Anadolu'yu Bize Vatan Yapan Destan: Malazgirt
Şüphesiz bütün zaferlerimiz ve destanlarımız önemlidir. Her biri yüreğimizde unutulmayacak birer galibiyet anıtı ve aydınlığıdır. Ancak Malazgirt, bütün zaferlerimizin Anadolu’daki başlangıcı, miladıdır. Dolayısıyla destanlarımızın öncüsüdür. Bunun için millet olarak bugün büyük bir heyecan duyuyoruz. Zira Malazgirt olmasaydı, Osmanlı Devleti kurulamayacak, İstanbul fethedilemeyecekti. İslam’ın nuru, Anadolu ve Balkanlar’ı kucaklayamayacak, dünyayı kuşatamayacaktı. Bunun için bugün hepimizin yüreği Muş’un Malazgirt ile Bitlis’in Ahlat ilçelerinde Malazgirt Zaferi’nin 949. Yıldönümü için atıyor. Önümüzdeki yıl ise büyük fethin “950. Yıldönümü” olarak idrak edilecek.
Edebiyatımızın Başat Konusu
Malazgirt’in edebiyatımızda yansımalarını araştırırken his
dünyamızın ihtişamını da görebiliyoruz. İyi şair ve yazarlarımızın büyük kısmı,
Malazgirt’ten bahsetmiş, önemini vurgulamışlardır. Yahya Kemal ve talebesi
Ahmet Hamdi Tanpınar, Malazgirt’e en çok önem veren edebiyatçılar
arasında. Mustafa Necati Sepetçioğlu ve
Yavuz Bahadıroğlu başta olmak üzere bazı romancılarımız da Malazgirt’i ele alan
eserleri Türk edebiyatına kazandırmışlardır. Büyük destan, edebiyat türleri
arasında en çok şiirde işlenmiş. Zaten şair milletiz. Zaferlerimizi de
destanlarımızı da şiirleştirmeyi severiz. Şiir kitapları ve antolojiler
arasında gezinirken çok iyi metinleri görebiliyoruz.
Günümüz şairlerinin de Devletimizin yeniden hatırlattığı ve
günümüze taşıdığı Malazgirt Destanı’nı kaleme almaya başlamaları
sevindiricidir. TRT, yakında Malazgirt hakkında büyük bir diziyi seyirciye
sunacak. İyi ve titiz bir hazırlığı yapılan, ciddi emek verilen dizinin, dünya
çapında ilgi uyandırması bekleniyor.
Bedir’den Malazgirt’e
İman Ordusu
Merhum sosyolog Erol Güngör, gazalar arasında köprü kurarken
Malazgirt’ten İstanbul Fethi’ne, Mohaç’tan Bedir Savaşı’na uzanır ve şöyle der:
“Savaşa dua ile başlanır, gülbank çekilir, yürüyüşte ve hücumda tekbirler
alınır, çarpışma sırasında sancak dibinde ordu hafızları tarafından Fetih
Suresi okunurdu. Bu gelenek Mohaç’ın gazilerini ta Malazgirt gazilerine, oradan
da Bedir’de çarpışan iman ordusuna bağlıyordu.”
Alparslan’ın, kefeni hatırlatan ve şehadeti simgeleyen beyaz
elbisesiyle atına binip Bizans’ı mağlup ettiği zafer, tarihin unutulmaz
sahnesidir. “Şu kopan fırtına Türk
ordusudur ya Rabbi,/ Senin uğrunda ölen ordu budur ya Rabbi,/ Ta ki yükselsin
ezanlarla müeyyed namın,/ Gaalib et çünkü bu son ordusudur İslam’ın!..”
mısraları dillerden düşmeyen Yahya Kemal “Alparslan’ın Ruhuna Gazel” şiirinde
bu yüksek iman gücünü ve gaza neşvesini şöyle
dillendirir: “İklîm-i Rûm’u tuttu cihangîr savleti/ Târih o işde gördü
nedir şîr savleti/ Titretti arş ü ferşi Malazgird önündeki/ Cûş ü hurûş-ı rahş
ile şemşîr savleti/ On yılda vardı sâhil-i Kostantaniyye’ye/ Yer yer vatan
diyârını teshîr savleti”
Malazgirtten
İstanbul’a yol gitsin
Bayrak şairimiz Arif Nihat Asya da “Alparslan” şiirinde
büyük destanın kendisinde bıraktığı ulvi heyecanı yansıtır: “Torunlarım dört
yana, kol kol gitsin;/ Malazgirt’ten İstanbul’a yol gitsin!/ Gelip sana çarpan
gücü, yavaştan,/ Anlamazsa, haritadan sil, gitsin!” Böyle başlayan şiirin son
kıtası şöyle: “Ve gönlünden kopup, bize bir yaprak,/ Bir tomurcuk gönderene gül
gitsin./ Düğünlerle tadı gelsin barışın:/ Kızlarıma duvak gitsin, tel gitsin!/
Şehitlerim, Huzura, al al, gitsin;/ Yaralıma su verene bal gitsin!”
