Dolar (USD)
35.21
Euro (EUR)
36.70
Gram Altın
2975.05
BIST 100
10004.93
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
26 Aralık 2024

Apolojik kültür

“Artık ayrılma vakti geldi çattı. Ben ölmeye, siz yaşamaya gidiyorsunuz; fakat hangimiz daha iyi nasibe gidiyoruz, bunu ancak Allah bilir.” Bu cümleler yaşadığı çağ tarafından hikmeti bir türlü anlaşılamayan Sokrates’in son sözleridir. İçinde bulunduğu toplum tarafından anlaşılamadığı için suçlu bulunan ve az bir oy farkıyla ölüme mahkûm edilen Sokrates, kendini savunmak ve kaçma imkânı olduğu halde kaçmak yerine cezasına razı gelerek baldıran zehrini içer. Söylentilerde eşinin “Seni haksız yere idam ediyorlar, itiraz etsene!” sözüne “Onlar haklı olsaydı daha mı iyi olurdu?” diye cevap verecek kadar onurlu bir duruş sergileyen Sokrates’in savunmasına tarihi kaynaklarda her ne kadar apoloji denmiş olsa da apoloji kelime anlamı olarak özür dilemek ve kendini savunmak anlamına gelir. Aslında Sokrates, kendini savunmak yerine ömrünün son demlerinde dahi halkın aydınlanması ve bakış açılarını genişletmek için uğraşmıştır. Apolojinin günümüzde kullanımıyla Sokrates'in savunması bir apoloji değildir.

Özür dilemek, savunma amaçlı konuşma olarak tanımlanan apoloji, Sokrates’in savunmasına atfedilmiş olsa da literatüre Hıristiyanlığa karşı belli bir saldırı karşısında Hıristiyanlığı savunmak ve bu saldırılara karşı somut cevaplar vermek olarak girmiştir. Bu anlamda ilk apolojistlerin Havariler olduğu söylenir. Ortaçağ Batı Felsefesi’nin öncülerinden biri olan St. Thomas Aquinas'ın Summa Contra Gentiles isimli beş ciltlik eseri ise bu bağlamda yazılan ilk eserdir. Eser, Yahudiliğe ve İslam'a karşı Hristiyanlığı savunma gayesindedir. Bununla birlikte Tanrının varlığını, âlemin yaratılışını, Hristiyanlığın hükümleri ile ilgili temel konularını akılla açıklamaya çalışır. Aydınlanma Çağı ile birlikte akılcılığın ön plana çıkmasıyla apolojistler diğer dinlere karşı Hristiyanlığı savunmakla beraber kendi içlerinde ortaya çıkan mezheplere karşı da bir savunma psikolojisi içerisine düşmüşlerdir.

Hristiyan dünyasında doğan bu sosyolojik olgu, bugün hakikatinin hikmetine vakıf olamamış bütün topluluklar ve inanç mensupları için genel geçer bir durum haline gelmiştir. Maalesef bu olgu bugün içinde bulunduğumuz zamanı da kuşatmış durumdadır.

Hak ve hakikat olduğunun hikmetine varamamış; bilgiden yoksun bir toplum suçluluk psikolojisi ile doğrularını savunmaya başladığı gün ilk vurgunu yemiş olur. Kendini suçlu hisseden kişi apolojik bir tavır sergilemeye çalışır. Öyle bir zaman gelir ki bu tavır, o topluluk için bir yaşam felsefesi haline dönüşerek hakikatinden uzaklaşır. Bir zaman sonra da inandığı gibi yaşamak yerine yaşadığı gibi inanmaya başlar. Bugün vahdeti yitirdiğimiz için bize Tevhid'i sorgulatmaya başlamaları da bunun sonucudur.

Prof. Dr. Mehmet Özger “Yazdığınız bir metinde geçen bir ayetten dolayı size gerici olarak bakabilirler. Hayır, İnanmayanlar değil! İnandığını iddia edenler bunu yapacaktır. Raskolnikov’un baltasından hareketle bir metin yazarsanız sizi alkışlar ama İbrahim’in baltası derseniz, yüzünü ekşitir apolojik kişi.” sözüyle durumu özetler.

İnsan, kökünü ne kadar inkâr etse de hangi ağaç olduğu her zaman bellidir ve o ağacı ayakta tutan köküdür. Bizim topluluğumuz da çınar ağacıdır. İçimizden bazıları kökünü ne kadar inkâr etmeye kalkarsa kalksın Batı Medeniyeti bize her baktığında o çınar ağacını görecek ve o ağacı kesmek, yok etmek için elinden geleni yapacaktır. Bize düşen ise apolotik bir yanılgıya düşerek aşağılık kompleksiyle hareket etmek yerine hakikatin ta kendisi olduğumuza inanarak başı dik ve onurlu bir duruş ile hakikati haykırmaktır.

İnançlı kişi, bütün apolotik eylemlerden beri durarak “Eğer inanıyorsanız üstün gelecek olan sizlersiniz.” vaadine ulaşma gayretinde olan kişidir. İnandığı hakikat ile mutmaindir ve Hakk'a ram olmanın şuurundadır.

Yazımıza yine Sokrates ile son verelim. Sokrates’in savunması apolotik değil bilakis hikmetin tezahürüdür. İdam edilmesine karar verenlere şöyle söyler: “Yarın çocuklarınız büyüyüp bilge tavır sergilediğinde onların da ölümü için oy kullanabilecek misiniz?” Nihayetinde her kim güneşi balçıkla sıvamaya kalkarsa ancak kendi gözüne mil çekmiş olur.