
Bir de Katar'dan sonra bugün blok oluşturan devletlere sıra geleceğini Türkiye'nin sokaklarındaki herhangi bir vatandaş biliyor.
Ya Araplar?
Dedik ya, Arap siyasal akılsızlığına şahitlik etmekteyiz.