Gençosmanoğlu’nun
rüyası gerçek oluyor
Destan şairimiz Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, büyük zaferin
900. Yıldönümü dolayısıyla Malazgirt
Destanı’nı yazmıştı. Şairimiz
orada, “Malazgirt ve Anadolu’nun fethi, Türk destanı içindeki asıl yerini,
ileride elbette alacaktır.” diyordu. Malazgirt Zaferi’ni safha safha şiirinde
işleyen şair, kitabın girişinde şöyle der: “Yol
açın hey!../ Yol açın.../ Yollara güller saçan./ Bir şanlı düğün için,/ Yarın
Malazgirt’teyiz!” Kitaptaki “Malazgirt Önlerinde” şiiri çok güzel. “Bir umut meş’alesi bir rahmet ve nur
gibi,/ Şimşekler çakıp gökler gürleyince Kafkas’tan.” diye başlar “Tan yeri ağarırken Malazgirt ovasında,/
Tekbirlerle başladı bin yıl sürecek destan!” diye devam eder. Şairimizin
“Malazgirt” şiiri, bizi âdeta kanatlandırıp savaşın yapıldığı ovaya götürür: “Aylardan Ağustos günlerden Cuma,/ Çatışmak
üzredir küfr ile iman.../ ‘Bismillah’ diyerek
geçtik hücuma/ Ve ‘Bismillah’ dedi cümle asuman.../Ağustos güneşi altında
kızgın/ Şahlanan atları, tutmuyor dizgin.../ Düşman saflarında belirdi bozgun./
Böylesine bir cenk görmedi zaman...” Şiir, Anadolu’nun fethi yolunda
Oğuz’un bükülmez kolunu anlatır: “Müjde
gitti yurda gümüş tuğralı;/ On sekiz bin ölü, kırk bin yaralı,/ Esirler içinde
Urum Kralı.../ Zafer şenlikleri başlasın heman.../ Bükülmez bileği Oğuz kolunun,/
Açtı kapısını Bizans yolunun.../ Başlansın fethine Anadolu’nun;/ Kaderin
hükmünde kalmasın güman./ Alpaslan buyurdu: “Yaşayan ölür.../ Geleceği ancak
Tanrımız bilür/ Balak Gazi derler bir yiğit gelür/ Erlikteki ünü, sizden de
yaman”
Şüphesiz destanlarımızı kaleme alan pek çok şairimiz vardır.
Ama Gençosmanoğlu’nun yiğit ve davudi sadası farklıdır. Onda ayrı, doyulmaz
coşku vardır. Bunu “Malazgirt Marşı”nda bütün benliğimizle hissederiz: “Aylardan Ağustos, günlerden Cuma,/ Gün
doğmadan evvel İklim-i Rum’a/ Bozkurtlar ordusu geçti hücuma;/ Yeni bir şevk
ile gürledi gökler.../ Ya Allah... Bismillah... Allahuekber!/ Önde yalın kılıç
Türkmen başbuğu,/ Ardından Oğuz’un elli bin tuğu,/ Andırır Altay’dan kopan bir
çığı;/ Budur Peygamber’in övdüğü Türkler/ Ya Allah... Bismillah... Allahuekber!” Muhteşem şiirin şu dörtlüğü
bizi kutlu savaş ortamının tam ortasına bırakır. Kendimizi bir anda Bizans
çapulcularına karşı harbeden ecdadımızın yanında hissederiz: “Nağramızdır bugün gök gürültüsü,/
Kanımızdır bugün yerin örtüsü.../ Gazi atlarının nal parıltısı/ Kılıçlarımızdır
çakan şimşekler.../ Ya Allah... Bismillah... Allahuekber!”
“Ay Parçası Yiğitler”
Hanım şairlerimizin en iyisi Halide Nusret Zorlutuna,
“Alparslan Marşı”nda cenk meydanını gözümüzün önünde canlandırır: “Atlanmış, pusatlanmış erleri sanki
yeldi./ Nal sesleri bir zafer marşı gibi yükseldi,/ Şimşek şimşek hızlandı,
zulmü, zulmeti deldi./ Her savaşa benzemez, bu bir kutsal savaştı,/ Ay parçası
yiğitler Hak yolunda savaştı.”
Coşkun Ertepınar, “Malazgirt’te
Işıyan Gün” şiirinde, büyük zaferi okuyucusuna âdeta an be an yaşatır: “Bir başka gün ışıyor doğuda,/ Duyun
şafakla gelen sesleri,/ Uyanın,/ Yönü değişecek dünyanın.../ Çevrenizde uçan
beyaz atlı/ Ey Ağrı’lar, Süphan’lar,/ Büyük Selçuklu Alp Arslan,/ Zaman durdu
duracak,/ Kılıçlar çıkmış kından!/ Alp Arslan artık bayrak,/ Alp Arslan artık
destan!/ Şafak söktü, gün ışıdı işte,/ İşte dize geldi gurur.../ Duyun
çatırtısını uzak uzak,/ Bizans yıkıldı Malazgirt’te...”
