Anayasa Mahkemesi'nin yetkisi yeniden düzenlenmelidir
Son zamanlarda Yargıtay üçüncü
daire başkanlığı ile Anayasa mahkemesi arasında toplumu son derece rahatsız
eden garip gelişmeler oldu.
Şüphesiz ki birçok alanda
kurumlar arasında anlaşmazlık olabilir, ancak bu anlaşmazlıklar yetki
sınırlarının içinde kalarak ve hukuka uygun olarak çözülebilir.
Ancak birçok önemli konularda
yetkili olan Anayasa mahkemesinin kuruluş sistemi son derece tartışmalı hale
gelmiştir.
Çünkü hukukçu olmayan birçok
insan bu mahkemede atama ile göreve gelebilmektedir. Mesela halk arasında
Baytar olarak bilinen ve bu günkü tabirle Veteriner, eczacı, doktor,
muhasebeci. Öğretmen, ziraat mühendisi ve saire gibi yüksek tahsil yapmış
bazıları atama yapıldığı takdirde bu mahkemede görev yapabilir ve böyle bir
uygulamada hukuken hiç bir engel yoktur.
Hâlbuki Yargıtay mahkemelerinde
görev yapan hâkimlerin en az yirmi yıl hâkimlik yapma şartı vardır ve tamamı
hukukçudur. Onun için Yargıtay üçüncü dairesi anayasa mahkemesinde sırada
bulunan yüz otuz bin dosya arasından terör suçunu işlemiş ve bu suçu kesinleşmiş
olan bir milletvekilinin dosyasını öne olarak ve aynı zamanda Yargıtay’ın da
görevine müdahale ve yetki sınırlarını aştığını iddia ederek, adeta feveran
etmiştir.
Yargıtay üçüncü dairesi aynı
zamanda Anayasa mahkemesinin bazıları için suç duyurusunda bulunmuştur. İyide
böyle bir suç duyurusu halinde anayasa mahkemesi üyelerini hiç bir mahkeme
yargılayamaz. İşte bu da zurnanın son deliğidir. Böyle bir durumda ancak ve
ancak anayasa mahkemesi kendi üyelerini yargılayabilir, Burada da hukuki bir
açmaz ve çıkmaz bir sokak vardır. Anayasa mahkemesinin başkan ve üyeleri suç
işlemezler diye bir kaide de yoktur.
Malum olduğu üzere anayasa
mahkemesi HDP ile ilgili kapatma veya kapatmama kararını üç yıldır hala
vermemiştir. Hâlbuki bu parti kendini fes etmiştir. Ortada HDP diye bir parti
kalmamıştır. Amma bu partinin hazineden aldığı beş yüz elli milyon liraya evvela
anayasa mahkemesi el koymuş ve bilahare ortada hiç bir gerekçe ileri sürmeden
bu parayı serbest bırakmış ve bu paranın nereye sarf edildiği halen
bilinmemektedir. Yarın bu parti hakkında bir kapatma kararı verilirse halkın bu
parası kimden tahsil edilecektir.
Geçmişte anayasa mahkemesi
başkanı olarak görev yapan ve "laik olmayan insan değildir" diyen
Yekta Güngör Özden: o zamanın Reisicumhuru rahmetli Turgut Özal'ın atadığı üye
veya üyelerini göreve başlatmamış ve böylece Reisicumhurun bile yetkisine karşı
açık bir müdahale de bulunmuş ve maalesef hakkında hukuki bir işlem dahi
yapılamamış bu durum karşısında Reisicumhur bile çaresiz kalmıştır.
Arıca mahkemelerin en alt
mahkemeleri olan sulh hukuk ve sulh ceza mahkemelerinin de kararları
kesinleştiği takdirde bağlayıcıdır ve ilgili herkes bu mahkemelerin verdiği
karara uymakla mükelleftir.
Herhangi bir mahkemenin verdiği
karar bir üst merci olan istinaf ve sonrada Yargıtay’a gidebilir. Yargıtay’ın
verdiği karara bile o mahkeme direnebilir ve verdiği karar da ısrar edebilir.
Anayasa mahkemesi Yargıtay’ın bir
üst mahkemesi asla değildir. Bazıları anayasa ismi geçince bu mahkemenin en üst
mahkeme olduğunu zannederler.
Bu hususta hukukçular görüşlerini
bildireceklerdir. İyi ki bu anlaşmazlık gündeme geldi ve Anayasa mahkemesi
tartışılır hale geldi.
Parlamento Anayasa Mahkemesi’nin
yetki sınırlarını daha belirgin hale getirmelidir. Bu hususta kanun çıkarmak
hiçte zor değildir.
Böyle anlaşmazlıklar olduğu
takdirde, tamamı hukukçu olan Yargıtay genel kurulu devreye konulmalı ve konu
hukuk içinde çözülmelidir.
Kanaatime göre hukuku daha
ileriye taşımak için bu durum bulunmaz bir fırsattır.