Dolar (USD)
34.92
Euro (EUR)
36.39
Gram Altın
2942.93
BIST 100
10025.47
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Arafat’taki buluşma!

Bir cumhuriyet nesli gibi duruyordu Kamil amca ile Fatma teyze. Bana bir şeyler anlatmak istiyorlardı. Lakin utanıyor ve yutkunarak susuyorlardı.

Yıllarca beklemişlerdi buraya gelmek için. Hem de çok uzun yıllar. Gençken bu kutsal beldeler onlara yanlış anlatılmış ya da yasaklanmıştı. İslam’ın bir şartının yerine getirilmesi kanaatini oluşturmaktan ziyade hep kötülenmiş veya önemsizleştirilmişti.

Kamil Amca ile Fatma teyzenin içine düşen o kor ateş bütün bu olumsuzluklara rağmen daha da alevlenmiş ve mutlaka bir gün oraya gidilmesi gerektiğine dair kanaatleri kesinleşmişti. Fakat bu defa imkanları yoktu. İmkan olmayınca bu farzın üzerlerinden kalktığını biliyorlardı. Lakin yürekteki ateşi nasıl söndüreceklerdi!

Her geçen gün büyüyen bu ateş bedenlerini sarmış ve oraya gitmeleri için Allah’tan imkan yaratmasını istemişlerdi. Ne yazık ki yaşları ilerliyor ve ümitleri artarken takatleri de azalıyordu.

Ve duaları kabul edilmişti. Bu defa karşılarına kura engeli çıkmıştı. Her yıl büyük bir heyecanla kura için gidiyorlar ve sanki oraya gideceklermiş gibi hazırlanıyorlardı. Çıkmadığında da sürekli birbirlerini teselli için;

— Galiba hâla çağrılmadık. Demek çağrılacak kadar daha yanmadık diyorlardı.

Bir.. iki.. üç.. dört.... beş..... derken tam yedi sene kura çektiler. Her seferinde bu defa da çıkmadı dediler ve boyunları bükük evlerine döndüler.

Yine bir kura vaktiydi. Çıkmaz seçeneğinden ziyade inşallah bu defa çıkacak seçeneğini temenni ederek gittiler. Yıllar geçmiş ve ilk sıra onlara gelmişti. İster yaşlarına, ister aşklarına hürmet deyin bu önceliğin onlarda olması gerekiyordu. Bu defa Fatma teyzenin kura çekmesini istemişti Kamil amca. O da abdestli haliyle ve besmeleli diliyle hem de elleri de titreyerek yaklaştı kura torbasına. Bismillahirrahmanirrahim diyerek daldırdı elini torbanın içine. Çektiği kağıda bakmaya yürek yetirmeden;

— Ne yazıyor Kamil efendi, dedi.

— Müjde hanım müjde! Şükürler olsun artık çağrılıyoruz. Biz de bu sene kırklara karışacaklardan olacağız inşallah.

— Kamil efendi çıktı mı demek istiyorsun!

— Evet Fatma hatun evet! Şükürler olsun bu sene Hac yolundayız.

Sevgiliye kavuşma izninin sevinci tarif edilemezdi. Yılların özlemi bitmişti. Kutsal yolculuğun heyecan ve telaşı başlamıştı.

Kamil amca hemen koşmuştu sımsar Yakup ağaya. İki ineği vardı ve onları hemen satmak istiyordu. Çünkü kutsal yolculuğa çıkacaktı. Artık işler yaver gidecekti Kamil amcalar için. Yakup Ağa da her zamankinden daha cömert davranacak ve istediği parayı verecekti. Tas tamam iki kişilik hac yolculuğunun parasıydı bu.

Ve sonunda o özlenen yolculuk gerçekleşmişti.

O sene doktor göreviyle oraya gitmiştim. Bedenim hastanede iken ruhum hep o mukaddes mekanlarda ve kutsal buluşmalarda kalırdı. Buraya gelen hacılarımızın neredeyse çoğu bir kere bize düşerdi. Ahbap olurduk onlarla. Özellikle yaşlı olanlarla çok fazla tanış kalırdık.

Tam hatırlamıyorum zamanını. Bugün gibi hatırlıyorum olanları. Diyanet görevlileri çok hasta bir teyzeyi getirdiler. Ardından da yaşlı bir amca. Teyze bitkin düşmüştü. Amca ise onun haline ağlamaktan. Hemen müdahale ettik teyzeye. Durumu ağırdı. Yoğun bakıma yatırılmalıydı. Amca ise durmadan;

— N’olacak benim Fatmama. Doktor evladım lütfen söyle bana diyor ve sürekli hanımının başına gelerek ağlıyordu. O arada görevliler amcanın kolundan tutup dışarı çıkarıyorlar ve zor zapt ediyorlardı.

