AND’ımız ve Türkçe Ezan!..
CHP zihniyetinin önde gelen temsilcilerinden biri, Danıştay 8. Dairesi’nden “AND”ımız kararının çıkmasını bir mesajla kutlamış:
“Andımız’ı yazan Reşit Galip,
Ezan’ı da Türkçeleştiren kişidir.
Andımız’a kavuştuk…
‘Bir gün, Türkçe ibadete, Türkçe ezana da…”
Şimdi de Türkçe Ezan!..
Efendim…
Yakın vakitteki bir seçim öncesi CHP’nin hatırı sayılır vekillerden biri, “Kürtçe Meal çalışması güzel, Türkçe Ezan da ne iyi olur!” deyince…
Genel Başkanları, “Seçime giderken yapılacak şey mi bu, Türkçe Ezan isteyen vekil adayı yüzünden (Nusret Demiral) ‘birilerinin’ baraj altında kaldığını unuttun mu?” yollu azarlar işitmişti.
***
Bu “Türkçe Ezan” arzusu, kulaklarının ezanda gözlerinin namazda olmasından değil elbette.
“Şu ezan Türkçe okunsa da köylü anlasa” diye bir dertleri de yok...
Dudak büktükleri köylü, ezanın mânâsını da ruhunu da çok iyi biliyor.
Birinci İstiklal Savaşı’nı o ruhla kazandık zira, 15 Temmuz İkinci İstiklal Savaşı’nda dış güdümlü darbecilere dünyayı dar eden de “o ruh” idi.
Ezanım seni niye rahatsız eder ey zihniyet!..
Ve darbecilerin korkulu rüyası o güzelim “Selâ”larımızdan ne istersin!
Bunu sormak mânâsız, bu zihniyete kızmak da öyle.
Adamlar inançlarında “kaya gibi” sapasağlam duruyorlar.
Bu milletin gözünün içine baka baka, “Türkçe Ezan” diyebiliyorlar…
“AND”ımız kararına tepki gösterenleri de “Ne o, Türk değil misin, doğru değil misin, dürüst değil misin?” manşetleriyle bastırabiliyorlar!..
Ne yazık ki, nice vatan evlâdı da yutuyor bu zokayı.
“AND”ımız ile çizilmek istenen “istikametin” “pozitivizm”e çıktığını idrak için, memleketin “eğitim ve kültür” işlerinin iyi gidiyor olması lazımdı.
Şimdilerde, “köydeki, sokaktaki vatandaşın” gelenekten gelen “irfanı”yla götürülüyor işler.
Liseli, üniversiteli gençlik ise büyük ölçüde “Popüler Kültür”ün ve dahi “Kültürel İktidar”ın etkisi altında.
Gençliğin ruhunda bulunan “Her şeye muhalif olma” arzusunun da etkisiyle, tehlikeli sularda kulaç atıyor.
Bugünlerde üniversite ortamlarında bolca vakit geçirirken, gençliğin eğilimlerini, gittiği veya götürüldüğü yerleri net bir şekilde izleyebiliyorum.
Çoğu, en azından “sesi çıkanların” çoğu, “Gezi Ruhu”na daha doğrusu “ruhsuzluğu”na meyyal…
“Fanatik” bir şekilde “Gezi Propagandası” yapanlar bol destek görürken…
“İşin farklı boyutlarını” ortaya koyduğunuzda büyük tepki alıyorsunuz.
Büyük tepki aldığınızda da, sizin gibi düşündüğünü hissettiğiniz az sayıdaki talebeden destek göremiyorsunuz.
“Hoca”ları da genellikle bu durumda, “Gezi Terminolojisi”yle hitap ediyorlar talebelerine, Akade/Medya’da da üstünlük açık ara “o taraf”ta.
“Köylümüz gibi” düşünen az sayıdaki akademisyen ise iyice “muhafazakârlaşmış”; izle gör, bekle gör!..
