Ankara Güçlendi
Masallarda küllerinden doğan ‘Anka Kuşu’ futbol tarihimizde Ankaragücü ile anılır oldu. Atletico Madrid- Leeds United ve Glasgow Rangers gibi takımlara karşı başarı elde eden şampiyonlukları ve dereceleri bulunan Ankaragücü’nün mazisi kupalarla doludur.
Borç yükü, yanlış
yönetim ve sportif başarısız sonuçları ardından 25 Şubat 2012 de lige veda etmesine
rağmen heyecanlı “Gecekondu” taraftar
grubu vefa örneği göstererek gönülleri fethetmiş ama Süperlig macerası kısa
sürdüğünden 1. Lig’te kaldığı yerden yola devam etmeye başlamıştır.
Ankara’nın
göz bebeği Ankaragücü’ne başkan seçilen kadim dostum Faruk Koca’yı tebrik le birlikte bir yazı kaleme almayı düşünürken
sıcak gelişmelerden ötürü ertelediğimi belirtmek isterim. Hafta içi telefon görüşmesiyle tebriklerimi
ilettiğimde Ankaralı olarak üzerimize düşen görevlerimizi hatırlattığında
aklıma ilk gençlik yıllarımda ‘19 Mayıs Stad’ı
yanında amatör maçların oynandığı toprak sahadaki maçları seyrederken bol
salçalı ekmek arası akciğeri iştahla yediğim günler gözümün önünden geçiverdi.
O
günlerde ‘hem otur, hem oku’ diyerek o
günlerin magazin mecmuaları ‘Ses’ ve ‘Hayat’ ın eski sayılarını
hurdacıdan kilo ile alır tane tane satardım. Yağmurlu günlerde ise Ulus Posta
Caddesi Modern Çarşıdan aldığım şeffaf elbise poşetlerini satardım.
Ankara’da
Hacettepe, Şekerspor, Gençlerbirliği,
Ankaragücü, PTT ve Ankara Demirspor
üç büyükler diye isimlendirilen Fenerbahçe,
Galatasaray ve Beşiktaş’ı her
hafta misafir edilir, babam postacı
olduğundan sarı-siyah formalı ‘PTT Futbol
Takımı’nın maçlarını ücretsiz seyrederdik.
Maç
bitimine 15 dakika kaldığında kapılarından düşe kalka girdiğimiz stadyumun
çimlerini yakından görür, son dakika gollerini beleşe getirdiğimizde sevincimiz
artar, aldıkları yevmiyeden dolayı ‘ikibuçukluk’
denilen yaşıtımız çocuklara imrendiğim günler olmuştu.
Geçtiğimiz
yıllarda sahalardaki kavga, gürültü ve şamatayı azaltmak adına fanatik
seyircileri ayıklama gayesiyle oluşturulan ‘Pasolig’
kartımızla Ankaragücü maçlarını Şeref Tribünden seyrettiğim günlerde aklıma
geldikçe tebessüm ettiğim bir olayı paylaşmak isterim.
17
Aralık 2017 de Manisaspor’u misafir ettiğimizde Ankaragücü başkanı, yönetimi milletvekillerimiz Emrullah İşler ve Erkan Haberal müdavimler arasındaydı. Maçların devre aralarında namazı
geçirmemeye özen gösterir, simit, beyaz peynir ve çayla buluşurduk.
Müsabaka
Ankaragücü’nün presi ile devam ederken 43. Dakikada atılan gol ile coşan seyircimize
ortaklık etmek için ellerimi ‘çak’ etmek için önce sağımdaki beyefendiyle
ellerimi buluşturmuştum. Sonra solumdaki
beyefendiye dönmüştüm ki, yerinden
kalkmamıştı. Ona da ‘çak’ dedim ama adamcağız tepki vermeyi bırakın, yerinden
bile kalkmamış, zorunlu olarak sevincime ortak etmeyi başarmıştım.
Devre
arasında ikram odasında zorunlu ‘çak’ eden kişinin Ankaragücü Başkanı Mehmet Yiğiner’le sohbeti dikkatimi
çektiğinden adam odadan çıkınca Emrullah
İşler’e merakla sorduğumda “Ben de
şimdi tanıştım. Manisaspor başkanıymış” demişti. Baltayı taşa sert vurduğumuzdan
ikinci yarıda Ankaragücü’nün attığı 2 golü arkalarda bir yerde seyretmiş, ‘Süperlig’e
çıkmasıyla maçlara ara vermiştim.
Şimdi
düşünüyorum. Koca’nın başkanlığı
döneminde maçlara gider miyim, bilemiyorum. Amagönlümüzün ve şehrimizin takımı Ankaragücü’nün başarısı için
yanlarında olduğumuzu bilirlerse yeterli ve’s-selam.