Ankara'dan sonra Kastamonu
Cihannüma derneği tarafından organize edilen Anadolu şiir akşamları için yoldayız. Artık dünyanın şiir aynasından biz de bakabiliyoruz. Urfa’dan Kastamonu’ya otobüsler gitmiyor. Otobüsçüler, Ankara'ya sizi bırakırız, diyorlar. Anadolu Şiir akşamlarının üçüncüsü yapılacaktı. Bir sonraki program Ocak ayında Urfa’da, Ağustos ayında Tokat'ta yapılacak.
Biz yola çıkalım. Yol uzun. Yol arkadaşım şair Abdurrahman Karakaş ile akşam otobüse bindik. Cuma sabahı Ankara’ya varmıştık. Kastamonu otobüsleri öğleden sonra kalkıyormuş. Bu nedenle Ankara için de bir program yapmıştık. Ankara’daki edebi mahfilleri ziyaret edecektik. Büyük Türkçe Sözlük yazarı, Türkiye Yazarlar Birliği kurucu başkanı D. Mehmet Doğan’ın cenazesine yetişememiştik. Tam bir hafta sonra Taceddin Dergâhında merhumun mezarı başında bir anma toplantısı ve hatim duası yapılacaktı. TYB Genel Başkanı Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan bize oraya gelin demişti. Daha sonra taziyelerimizi genel merkezde ailesine ve TYB camiasına iletecektik.
Sabah otogara vardığımızda yorgunluğumuzu otogar mescidinde atmıştık. Daha sonra Ulus’a gidecektik. Taceddin dergâhına hem yakın hem de ziyaret etmemiz gereken bir mekâna gidiyorduk. Sebilürreşad dergisi ve kültür merkezine gidecektik. Sebilürreşad dergisinin yeni yeri Melike Sultan camisinin üst tarafında Denizciler Caddesi üstünde idi. Orada Cumhuriyetin ilk yıllarından kalma Havuzlu Sinema salonu vardı. Atıl durumdaki bu mekânı Fatih Bayhan ve ekibi adeta bir saraya dönüştürmüşler. Geçtiğimiz aylarda cumhurbaşkanımız burada bir programa katılmıştı. Biz açılış töreni yapıldığını düşünmüştük. Meğer merkezin üçte ikisi ancak bitmişti. Diğer kısımda da hummalı bir çalışma devam ediyordu. Edebiyat dergileri müzesi, kütüphane, fotoğrafçılık stüdyosu en dikkat çekici bölümlerdi. Bu bölümlere edebiyat oteli ve sergi salonlarının eklenmesiyle merkez hakiki hüviyetine kavuşacaktı.
Sebilürreşad’dan sonra eski Ankara’nın taşlı sokaklarını arşınlayarak Taceddin Dergâhına doğru yürüdük. Cuma namazına da az kalmıştı. Taceddin Dergâhına vardık. Küçücük bir yer ama yüreği büyük insanları bağrında ağırlayan bir yerdi. Merhum Mehmed Akif Ersoy Milli Mücadeleye destek için Ankara’ya teşriflerinde burada kaldı. Muhsin Yazıcıoğlu, Nuri Pakdil ve Yaşar Kaplan’ın kabirleri burada. Burada ebedi istirahatgahlarına çekilmişlerdi. Şimdi onlara bir komşu daha geldi. D. Mehmet Doğan…
Bir seccade bulup Cumayı eda ettik. Namaz sonrası TYB başkanımız Musa Kazım Arıcan Hocamız Yasin suresini okudu. Okunan Kuran-ı Kerim’den sonra hatim duası yapıldı. Mehmet Doğan Hocamız ve diğer üstadlarımızın pak ruhlarına Fatiha hediye eyledikten sonra Taceddin dergâhından ayrıldık. Dergâhın kapısında bizi bekleyen TYB Ankara şube başkanı M. Sait Uluçay ve yazar Necmettin Evci vardı. Necmettin Evci’yi daha önceden Ay Vakti dergisindeki yazılarından tanıyordum. Bizi arabayla TYB Genel merkezine bırakmışlardı. TYB Kitap kahvesi merkezinde taziyelerimizi sunduk. Az sonra TYB eski genel başkanlarından M. Atilla Maraş da gelmişti. Ona da taziyelerimizi ilettik. Hasbihal ettik. Urfa’dan dergisine göndermiş olduğu şiir için de teşekkür ettik.
