Dolar (USD)
32.56
Euro (EUR)
34.77
Gram Altın
2492.11
BIST 100
9524.59
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

03 Ekim 2019

Annelerin eylemi bize ne söylüyor?

Diyarbakır’da HDP binasının önünde başlayan eylem kamuoyunda ciddi destek aldı. Zira olayın sadeliği ve çıplak gerçekliği kendi başına çarpıcı vaziyette. Evlatları dağa çıkan veya kaçırılan anneler, çocuklarının kendilerine sağ salim getirilip teslim edilmesini istiyorlar. Bir çocuğun annesinden gelen bu isteğin doğal ve çarpıcı olması kaçınılmaz. O yüzden destek bulması kolay, o yüzden itiraz edilmesi zor. O yüzden çarpıtılması, manipüle edilmesi güç! Her şey apaçık önümüzde! Tevil edilip şerh düşülecek bir şey yok! Anneler giden veya götürülen çocuklarını istiyorlar!

Eyleme ilişkin siyasetin, sivil toplum örgütlerinin takındığı tutum ve tutumun ima ettikleri üzerine ise ciddiyetle düşünmekte fayda var. Zira annelerin eylemi ‘çocuklarımızın geri getirilmesini istiyoruz’ ile somutlaşsa da mevzunun bağlamı çok daha geniş ve girift. Anneler çocuklarını istiyor ve çocuklarını HDP il binasının önünde eylem yaptıklarına göre HDP’den istiyorlar. Peki, anneler çocukları HDP’den niye istiyorlar? Bu işi ancak veya en iyi HDP’nin çözeceğine inandıkları için mi HDP’den istiyorlar? Yoksa çocukların çıkmasından veya kaçırılmasında HDP’yi sorumlu gördükleri için mi HDP’den istiyorlar? Veya çocukların gidip veya kaçırılıp katıldığı PKK ile HDP arasında ‘özel’ bir ilişki gördükleri veya varsaydıkları için mi HDP binası önünde eylem yapıyorlar? Bu sorular önemli. Bu sorular kanaatimce hem HDP hem devlet hem de bu toplumun diğer kesimleri için önemli. Annelerin yaptığı bu eylem üzerinden hem çözülmeyi bekleyen devasa bir sorunu hem de bu sorun özelinde kimin ne ahvalde olduğunu görebiliyoruz.

Eylemin HDP’ye dönük ciddi bir itham, ciddi bir suçlama olduğu açık. HDP’den eylem nedeniyle bir durum değerlendirmesi, soruna ve sorunun çözümüne ilişkin perspektif genişlemesi veya derinleşmesi yaşayacağını gösteren bir dönüt gelmedi. HDP cenahı klasik söylemini ve pozisyon alışını muhafazayı rafine bir strateji olarak görmekte ısrar ediyor ve bu tarz kamu vicdanında makes bulan eylemlerin aşındırıcı etkilerini hafifletmek üzere basit halkla ilişkiler diskuruna sığınmayı yeterli sayıyor. Oysa sorunun daima en az iki tarafı vardır ve çözüm de bir tarafın değişimi üzerinden asla gelmez.

Gelelim HDP dışındaki aktörlere. Devletin başından beri eyleme sahip çıktığını, desteklediğini, yüreklendirdiğini görüyoruz. Kendi pozisyonunu güçlendiren veya en azından pozisyonu ile paralel düşen eylemin desteklenmesi bu açıdan anlaşılabilir. Ancak açık konuşmak gerekirse çocuklarının geri getirilmesi için HDP binasının önünde toplanıp eylem yapan anneler sembolik olarak başka bir şey daha söylüyorlar veya söylüyor olabilirler veya söylemiyor olsalar bile eylemin bütünselliğine bakıldığında satır aralarında öyle bir mesaj çıkarmak yadırganamaz. Eylem için seçilen yer ve muhatap alınan yapı itham edilip, suçlu ilan ediliyor olsa da nihayetinde bir çözüm iradesi, otoritesi, mercii olarak da konumlandırılmış oluyor. Tam da bu konumlandırılış eş zamanlı olarak devlete dönük mesajı iletiyor. Şayet devlet engel olabilseydi, engel olamazsa bile terör örgütünün elinden çocukları çekip annelere teslim edebilseydi HDP il binasının önündeki eylemin şekli ve içeriği böyle mi olurdu? Bu işin eylem dolayımında ele alınması, dikkat edilmesi gereken husus. Bu işin diğer ve çok daha önemli kısmı ise eylemin üzerinde yükseldiği geniş, girift sorun alanı ile ilgili.

