Antik Çağlardan Günümüze Suyun Şehirleri
Su, antik zamanlardan günümüze kadar şehirleri, dolayısıyla medeniyetleri beslemiştir. Eski Mısır'dan Gılgameş destanına, Hamurabi kanunlarından Fırat'a ağıt yakan Harranlı kadınlara, Kutsal kitaplardan Şehname'ye kadar hayatımızın her alanına girdi. Ve günümüzde kıymeti eskiye oranla birkaç kat daha fazla.
Antik medeniyetlerde ülkenin başlangıç noktaları da hep nehirlerin kıyıları ve nehirlerin oluşturduğu deltalardır. Dünya üzerinde herhangi bir medeniyete beşiklik etmemiş sadece iki nehir bulunur. Bunlardan biri sadece çölden geçen Ürdün nehri, diğeri ise çok derin ve kapalı vadilerden geçerek yaşamı imkansız kılan Amerika'daki Rio Grande'di
Sudan kastımız tatlı su kaynakları, bu tatlı su kaynaklarının oluşturduğu havza hiç şüphesiz nehirlerdir. Antik dönemlerde yer altı suları pek bilinmez. Bu yüzden biz de büyük düşünür İbn-i Haldun'u tahattür ederek "Büyük Medeniyetler hep su kenarında kurulur diyoruz.
Peygamberlerin atası Hz. İbrahim hanımı Hacer'i ve oğlu Hz. İsmail'i bıraktığı mevki her ne kadar bir çöl ise de Allah'ın sonsuz hikmeti neticesinde oraya Zemzem suyu bahşedilmiştir. Hz. Hacer su boşa akmasın diye gölet yapıp suyu muhafaza etmeye çalışıyor, bir yandan da avuçlarıyla kırbasını doldurmuştu. Bir hadis-i şerifte Allah'ın resulü Hz. Muhammed şöyle anlatıyordu. "Allah (c.c) İsmail (a.s)'in annesi Hz. Hacer'e rahmet eylesin! Eğer o Zemzem'i kendi haline bıraksaydı da, suyu avuçlamasaydı, muhakkak ki Zemzem akar bir kaynak olurdu." (Buhari, Enbiya, 9). Bu su nehir olmadı kuyu oldu Ama ilk yerleşime de mekan oldu.
Hz. Hacer'in suyu bulmasından sonra Mekke vadisinden geçen Cürhümu00eelerden bir grup vadinin üstünde bir kuş görürler. Bu kuşun su olan yerde uçtuğunu bilen aşiret bilgeleri, "daha önce bu vadide bir su kaynağı yoktu. Acaba, yeni bir su kaynağı mı bulundu?" diye içlerinden birisini kontrol için göndermişlerdi. Cürhümu00eeler, suyun çıktığını haber alınca, gelip su başına yerleşmek için Hz. Hacer'den izin istemişler. Suda bir hak iddia etmemek şartıyla Hz. Hacer onlara izin vermişti. Bu vesileyle kabilenin yerleşimiyle orası ilk yerleşim yerlerinden biri olarak gelişmeye başlamıştır.
İslam tarihinde suya böyle bir mukaddesat atfedilmesinin sebebi hiç şüphesiz canlıların yaşamasına yönelik bir durumdur. Bu gün dünyanın ve insanların en büyük yedi ana sorunu var. Bu sorunlar da canlının yaşamasını tehdit ediyor. Bunlar:
1.Açlık ve yoksulluk 2.Ekolojik dengenin tahrip edilmesi 3.Orman Yangınları4. Çölleşme 5.Çevre Kirliliği6. Orman Yangınları7.Çarpık Şehirleşme
Şimdi meseleyi İslam dinine göre yorumlarsak şu sonuçlara varabiliriz. Su kaynaklarının bilinçli kullanılması ekolojik dengeyi muhafaza edecektir. Ekolojik denge muhafaza edilirse çevre kirliliği oluşmayacak, Çölleşme oluşmayacak, ardından tarım alanları korunacak ve tarım alanlarında elde edilecek ürünler sayesinde insanlar ne aç kalacak ne de yoksul.
Yine İslam tarihinde modern ve sağlıklı şehirleşmeye dair canlı örnekler vardır. Mesela Irak'ın güneyinde Basra şehrinin mevkii ve planı bizzat Hz. Ömer (ra) tespit edilmiş ve 10 mil mesafedeki Dicle Nehrinden şehre kanal açılmıştır. Bu kanal ile ne yapılmış. Şehirde büyük "hıyabanlar" yapılıp ortasında ya da kenarında büyük oluklar yapılarak şehrin her tarafı su ile buluşturulurdu. Bu gibi şehirlerde Selvi ağaçlarının çok olması da bundandır. Bu gün İslam medeniyeti temelinde kurulan Tahran şehri de böyle bir yapıdadır. Ki hıyaban ismi orada büyük bir caddenin adıdır. Etrafında su olukları ve bu oluklardan beslenen selvi ağaçları şairlere ilham olmuştur.
Büyük düşünür ve sosyoloji ilminin kurucusu İbn-i Hldun, ünlü "Mukkaddime" eserinde şehirlerin kurulmasına şöyle dikkat çeker. Savunmaya elverişli, temiz havalı, bol sulu mera ve tarım alanlarına yakın yerlerin seçilmesi gerektiğini düşünür ki havasız ve rüzgara açık olmayan yerlerde hastalıkların baş göstereceğini söylemektedir.