“Bu taraf”, Karizmatik Lider’in güçlü retoriğine ve bir de zorlukla sürdürülen “Cumhur İttifakı”na yaslanmış, yürümekte…
Gündüz gece, gündüz gece…
Ne halde olduğunu çok da bilmeden, “yerli ve milli kavramlardan” güç alarak yürümekte…
Meşhur 8.Daire’nin “AND”ımız kararı, en az “Kaşıkçı Cinayeti” kadar gündeminde yer bulmalıydı memleketin…
“Ruhu”ndan “zaman”lamasına kadar derinlemesine ele alınmalı ve “hedefi” iyice masaya yatırılmalıydı.
Lâkin, yok.
AK Parti’nin önde gelen hukukçularından, bir önceki Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, “hukuki sınırlar içinde kalan” gayet nazik ve seviyeli tepkisinden dolayı ne hücumlara maruz kaldı.
“Hücumlara” cevap verirken diyor ki Sayın Bekir Bozdağ;
“Hayatım boyunca nice hakaretlere, nice iftiralara, nice haksız ve temelsiz suçlamalara, nice tehditlere muhatap oldum. Ama hiçbir zaman inancımdan ve davamdan taviz vermedim. Bundan sonra da, inancımdan ve davamdan taviz vermeden yoluma devam edeceğim.”
Üzerine bombaların yağdığı Meclis’in şanlı direnişini Meclis Kürsüsü’nden haykırışıyla zihinlerimizde yer eden Sayın Bekir Bozdağ’ın cevabını iyice okumak lazım.
O kadar çok şey söylüyor ki…
O kadar olur!..
***
“MEALCİLİK” ADI ALTINDA BEŞİNCİ KOL FAALİYETİ!
Şimdiii…
Mesele o bu değil.
Mesele bambaşka…
Birileri çok yaman işler yapıyor, çok yaman.
İlk bakışta görünenler var…
İşte “AND’ımız kararının, beş yıl sonra, üstelik Rahip Brunson kararının hemen ardından çıkması”…
Ne tesadüftür, üç aşağı beş yukarı herkes tarafından tahmin edilebilir…
Bir de başka vaziyetler var, ancak dikkatli gözlerin görebildiği…
Dikkatinizi çekiyor mu bilmem, son vakitlerde bazı ekranlarda ısrarla “Hadis-Sünnet” tartışması yapılıyor.
Ehl-i Tefekkürden bir zat der ki:
“Mealcilik” ve “Kur'an Müslümanlığı” adı altında Türkiye'de yürütülen ABD'nin beşinci kol çalışmalarına katkı sunuluyor.”
Hatırlayınız, 28 Şubat günlerini…
Ve Lütfen…
Unutmayınız!..
O günlerde ne “mealciler” sahneye sürülmüştü ve niçin sürülmüştü…
Unutmayınız!..
***
YEREL SEÇİME DOĞRU…
Şimdi…
Çok kritik bir noktaya gelmiş bulunuyoruz.
Birçok seçimde tercihini AK Parti’den yana kullanmış olan “yoksul, dargelirli” vatandaştan yükselen sesin “yukarıya” ulaşması sistemli bir çalışmayla engellenirken…
28 Şubat zihniyeti, uzun yıllardır hiç olmadığı kadar motivasyon kazanmışken…
Memleket, “erken seçim tartışmalarına yol açma” potansiyeli olan “yerel seçimlere” doğru hızla yol alırken…
“Fitne, fücur” operasyonları çok yaman bir şekilde yürütülürken…
Bu gidişe balataları yakmadan “fren tutturmak” gerekiyor.
“Aman millet karşıtlarına malzeme vermiş olmayalım, aman yanlış anlaşılmalara sebebiyet vermeyelim!” diye diye…
Balataları yakmak üzere olan milyonlar…
Yerel seçime kadar çok “şık” hareketler bekliyorlar!..