Bu arada Kastamonu’ya götüreceğimiz eşyalarımızın bir kısmı otogardaki mescitte unutmuşuz. Bu eşyalar içinde Urfa’dan dergisi de vardı. Tekrar otogara döndüğümüzde paketimiz yerli yerinde duruyordu. İçinde dergi ve kitaplar olan bir paket, üstelik ağzı açıktı. Bir tehlike arz etmemişti.
Vakit ikindiye yaklaşmıştı. Aslında bizim yola çıkmamız lazımdı. Gün içinde Ankara’da mukim şair Hayati Koca ile telefonda konuşmuş. Yatsıdan sonra onun arabasıyla Kastamonu’ya gidecektik. Yine de yolumuz üç dört saati bulacaktı. Akşam namazı sonrası Sebilürreşad dergisinden çıktık. Fatih Bayhan, Abdurrahman Karakaş’la beni protokol yoluna bıraktı. Birazdan Hayati Koca göründü. Kastamonu’ya doğru böylece yol aldık. İlk defa Kastamonu’ya gidecektim. Kalecik yol ayrımına kadar Ankara tanıdık geliyordu. Buralara daha önce gelmiştik. Çankırı’ya kadar yol yapım çalışmaları vardı. Çankırı’dan sonra yollar iyi idi. Geceyi bölen bir zamanda Kastamonu’ya varmıştık.
Kastamonu'ya varmadan uzunca bir tünelden geçmiştik. Burası Ilgaz tüneli imiş. Yeni adıyla “Ilgaz 15 Temmuz İstiklal Tüneli”. Tünelde iken radyo frekansı değişti. Birden “Ilgaz Anadolu’nun sen yüce bir dağısın” şarkısının melodisi çalındı. Bu şarkı tünelden sonra da dilimde mırıldandı. Çocukluk günlerime, ilkokul yıllarımıza gitmiştik. Öğretmenimiz bize bir flüt aldırmıştı. Bu flütle şarkıyı çalmıştık.
Şerife Bacı Öğretmenevinde kalacaktık. Buranın konumunu yani mahallini bulmak biraz zor oldu. Telefon konumu bize şehir turu yaptırdı. İyi de yanlış konuma gittik. Şehri ikiye bölen Karaçomak Deresi beni başka diyarlara götürdü. İçinde azıcık bir su kalsa da nehir havası verdiği için bu mekânı sevmem için yeter bir sebep oluşmuştu. Mekânı güzelleştiren şey derenin etrafındaki mimarî güzelliklerdi. Venedik şehrini hatta modern şehir kuramcısı Max Weber’i kıskandıracak bir su mimarisi yapılmıştı. Bu mekân güzel bir mimari ile şehirde mukim olan insanları göz zevkine hitap ediyordu. Bizim Urfa’daki belediyeciler keşke daha önce burayı görseydi Cavsak deresi taşmaz, vahim olaylar olmazdı. Şehir ve nehir kafiyesine meraklı biri olarak Kastamonu da hafızamda iki yakalı bir şehir olarak nakşedildi. Şehrin adı efsanelerin anlatıldığı gibi tekfurun kızına hitaben “Kastın ne idi Moni” olmasa gerek. Bu yakıştırma bir zamanlar “Urfa” isminin Nemrud döneminden kalma “vur ha vur” efsanesini hatırlatmıyor muydu? Hadi tekfurun kızı Türkçe biliyor diyelim de Nemrud’un konuştuğu dil neydi? Tebessüm…
Kastamonu’da katman katman bir tarih var. Modernizm buralara fazla girmemiş. Tarih ve tarihî mekânlar şehrin hafızasını koruyor. M.Ö 18. asırda Gasların yurdu imiş.
