Aracın amaçlaştırılması
Sanıyorum en ciddi sorumluluk
alanlarımızdan biri de yaradılış amacına uygun araç-amaç dengesini
kurabilmektir… Çünkü araç-amaç şaşkınlığı zamanla ciddi çarpıklıkları
beraberinde getirecektir…
Önceliklendirmedeki isabetsizlik musibet
olarak bize dönebilir… Ehemle mühim yer değiştirirseyaşamın denge ve düzeni alt
üst olabilir… Kullukta krizin önüne geçmek zorlaşabilir…
Amaçların araçsallaşması, araçların da
amaçlaşmasına neden olur…
Gerçeklerin görecelleştirilmesi, görecellerinde
gerçekleşmesine dönüşüverir…
Mutlakların yorumsallaştırılması,
beraberinde yorumların mutlaklaştırılmasına zemin hazırlar…
Amaçlaştırılan araçlar, gerçek amaçların
süreç içerinde imkânsızlaştırılmasına sebep olurlar… Amaç aradan kayınca araçların
bizi götürmeleri gereken hedeften başka yere götürürler…
Bu durumda içinden çıkılması zor bir
paradoksla karşı karşıya kalır, belki de tanınmaz hale geliriz…
Araç kutsanır, amaç ıskalanır…
En güzel araç bile amaç olmaya
başladığında tüm değerini kaybeder, amaçlaştırılan için bir felakete dönüşür…
Dahası araçların amaçlaştırılması zamanla fetişleştirmeyi belki de
putlaştırmaya kapı aralayabilir…
Hakikatle bağ kurmak yerine başka
amaçlara hizmet etmek durumunda kalınır…
Amaçtaki bulanıklık hayatın akışı içinde,
sistem içinde öğütülme, ehlileşme, muhafazakârlaşma ve de özüne yabancılaşma
riski taşıyor…
Yer yer Müslümanların yaşadıkları
sendeleme ve sendromların arkaplanındaaraç-amaç ilişkisindeki disiplinlerinin
zedelenmiş olmasıdır…
Araçlar amacın önüne geçince önümüzü
göremez olduk…
Ne niyetle yola çıktık? Ne olduk?
Gün geldi araçlarla yetindik, mutlu
olduk… Amacı yitirdiğimizin farkında bile olamadık çoğu zaman…
Amaçlaştırdığımız araçların önce meftunu
sonra müridi olmaya başladık…
Bir defa dünyalıklar biricik amaç haline
gelmeye görsün, artık herşey araçlaşmaya başlayacaktır…
Tüm değer, kutsal, ilke, ülkü, ölçü,
dava, duruş, çizgi, kıble, kitap hatta din bile…
Düne kadar araç olan parti, vakıf,
dernek, sendika, dergâh, tekke, kurum, kuruluş, STK, kampüs, kamusal alan,
medya, sermaye, statü nasıl amaçlaşmaya başladı…
Mevcudu koruma, kazanımları kaybetmeme
adına ilkeler fululaştı… Değerler grileşti…
Bidayette araç olarak görülenlerin
nihayeti farklı oldu…
Seküler algılar, popüler kültür birçok
kutsalı ve değeri kendisi için bir çıkar aracına dönüştürmüş durumda…
Araçsallaştırılan din değer üretmiyor,
güven vermiyor…
Zaten değerler skalasında en üst mevkiyi
kime tahsis etmişseniz hayatta amacınızın artık odur… Hep onu fikredersiniz,
onu zikredersiniz… Bunun son aşaması Haktan kopuş, belki de Hakka ihanet olur…
İlkerlerden feragat ederek “şartlar bunu
gerektiriyor” diyerek değerlerin dumura
uğramasına nasıl razı olabiliriz?
Siyasetçimiz güç elde etmek, iş
insanımız ticaretini büyütmek, akademisyenimiz unvanını yükseltmek, kamudaki
konumunu korumak için kimliğinden ve
kriterlerinden ödün veriyorsa hangi amaçtan bahsedebiliriz?
Arzulara ulaşmak için amaçlar kullanışlı
bir vasıta haline gelmiş olmaz mı?
Egemenler tarafından dinin de insanın da
araçsallaştırıldığı bir dünyada duruşumuz ve direncimiz nasıl olacak?
İlkeler temelinde bir hayatı yaşamak ve
dava bilinci ile hayata yön vermek durumundayız…
Tüm araçlar daha kaliteli bir kulluğa
katkı için olmalıdır… Salih amellerde önümüzü açmalıdır…
Bu din kullanalım diye değil, tabi
olalım diye gönderildi…
Teslim alınan değil, teslim olunan bir
İslam…