Anlam ve yaşam sağlaması zamanı: Mukabele
Bir aya sığdırılan hatimler. Mukabeleler. Ramazan ayında hayatın bütün seslerine eklenen bir ses nehri daha vardır. O da Kur’an okunma nehri… Mukabele nehri…
Bu üst bir gelenektir. Vahiy meleği ile vahyin öğretmeni peygamber as ın birlikte, bir iki kere hakikat ve hikmet Kitab’ının üstünden geçmeleri. İndirilen vahiy dosdoğru, ilk kaynaktaki gibi inmiş midir? Bir sağlamasının yapılması.
Biz o geleneği olduğu gibi tekrarlıyor muyuz? Yoksa bize özgü başka bir anlamı olabilir mi?
Sözlükte “iki şeyi birbiriyle karşılaştırmak” anlamına gelen “mukabele”de bizim karşılaştıracağımız iki şey nedir acaba? Doğru mu eğri mi okuyorum? Doğru mu eğri mi anlıyorum? Doğru mu eğri i yaşıyorum? Doğru mu eğri mi anlatıyorum? Gibi soruların cevabını vermek mi?...
Karşılaştırılması ve sağlaması yapılması gereken o iki şey; Hakikat ile bizim gerçeğimiz mi?
Kitaptaki hakiki mana ile bizim anladığımız mı?
Veya
Kitaptaki hakiki mana ile bizim yaşadığımız mı? Olması gerekenle, -maalesef işte, üzgünüz- olan mı? Tam, hakkıyla anlayabilmiş miyiz? Tam hakkıyla yaşayabilmiş miyiz?
İşte bunun için mukabele okuruz. Yaşadığımızla yaşamamız gereken arasındaki uçurumları, açılmaları, yarılmaları, yabancılaşmaları görebilmek için.
Bu nedenle Ramazan kitap okuma ayıdır.
Başka aylarda kitaplarını okumazlar mı Müslümanlar.
Okurlar. Okumalılar…
Ehl i Kitap olmak böyle bir şey değil midir?… Kitab’ının yakını, dostu olmak. Onu anlamak.
Yaşamı onun eşliğinde anlamak. Yaşamın alt yazısı, üst yazısı gibi tutmak onu hep yanında önünde…
Her toplumun Ramazan’ı, Kitab’ının daha bir üstüne olduğu ay-zaman dilimi nasıldır bilemiyorum. Fakat kanaatimce kitapsız insan yok yeryüzünde. En kitapsızımız da bir vicdan taşıyor. Ne kadar taşıdığını bilemeyiz. Vicdandan ala kitap var mı? Ki Kuran bir nevi yazılı vicdan. Vicdanın kitap hali.
Sorgulama gününün Büyük Mahkeme, büyük Vicdan günü olduğunu düşünürüm. Küçük vicdanı, küçük, tek kişilik mahkemeyi de yanımızda gezdiriyoruz.
Herkes kitaplı. Herkesin öyle değilmiş gibi görünse de bir hesabı var yaşamında.
Kimimiz Kur’an’ı, kimimiz hayatı okuyor. Kimimiz gerçekten yalnızca hesap yapıyor. Kimimiz kitaplıyım dediği halde kitabının bir sayfasını dahi kaldırmıyor. Veya anlamadan seslendirmekle yetiniyor. Veya anladığı kadar bir anlamın üstünde kurmuştur kaderini… Nohut bilgi, bakla bilinç, bilemem. (Nohut oda bakla sofa dan uydurdum ki edebiyat biraz uydurmadır.) Kimimiz ise Kur’an’ı beğenmiyor. Başka öğretilmişlikler, başka ezberler yapıyor. Başka kitapları Kur’an değerinde tutuyor. Kur’an’ı çok değersiz, düşman kitap belliyor, diğer bir kitabı daha değerli buluyor. Onu hatmetmiş oluyor. Bütün kürsülerinde, sohbetlerinde onun mukabelesini yapıyor. Yani bir insanın değer yargılarına, düşüncelerine göre yaşamını düzenliyor. Yaşamların ona göre düzenlenmesini istiyor. İdeolojik, politik bir duruş ediniyor. Bu durumda onun tanrısı o düşüncelerin sahibi, o kitabın yazarı oluyor. Olsun. Bize ne. Ama olduğunu söylüyorum. Kendi dengini ilah edinmiş olduğunu…
Fakat şimdi Allah var! Oruç alışıncaya kadar biraz zorlasa da, müminler için güzel fırsat: Ramazan. Bir takım gündelik telaşlardan sıyrılıp ruha özel zaman ayırma. Gönül tokluğu…
Ruh da rızkını arıyor çünkü…