Teyzeye müdahalede bulunuyor ve yoğun bakıma yetişmesi için zaman kazanıyorduk. Bir ara Kamil amca fırsatı bulmuş ve hemen karısının başında peyda olmuştu. Sordu bana telaşlı haliyle.

— Karım nasıl olacak doktor oğlum.

— Umarız durumu iyiye gider. Pek iç açıcı görünmüyor hali. Yoğun bakıma yatırılmalı dedim.

— Ya orada iyi olmasa n’olacak.

— Büyük ihtimalle ölecek. Merak etme amca ona da cennetülbakide yer var. Oraya defnedilir, dedim.

Kamil amca çok mahzun olmuş ve hemen hanımının elini tutmuştu.

— Gitme Fatmam. Ben sensiz nasıl dönerim memlekete. Tek başıma nasıl girerim o eve. Oralar bana viran olur. Hani beraber dönecektik. Lütfen Fatmam, lütfen terk etme beni. Bu yaşımda yalnız koma beni.

Evet kolaydı benim için o cümleleri söylemek. Öyle olmalıydı tabi. Yoksa mesleğimizi nasıl yapardık. Ya Kamil amcanın yürekler parçalayan feryadına ne demeli! Hayatımda bir doktor olarak ilk defa bu kadar etkilenmiştim. Fatma teyzeye daha fazla ihtimam göstermiştim. Görevliler zorla Kamil amcayı oradan uzaklaştırmışlardı. Ben de Fatma teyzeyi ambulansla yoğun bakıma ulaştırmıştım. Yaşaması için her türlü sebebe baş vurmuş ve öyle bırakarak ayrılmıştım oradan. Kamil amca ise artık Fatmam sağ çıkmaz oradan diyerek boynunu bükmüş ve kutsal yolculuğuna mahzun bir kalple kaldığı yerden devam etmişti.

Aradan 15 gün geçmişti. Ve ben Fatma teyzeyi unutmuş yeni hastalarla meşgul olmuştum. Günün sonunda yorgun bir şekilde hastaneden çıkmak üzereydim. Biraz zaman aralığım oldu. Elimde dua mecmuasıyla kendimi bir bankın üzerinde buldum. Dua halindeyken gayet canlı bir sesle bir hanımefendi bana yöneldi.

— Merhaba siz doktor Behçet oğlum olmalısınız.

— Evet dedim.

— Ben 15 gün önce ölürse cennetülbakiye defnederiz dediğiniz Fatma teyzen. Anlattılar benimle ne kadar ilgilendiğinizi. Teşekkür etmeye geldim evladım sana.

Başımı kaldırdım ve Allah diyerek bağırdım. Çünkü tıbben onun yaşaması mümkün değildi. Hatta ben çoktan ölmüş diye içimden geçirmiştim. Fatma teyzeyi öyle canlı karşımda görünce irkildim. Demişler ya atalarımız öldürmeyen Allah öldürmez. Hakikaten bu bir mucize olmalıydı.

Hürmet ettim ve kendisinden dua istedim. Hemen Kamil amcayı soruverdim. Bir iç çekti ve göz yaşlarıyla konuşuverdi.

— Meğerse oğlum Kamilim beni ölmüş bilmiş. Öylece ibadetlerine devam etmiş. Bugün Arafat’a çıkınca Hazreti Adem’in Havvasını arıyor gibi beni arıyordu oralarda. Ben de bunu bildiğimden gittim oraya. Arafat’ta görsün tekrar beni istedim. Vallahi bu defa o kalpten gidecekti nereden bileyim.

Şöyle oldu oğlum. Onun olduğu bölgeye gittim. Beni gören herkes şaşırdı. Lakin hâla Kamil efendi ortalıkta yoktu. Sorunca kafile görevlisine. Gel seni götürelim yanına dediler. Ben beyazlar içinde Havva anamızı andıran bir melek gibiydim. Birden Kamil amcan karşısına dikildim. Bana baktı ve elleri açık bir şekilde semaya bakan gözlerden akan göz yaşlarını sildi.

— Şükürler olsun Yarabbim! Bana Fatmamın suretini gösterdin ya! Bu da yeter bana dedi.

— Deli herif Kamil! Ne sureti ne hayali. Ben Fatma’nın ta kendisiyim dedim ve sarıldık birbirimize. Galiba günlerdir yapılan dualar kabul edilmişti. Benle Kamil efendi bir kez daha kavuştuk. Kamil amcan da iyi ve sana dua ediyor. Teşekkür etmek içinde buraya geldim.

Fazla Bir şey diyemedim Fatma teyzeye. Ellerini öptüm. Bir doktor olarak aczimi tekrar gördüm. Abdurrahman Cahit Zarifoğlu’nun şu mısraları dilimden dökülüverdi.

Hayat bir boş rüyaymış

Geçen ibadetler özürlü

Eski günahlar dipdiri

Seçkin bir kimse değilim

İsmimin baş harflerinde kimliğim

Bağışlanmamı dilerim...