Bu kısmı, iç ve dış gelişmelerin etkisiyle askeri tedbirlerin, güvenlik siyasetinin sınırlarına kaydığı için sükûnetle konuşmanın hiç de kolay olmadığını bilelim. Lakin konjonktürün nezaketini mazeret kılıp sorundan kaçamayacağımızı, sorundan kaçarak sorunu çözemeyeceğimizi de aynı şekilde bilmek durumundayız. Dağa giden/kandırılan veya kaçırılan çocukların da içinde olduğu sorunun askeri boyutu olduğu gibi diğer boyutları da var. Diğer tüm alanların gereksinimini askeri tedbirleri şiddetlendirerek karşılamamız mümkün değil. Bu mesele de esas eksiklik ve problem siyaset eksikliğidir. Siyaset eksikliği mevzusunu dar ve yüzeysel bir kavrayışla güvenlik tedbirlerine karşıtlığa indirgemeyelim. Siyaset gerekliliği sorunun tüm bileşenleri ile kavranmasıdır. Tartışmaya, müzakereye, talep ve beklentilere, siyasetin gergin-gerilimli doğasını gözeten hatta özenle besleyen bir işleyişe ve ilişkiye alan açılmasıdır. Bugün askeri tedbirlerin başat olmasında hatta askeri dilden kendi varlıkları gereği özenle kaçınması gereken siyasilerin canı gönülden sahip çıkmasında konjonktürün nezaketi yanında özgüven gerektiren bu siyaset eksikliği önemli rol oynamaktadır. Bu yüzden siyasiler ve devlet annelerin eylemini sahiplenmekte, onu besleyip büyütmekte iştahlı görünüyorlar. Eylem haklı, eylem doğru! Ancak annelerin eylemi aynı zamanda bu mesele etrafında bir söylem ve aktör yoksunluğuna da işaret ediyor, onun altını çiziyor. Bu sorunu kuşatacak bir siyaset dili var mı? Bu siyaset dilini konuşan aktörler nerede?

Devlet, hükümet ve siyaset açısından önemli gördüğüm bu hususların yanı sıra aynı zamanda iyi niyetle annelerin eylemine destek veren sivil toplum örgütlerine, sanatçılara da bir fasıl açmak gerektiği açık. Meseleyi devletin/siyasetin akreditasyonu nedeniyle sahiplenme ihtiyacı hisseden genel yaklaşım açıkçası bu icazetli yapısı dolayısıyla problemli. Türkiye’nin en büyük sorunlarından birisi olan bir mevzu da görüş ve düşüncelerini, talep ve beklentilerini duymadığımız, bilmediğimiz pek çok kişi ve kurumun bu vesileyle sahne alması yapısal bir sorunun çözümü adına katkı verici değildir. ‘Neden annelerin eylemine destek verdiniz?’ meselesi değil bu! Anneler eylem yapmamış olsalardı bile, HDP’nin önüne gelip ‘çocuklarımızı getireceksiniz!’ diye oturmaya başlamamış olsalardı bile bizim yani siyasetin, sivil toplum örgütlerinin, akademinin, medyanın bu konuyu siyasetin alanını gözeten ve geniş tutan bir perspektif içinde konuşma, tartışma zarureti var. Umarım annelerin başlattığı eylem bu açıdan bize bir imkân açar.