Anneler günümü kutlamayın!
Özel günleri kapitalizm mi icat etti; yoksa kapitalizm özel günlerden mi yararlanır acaba? İcraatlara bakarsak cevap, her ikisinin ortak bir noktada buluştuğunu doğrular gibidir.
İnançlardaki ritüeller, kapitalizmin dışında seyreder görünür. Eski inanışlardan, ilahi dinlere tüm inanç sistemlerinin önemli gördüğüyle; kapitalizmin mühim bulduğu zıtlık arz eder.
Dinler, insanın doğumu ve yaşamındaki dönemeçlerden ziyade; insanın ölümü üzerine seremoniler, ibadetler inşa eder. Oysa kapitalizm, insanın doğumla başlayan yaşam macerasına eşlik etmeyi hedef kılmış gibidir.
Kökeni veya dayandığı zemin ne olursa olsun dinler; insan ruhunu beslemeyi, görünen ve bilinen yaşamdan ziyade görünmeyen ve tahmin yürütülen bir başka dünyaya yatırım yapmayı yeğler.
İlahlar; insanın kendisinden başkalarını, toplum huzurunu ve ruhların bedenle buluşacağı diğer bir dünyaya ait tasavvurları gözeten bir düşünceden beslenir. Temelde, iyilik edip iyilik bulma üzerine kurulu sistemlerin, ölümle birlikte ruhla bedenin buluştuğuna inanılan ayrı ve sonsuz bir yaşama ilişkin felsefeleri vardır.
En ilkel ve eski kabul edilen çağdaki inanışta bile ölüm ve sonrası hayat için hazırlık, ritüel görülür. Ölümü, bir tür, ruhun taşınması ve kalıcı dünyaya geçiş olarak gören düşünceye uygun bir yığın prosedüru2026
İnancın biçimine göre yapılan hazırlıkların içerik ve yoğunluğu da değişir. Kimileri ölünün yanına dünyada kullandıkları alet-edevatı da ekleyip diğer dünyada mağdur olmasını önlemeye çalışır. Kimileri ise; ona eşlik edeceklerine inandıkları dua ve ilahileri, iyi dilek ve temennileri yollarlaru2026
Bazı inançlar bizlere, ölenin yanına sevdiklerini ekleyecek kadar ilkel ve acımasız görünürken; bazıları da göçenin ruhuna iyilik ve huzur vereceklerine inandıkları nimetlerden infak etmeyi öğütlemektedir. Semavi yahut değil, tüm inançların ölüm ve sonrası hayat için yaptıkları seremoni ve yatırımlar aslında oldukça ilginçtir. Menşei, türü ne olursa olsun bedeni değil ruhu; dünya hayatını değil de ölümden sonraki yaşamı gözeten, önceleyen, kutsayan, değer atfeden bir sistematiğe sahiptirler.
Dinlerin bu, ölüm merkezli bakış açısına karşılık izmler; insanın kendisini, nefsini, bedenini, isteklerini, dünyadaki hayatını mühimseyen bir anlayışı benimsemişlerdir. Tek ve alternatifsiz bir hayat olduğu, yaşanmamış her heyecan, mutluluk ve hazzın eksiklik ve boşa gitmişlikle karşılandığı bir düşünceyi!
Kişiyi, dünyayı, hazzı, kazanmayı merkeze alan bir anlayıştan beslenmişler bunlar. Ruh yerine bedeni; diğer alem yerine dünyayı; özgecilik yerine bencilliği tercih ettiren bir anlayışa sahiptirler!
İnsan için önemli olanın bu hayat olduğuna inanıp/inandırdıktan sonra hayattaki dönemeçleri bir tür kutlama noktası ilan ederler. Üstelik sadece bununla yetinmeyip peş peşe kutlanası günler bulurlar.
Doğumla başlayan kutlamalar her yıl tekrarlanırken buna, bir yığın anlamlı ve özel günler eklenir. İşine geldiği zaman inanç ve kutsaldan yararlanmayı, mitoloji ve kültürden beslenmeyi de ihmal etmez. Anne ve baba gibi değerlerden; mezuniyet, sevgili, tanışma, evlilik günleri gibi karşı koyamayacağı, ret edemeyeceği takvimler belirler.
Böyle günlerin; anne, baba yahut sevgililerin hatırlanması ilk bakışta oldukça masum görünür. Fakat ucu kesinlikle para harcamaya, imkan ölçüsünde en değerli hediyeyi almaya, en beğenilen organizasyonu yapmaya dayanmaktadır. Tüm kitle iletişim araçları bilinç ve bilinçaltı mesajlarla "kutlama varsa, değer verilmiştir" anlayışını pompalar. Hatta iş; özel günü unutulan, kutlanmayan, kendisi için para harcanmayan kişide değersizlik duygusu oluşturacak kadar dayatmaya dönüşmüştür.
Bunda, kişinin bilinç ve eğitim durumu; inanç dünyasına ilişkin paradigmaları da önem taşımaz. Toplumsal düşünüş biçimi, insan hazzına ve egoya yapılan yatırımın, yaşamın yegane anlam ve sebebiymiş gibi algılanması üzerine şekillendirilir.
Bir başka dünyaya olan inancın iflasına dayanan, tek dünya merkezli bir hayatın zevk ve egonun yüceltilmesinden beslenen düşünce, ortaya bundan farklı bir tablo çıkaramazdı zatenu2026
twitter.com/sabihadogann