Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
28 Haziran 2022

Anarşik düzen istenmez

Her kafadan bir ses çıktığı zaman oluşan kargaşayı gidermek için toplumların “Uff artık yeter!” dediği ya da düzeni yıkacak liderlerin toplumu peşinden sürüklediği bir yapı ile revizyonist yani dönüştürücü bir hareket başlar ve statüko yıkılır.

Kuralsızlık, on binlerce sayfa regülasyona tâbi tutulan ekonomi, hukuk, siyaset, dış politika, sosyoloji, bilim ve daha birçok alanı kapsayan basitçe; insan yaşamını düzenleyen tüm kuralları kaldırma tanımlamasıyla tatlı tatlı gülümsese de, aslında gerçek hiç de öyle değildir.

Arabesk dünyanın üzerine kurulduğu, “Yıkılsın bu dünya!”, “Yansın geceler!”, Kaderin böylesine yazıklar olsun!” sitemleri ve isyanlarıyla dile getirilen, aslında kurallara yönelik karşıtlık, sadece kurallara değil aynı zamanda servetin paylaşımına da bir isyandır.

Adalet mülkün temelidir.” sözünden de anlaşılabileceği gibi adaletin hizmet ettiği birincil anlam dünya düzeniyken ikincil anlam ise servet sahipliğidir.

Zira, "Mülk Allah’ındır." diyen İslâmiyet’te sermayenin sahipliği helal kılındığı için dünyanın mülk olarak ifadesi ile insanların malı olarak görülmesi metaforu da işlenmektedir.

Neyse bu kadar çorbadan sonra şu gerçeğe gelelim.

Düzenden pay alamayanların geçmişten bu yana istediği tek şey; düzeni yıkmak, düzenin nimetlerinden faydalananların geçmişten bu yana tek isteği; düzeni devam ettirmek....

Anarşizme ilkesel anlamda yakın olmayı arzulayanların, aslında bulundukları toplumda ya da basitçe kendi çevrelerinde bir bütünün içinde bir anlam teşkil ettiğinin farkında olmaması ile aksine bu hâlin anlamsızlığının çağrıştırdığı sıkıntılı durumu bile “Daha kötüsü olabilirdi!” tesellisiyle kabul ettiği bir düzen...

Bu kabul edilmez, edilmemeli de...

Toplumu açlık ve yoklukla korkutan düşünceyi, geçmişten bu yana kullanan aristokrasi ve burjuvazinin, emeğin üzerinde yükseldiği gerçeğini unutarak kağıdın, elmasın ve altının sarısının gösterdiği o sahte zenginliğe kapılması büyük bir yanılsama aslında...

Çünkü aklı başında olan herkesin, ekonomi bilen herkesle ortak bildiği bir şey var ki o da: "Ekonomi, üretim üzerine yükselir."

Eğer üretmiyorsanız ya da ürettiğinizi geliştiremiyorsanız vah ki ne vah!..

Yanmışsınız ama ağlayanınız yok, demektir.

Türkiye üretiyor, ama kazanamıyor.

Çünkü marka yok. Çünkü ARGE yok.

Çünkü nitelik yok. Çünkü kaynak yok.

Tüm bunların dışında öncelikle feraset yok.

Öngörü çok önemli bir mesele...

Hatta ekonominin bel kemiği dersek yanılmayız.

Öngörülemez bir ekonomik düzen, kişilerin kaotik durum yerine düzenden göçmeyi öncelemesine, başaramazsa anarşizm dalgasıyla “Ben yandım herkes yansın!” ruh hâline bürünmesine neden olur.

Türkiye için öngörü sorunu oluşmaya başladı.

2023 hedeflerine ulaşmanın gündeme bile getirilmemesi sessiz bir yenilgi olarak görülürken aslında 2030 için içeride konuşulmayan birçok planın çoktan hayata geçirildiğini ve tıkır tıkır işlediğini görmek biraz zaman alacak.

Vakti uzatmak için çaba gerekiyor.

Bu çaba; EYT, asgari ücrete zam, enflasyonu dizginlemek için doları baskılama formülleri etrafında dönüyor.

Ama daha fazlası olabilir.

Olmalı da...

Bunu yapacak altyapı rahatlıkla Türkiye’nin potansiyelinden türetilebilir.

İsrail ve Suudi Arabistan’dan gelecek turistlerle Merkez Bankası rezervini doğrultma süreci kolay bir süreç olmayacak.

Turizm, kurtarıcı olsa da asıl taşıyıcı her zaman için sanayi ve iç tüketimdir ki bunun anahtarı da vatandaşın alım gücüdür.

Dünyada artan milliyetçilik, yerli üretimi cazip hâle getirirken cari fazla verme hedefinin ortaya koyulması gerçekleşmesi zorlu bir süreci beraberinde getiriyor.

Tasarrufları artırmak için maliyetli üretimlerin dost ülkelere kaydırılması politika olarak benimsenmesi gerekirken nitelikli yüksek teknoloji ürünlerinin ülkemizce üretilmesi esas alınmalı.

Ev ve araba ekonomisini sınırlandırarak insanlara hayatın kalitesi artırma amacı gösterilmeli yoksa mülk edinmenin bir sınırı yok ama ömrün var.

Bunun da her ailenin bir araba ve evden fazlasına yatırım yapmasının yüksek vergilendirmeyle dizginlenmesinden başka bir yolu yok.

Servetini artırmak isteyenler, paralarını çalıştırmak zorunda olduklarını iyi anlamalılar...

Böyle giderse yaşam hakkı daralan kesim ile borçlanma hakkıyla servetini katlayan kesim arasında açılan makas sessizleri çığlığını zirveye taşıyacak...

Düzeni doğrultalım. Paylaşımı adil, üretimi daim, alım gücünü yaygın tutalım.