Anadolu ve Yunus Irmağı
Her ne kadar yazımızın başlığını “Anadolu ve Yunus Irmağı” koysak da üzerinde konuşacağımız eserin tam adı “Anadolu’nun Manevi Irmağı Yunus Emre”dir. Kitabın yazarı ise Yunus Emre denilince akla gelen ilk gelen isimlerden olan Mustafa Özçelik hocadır.
Yunus Emre’yi Mustafa Özçelik
hocadan okumak, dinlemek bana hep bir ayrıcalık gibi gelmiştir. Aslında Yunus
Emre üzerinde birçok yazarımıza ait bir hayli kitap var. Zira Yunus Emre bu
toprakların ortak değeri, cevheri, özü ve anlamıdır. En başta o Bizim
Yunus’tur. Dolayısıyla Bizim Yunus’u bizim yazarlarımızın yazması da elbette
olması gereken bir durumdur. Bu konuda Yunus’u oraya buraya çekmeden, eğip bükmeden
samimi olarak düşünen ve yazan herkese teşekkür ediyorum.
Mustafa Özçelik’ten Yunus Emre
okumak ve dinlemek bir ayrıcalıktır demiştim. Neden diye bir sual tevcih
edilirse derim ki, onun dilinde ve kaleminde Yunus Emre mevzuu kasvetsiz, pürüzsüz
bir mahiyet kazanır. Onun kaleminde en derin tasavvufi mevzular dahi gönlü
kuşatır, idraki zorlamaz aksine onun seçtiği kelimeler sadra şifadır,
kasvetleri inşiraha tebdil eder. Özçelik Hoca’yı okuduğunuzda sanki Yunus Emre
ile konuşur gibi olursunuz. O zaman da okuduğunuz metni adeta yaşarsınız.
Anadolu’nun manevi Irmağı eserinde
Yunus Emre’ye dair tartışılan tüm meseleler bir anda sizin de meseleniz olur.
İtirazları itirazlarınız, hükümleri hükümleriniz. Onun, en başta hakikat
çerçevesinde söylediği sözler sizi de cezbeder ve içine çeker. Meseleyi yaşar
gibi olduğunuz için bir anda sanki yazar aradan çıkar ve karşınızda Yunus Emre
konuşur.
Günümüzde Yunus Emre’yi oraya buraya
çekiştiren seküler mantığın muallel kalemleri en başta Yunus Emre’nin
ruhaniyetini dahi incitecek derekelere düştükleri için, bu tür kitaplar onu
gerçek anlamda anlayan ya da en azından anlamaya çalışan insaf sahibi, hakka
ram olan kalemler tarafından manevi bir ilhamla yazılıyor gibi geliyor bana.
Yunus Emre, Anadolu’muzun en buhranlı döneminde Allah’ın bir lütfu olarak bu
milletin içinde çıkmış onu iyiye, güzele, düştüğü felaketten felaha
yönlendirecek bir rehber, bir mürşid olarak görevlendirilmiş bir zattı. Bu zat,
yine Rabbimizin inayeti ile sadece yaşadığı çağa değil bu güne hatta yarına da
etki edecek, rehberlik edecek, insanları irşad edecek bir himmete sahiptir. O
zaman rehber olan kişinin de istikamet sahibi olması gerekeceğinden -ki o zaten
sıratı müstakim üzeredir- onu farklı mecralara çekenlere bir itiraz
gerekecektir.
Elimizdeki kitabın tanıtım
bülteninde bu husus; “Hepimiz bize örnek
olacak şahsiyetler ararız. Yunus Emre, bu anlamda bizi yanıltmayacak, Hak ve
hakikatle tanıştıracak, bize kendimizi tanıtacak, hayatı kavratacak önemli bir
isimdir. Çünkü o, bize İslam’ın aydınlık dünyasından seslendi. Hak ve halk
sevgisini esas aldı. Üstelik bu anlatımı ana dilimizle, Türkçe ile yaptı. O, bu
misyonu ile bugün de bize ışık tutacak, iyi bir insan olmak, hayata, ölüme,
varlığa onun gibi bakarak sevgi merkezli anlamlı bir hayat yaşama konusunda da
rehberlik yapabilecek bir isimdir. Bütün mesele onu doğru tanımaktır.” sözleriyle
belirlenmiş.
Kitapta bu amaca müteallik olarak
yirmi iki ana başlık altında Yunus Emre her yönüyle anlatılmaya çalışılmış.
Özellikle Yunus Emre’nin şair yönün ve şirini nasıl anlamamız gerektiğine dair
sekiz farklı makale yazılmış. Kitapta özetle onun şirini İslam’ın iki temel
kaynağı olan Kur’an ve Sünnet çizgisinde ifadesini bulan tasavvufi kavramlar
çerçevesinde okumak ve anlamak gerektiğine vurgu yapılarak aksi takdirde
satıhta kalmak ve onun mana âlemine girilemeyeceği konusunda okuyucu haklı
olarak uyarılmış.
Bana göre kitabın neredeyse
tamamının özeti olacak bir hatırayı da anlatarak yazımı bitirmek istiyorum.
Hocamız lisede öğrenci iken Eskişehir’de Yunus Emre hakkında bir kompozisyon
yarışması düzenlenir. Yarışmaya katılan hocamız birinci olur. Ödül töreninde
kürsüye çıkan konuşmacılar kafalarına uygun birer Yunus portresi anlatırlar.
Programda bulunan merhum Abdulbaki Gölpınarlı hocaya sıra gelince, hoca kürsüye
çıkar ve şöyle der: “Arkadaşlarımız Yunus Emre hakkında epeyce malumat
verdiler. Kusura bakmasınlar ama ben bu anlatımlarda bizim Yunus’u göremedim.
Arkadaşlar Yunus Müslümandı!” der ve kürsüden iner. İşte kitap aslında bize
bunu anlatmaya çalışmış ve böyle bir niyetin sonucu olarak kaleme alınmış.
Yunus Emre’yi İslam dairesi dışında anlamlandırmak
Yunus’a ihanettir. Yine kitaptaki ifadelere göre Yunus’u bu çerçevede doğru
anlarsak bu durum, bize olumlu katkılar sunacağı gibi şayet Yunus dilli, Yunus
halli, Yunus gönüllü insanlar olmayı başarabilirsek birlik, dirlik, sevgi,
barış ortamı içinde yaşamamız konusunda da bize önemli imkânlar sunacaktır.
Mustafa Özçelik hocamızı bu kıymetli
eseri yazdığı için tebrik ediyor kendisinden nice Yunus nefesli eserler
beklediğimizi belirtmek istiyorum.