Osman Atillâ, “Malazgirt Ovasında Alparslan’ın Yolunda”
şiirinde büyük uyanışı anlatır: “Gelip çatınca zaman;/ Düşman bulaman aman!/
Gâzi, şehit, kahraman,/ Başbuğda börk uyanır.” Ve bütün yiğitlerin cenk meydanı
canlanır gözümüzün önünde: “Ovada Bizans, tortu,/ Yerde gökte çatırtı,/
Malazgirt’te şakırtı,/ Can gider, kürk uyanır.”
Bestelediler En Güzel
Marşı
Ömer Öztürkmen’in kaleme aldığı “Malazgirt Marşı” çok sevilmiş, bestelenmiş ve yıllarca Mehter
Marşı olarak söylenegelmiştir. İşte şairimizin o ölümsüz şiiri: “Bir Cuma sabahı Allah’a karşı/ Malazgirt’te
elli dört bin er/ Bestelediler en güzel marşı/ Allahü ekber, Allahü ekber/
Bayrak bayrak Fetih müjdesi/ Parça parça Diyar-ı Urum/ İlk denizlerde ilk
seccadesi/ Alparslan ordularının Anadolu’m/ Geliyor ışıktan kopmuş askerler/
Allah’a uzanmış eller geliyor/ Kalk ayağa kubbe ol ey yer/ Göklerce minareler
geliyor/ Onlar ki ilahilerle yıkandılar/ Kırklarca okunmuş bir namazlı su/
Vaktiyle dağlardan inen bozkurtlar/ Şimdi son peygamberin ordusu”
Mehmet Zeki Akdağ, tarihin şeref sayfasını şu mısralarla dile
getirir: “Tarih’in öz oğlu coşmuş
desinler,/ Kinleri bendinden taşmış desinler,/ Alpaslan yollara düşmüş
desinler,/ Ozanım, mızrabım, yayım nerede?”
Refet Körüklü ise “Mahşer
Yeri”ni şöyle tasvir eder: “Kimisi
Çin Seddi’nden, Malazgird’den, Kosova’dan, Mohaç’tan/ Uzaktan tanınırlar
başlarındaki taçtan./ Burası mahşer yeri, burası mahşer yeri,/ Şehidleri
alnından öpüyor Peygamberi.”
Hisar şairi Gültekin Samanoğlu, “Malazgirt” şiirinde “dinibütün
millet”îmizin “şehadet” ve “gazilik” kavramına dikkat çeker: “Sinan’da kubbe, kemer: Yahya Kemal’de beyit,/ Binler yanında
gâzi; binler, ardında şehit;/ Mahşere at koşturan dini bütün bir millet/ Ki
ömrü at sırtında, çadır altında uzar.”
Malazgirt Işıkları
“Malazgirt’in İlk Işıkları”nı
asırlar sonra görebilmektir hüner. Aruz’un unutulmayan şairi Memduh Cumhur,
Orta Asya’dan Avrupa içlerine uzanan büyük yürüyüşü, “göklere akseden hilâl”i ve “kutlu
zafer”i işaret eder: “Zaferin gördük
ihtişâmında/ Biz Malazgirt’in ilk ışıklarını./ Her zafer bir vatan merâmında/ O
zaferler ki beklemez yarını/ Bir vatan bahşeden zaferle hürüz/ Vatan ufkunda
haşredek görürüz/ Biz Malazgirt’in ilk ışıklarını.”
Ecdadımıza sahip
olanlara selam olsun
Osman Atillâ, Bekir Sıtkı Erdoğan, Azmi Güleç, Haluk Nihat
Pepeyi, Cengiz Alpay ve İsmail Gerçeksöz gibi birçok şairimiz Malazgirt’i dün
yazdılar. Bugün de meşaleyi devralan Ayhan İnal, Muhsin İlyas Subaşı, Yahya
Akengin, Yusuf Dursun ve Bestami Yazgan gibi pek çok şairimiz Malazgirt’i ve
büyük kumandanı Alparslan’ı kaleme alıyorlar. Şükürler olsun ki, son 18 yılda
yeniden keşfettiğimiz değerler arasına Malazgirt Meydan Muharebesi de
katılmıştır. Yeni kitaplar yazılmalı bu muazzam hadise için, tiyatro eserleri
sahnelenmeli. “Ayasofya Zaferi”ni hazmedemeyen emperyalist Batı’nın gözü
dönmüşçesine Türkiye’ye dört koldan saldırdığı bugünlerde, bu morale, ümide ve
inanç gücüne ihtiyacımız var. Mavi Vatan’ımıza, Muhteşem tarihimize, şanlı
ecdadımıza sahip çıkmada ve bu yeni diriliş hareketinde Cumhurbaşkanımız Recep
Tayyip Erdoğan’ın gayreti elbette unutulmayacaktır. Mazimize, âtimize,
seferlerimize, zaferlerimize ve destanlarımıza sahip çıkan herkese selâm olsun!