Ankaralarımızı giydik
Hafta sonu Ankara'daydım. ÖSYM'nin yaptığı YDS yabancı dil sınavına Farsça'dan girecektim. Havaalanında servise biniyoruz. Ankara'ya doğru yol alırken Pursaklar ilçesinde gördüğüm manzara beni içten içe ürküntüye sevk etmişti. Dağın yamacındaki eski gecekondu evler yıkılmış, bu evlerin yerine yamaçla beraber zirveye bir gökdelen dikilivermişti. Tabiat birden bire yok sayılarak oluşan bu yapılaşmaya şehircilik dilinde ne denilir bilmiyorum ama edebiyat dilinde "Ucube" denildiği hepimiz biliyoruz.
Ülkemizde yakın zamanda TOKi ve belediyeler iş birliği içinde kentsel dönüşüm adı altında eski evlerimizi yıktılar yerine de Afrikalı deyimiyle "beyaz adamın" kutusunu yaptılar. Ama bu beyaz adamın kutusu dediğimiz evler, insan yaşantısından, insan kültüründen, insan'ın ihtiyaç duyduğu çevre ve iklim şartlarına uygun yapılamadı. Antalya'da yapılan evin aynısı Erzurum'da, Kayseri'de yapılan evin aynısının Urfa'da yapıldığına bir seyahat vesilesiyle şahit olmuştum.
Kentsel dönüşümün de ilk uygulandığı bölge de Pursaklar idi. Burası havaalanı yolu üzerindeydi. O zamanlar Ankara'ya gelen yabancı devlet adamları ve misyon şeflerine modern bir şehir görüntüsü vermek için Pursaklar tümden bir kentsel dönüşüm adı altında betonarme bir şehir haline geldi.
Bunları söylerken eski evler sağlıksızdı, alt yapı üst yapı sorunu vardı. Yeşil alan yoktu gibi tepkilerle karşılaşabiliriz. Ama Pursaklar'a yapılan binaların az ötesinde yine bir dağ yamacına kurulan eski evlerden hala bazıları var. Bunlar da zamanla gecekondu adıyla yıkılacak. Halbuki bu evlerin, o dağa yeşillikleri ile beraber ne kadar bir tezyinat verdiğini sanat ve şiir zevki olanlar ancak bilebilirler. Ahmet Kutsi Tecer'in "Orda Bir Köy Var Uzakta" şiiri burası için yazılmamış olsa da buraya iltifat edenlerce dillendirilen bir şiir.
Şehr-i eminler ve yöneticilere Şair Akif İnan'ın "Şehir Gazelini" hatırlamakta yarar vardır:
Babamın gölgesi koruyor beni Oh ne güzel şehir bu eski şehir
Dönüştür ey kalbim bahçeli eve Anlamı ezen o makinaları (Şehir Gazeli)
Dizelerinde olduğu gibi şiirden ve şehirden uzaklaşan ucube yapılardan utanmışlardır. Bu kentsel dönüşüm sürecinde bütün memleketi tek tipleştiren TOKİ, hatasını iki bin onlu yılların başında anlamış, tek tip ev modelini terk ettiğini kamuoyuna duyurmuştu. Artık Antalya'da yapılacak ev ile Diyarbakır'daki evler, malzeme ve teçhizat olarak farklı yapılacak.
TOKİ'nin belediyelerle ortak olarak yok ettiği kadim şehirlerimizin iklimi ilk önce Ankara'yla başladı diyebiliriz. Bazı ağabeylerimiz yıllar önce Ankara'da iken yazdığı mektuplar tam da bu manada önemlidir. Mektuplara "9 Mart-1975 En-Kara " gibi tarihler yazardı. Biz bu ağabeylerimizin mektuplarında Ankara'nın "En-Kara" olduğunu anlıyorduk. O zamanlar Müslümanlar'a yaşama alanı ve fikru00ee iç yapı bırakmayan Ankara'ya aydınlarca yapılan bir tepkiden dolayı bu yakıştırma yapılmıştı.
Şimdi de biz, Müslümanlar kendi şehirlerimizde ne zaman oturacağız sorusuna cevap alamadığımız için "En-kara" yakıştırmasına devam edeceğiz.
Bugün ülkemizde kardeşlik türküleri içerinde herkes helalleşmek istiyor. Bu helalleşme sadece insanlar arasında olmamalı. Aynı zamanda çocukluğumuzun geçtiği avlulu, bahçeli evlerle de helalleşmemiz lazımdır.
Bu arada bizi Ankara'nın soğukluğundan alıp sıcak bir karşılamayla kucaklayan Memur-sen Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Kaytan ile bir şiir sohbetine tutulduk. Sohbette Mehmet Aydoğdu ağabeyimiz de vardı. Şair Mehmet Kurtoğlu da gelecekti, gelemedi. Ahmet Kaytan ağabeyimizin şu mısraları beni o gece uyutmamıştı. Memurlardan da şair olur mu demeyin:
"Sevgili, yüreğinin tavafındayım
Her şavtı bir yıl olanu2026" (Ahmet Kaytan)
Ahmet Kaytan'ın mısralarına Mehmet Aydoğdu da şu mısralarla cevap vermişti:
Kurumuş ağaç misali ben de kurudum
Su döksen de yeşermek mi geç oldu sevgilim
Keşke bir mevta olsaydım sen de bir mezar
Ebedi koynunda yatırsaydın sevgilim (Mehmet Aydoğdu)
Gecede Seyyit Ahmet Kaya (Yeni çıkan şiir kitabından da şiirler okuduk) Mehmet Akbaş, Mahmut Kaya, Muharrem Çelik, Ali Tutluoğlu ve Vehbi Uzundağ'ı da andıku2026 Ayrıca himmetlerinden Dolayı Mehmet Akbaş Hocamıza teşekkür ederiz.