Sabah Kahvaltısından sonra mihmandarımız Taşköprü İlçe milli eğitim müdürü Ahmet Şirin ile tanıştık. Şeyh Şaban-ı Veli hazretlerinin olduğu külliyeye gittik. Burada Urfa’da vali yardımcısı olarak görev yapan ve çiçeği burnunda Kastamonu valisi Meftun Dallı, il Millî Eğitim müdürü Hasan Gümüş, Cihannüma il temsilcisi Mesut Şeker ve diğer Kastamonu eşrafı bizi bekliyordu. Av. Mücahit Dağdelenoğlu, Zeki Bulduk ile Asım Gültekin’inin İstanbul’da yurt arkadaşı... Asım Gültekin bu dünya göçünü erken tamamladı. Zeki Bulduk, gâh Tahran yollarında gâh Afrika Bulvarında… Bazen Afganistan’da Mezar-ı Şerif’te taze hatıralar derliyor. Aniden Batı’ya göç eden bir Doğu Masalı gibiydi… Tahattürü için Mücahit Dağdelenoğlu hocamıza müteşekkirim.
Vali aynı zamanda şair ve hattat Meftun Dallı…
Valisi şair olan bir şehirde şiir akşamı başka oluyor. Biz üniversitede öğrenciyken o Urfa'da vali yardımcısıydı. Şimdi Kastamonu'da vali... Hem şair hem de hattat. Şiir akşamı vesilesiyle sayın valimizle hasbıhal ettik. Kendisine Urfa'nın isotunu götürdük. Bir de Şanlıurfa İl Millî Eğitim müdürlüğü tarafından çıkarılan Urfa'dan dergisini takdim ettik. O da Urfa'ya dair yazmış olduğu bir şiiri bize hediye etti. Şiirde Urfa'ya olan özlemini Mecnun'un Leyla'ya özlemi gibi dile getirmiş. “Ben, hayatımda iki şehre şiir yazdım. Birisi İstanbul diğeri de Urfa” demişti.... Meftun Dallı, Urfa sanat, edebiyat, müzik hatta ticaret ve siyaset çevresinden hayırla yâd edilen bir devlet büyüğümüz.
Şeyh Şaban-ı Veli hazretleri ile başlayan gezimiz kale gezisi ile devam etti. Şehre kuş bakışı ile baktığımızda yeni şehir eski şehir birbirinden fark ediliyordu. Eski Kastamonu evleri bazen mirasçılar yüzünden bazen başka nedenlerden yıkılıyordu. Hatta birkaç muhteşem evin bakımsızlıktan yıkılmak üzere olduğunu gördük. Vakıflar Bölge müdürlüğünün ve sayın valimizin bunlara sahip çıkması gerekir. Kastamonu kalesinden inince bahçesinde dinlendiğimiz Yakup Ağa Camisi vardı. Bu cami’de kafeler açılmış ama vakıf geleneğine göre bir muamele şart. Sonuçta orası bir külliye... Buraya giren insanların cami adabına uyması şart. Aynı zamanda buradaki kafelerin ikramı vakıflar eliyle olması lazım. Aynı durum Mehmet Akif Ersoy’un vaaz verdiği Nasrullah Camisinde de vardır. Külliyenin duvarı yıkılmış. İçinde kafeler açılmış. Caminin devamı olan ve cami ile bitişik bir yapı vakıflar bölge müdürlüğü tarafından bir alışveriş merkezine kiraya verilmiş.
Kale’den aşağılara inince içinde Sahabeden Kaysül Hamedânî Asgar Hazretlerinin türbesi bulunan Hepkebirler Camisini ziyaret etmiştik. Bu sahabe Ebu Eyyüp El- Ensari Hazretleriyle birlikte İstanbul’a doğru gelirken sebebi bilinmeyen bir olaydan ötürü Kastamonu’da kalmaya karar kılmış ve burada vefat etmiş.
Valisi şair olan bir şehirde başkanı şair olan bir derneğin öncülüğünde Anadolu Şiir Akşamlarına iştirak etmek çok güzeldi. Başta Cihannüma Genel Başkanı Rıza Yorulmaz olmak üzere Kastamonu valisi Meftun Dallı ve organizasyonda görev alan bütün arkadaşlara teşekkür ederim.