Dolar (USD)
34.60
Euro (EUR)
36.27
Gram Altın
2931.05
BIST 100
9659.96
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
16 Temmuz 2023

​Anadolu irfanı FETÖ ihanetine geçit vermedi

Vatanımıza kastedilen o kara gecenin üzerinden tam 7 sene geçti. Türkiye, o günden bu yana hep uyanık ve rehavetten uzakta.

Her şey unutulur da ihanetler unutulmaz. Güzel bir ülkeye yapılan kötülükler asla nisyana terkedilmez. 15 Temmuz ihanetinin üzerinden tam 7 sene geçti. Dünyadaki Batılı emperyalist ülkelerin kullandığı ve ülkemize musallat ettiği ‘cemaat görünümlü’ ama aslında bir istihbarat örgütü olduğu ortaya çıkan FETÖ’nün Türkiye’de gerçekleştirmeye çalıştığı kanlı darbeyi hepimiz yaşadık. Bazı safdiller ve nadanlar, hafıza kaybına uğrayarak bu büyük felaketi ve ihaneti unutmuş görünebilir. Hatta utanmadan aslında bunun bir oyun ve tiyatro olduğunu iddia bile edebilir. Ama bu ülkede vatanına sadakatle bağlı, bayrağına âşık, inancına sağlam olarak inanmış hiçbir vatandaşımız bu kalleş saldırıyı unutamaz. O kara, kızıl ve kanlı geceyi unutanlar, şehitlerimize nankörlük, gazilerimize saygısızlık etmiş olurlar. Bu hareketi, milletimiz kaydeder, tarih de affetmez.

HAK, HUKUK, ADALET!

Terör örgütlerinin ortak ve sahte bir dili vardır. Beşikteki bebeklere, yaşlılara, kadınlara, çoluk çocuğa kastederler sonra da “hak, hukuk, adalet, özgürlük!” teranelerini tuttururlar utanmadan. Yavuz hırsız misali! Hâlbuki önce kendileri bu kavramlara ihanet ediyorlar. Toplumun yaşama hakkını gasp ediyorlar. Acımasızca insanları katlediyor, canlara kıyıyorlar. Mesela PKK bunu 40 yıldır yapmıyor mu? DEAŞ aynı gözü dönmüşlükle hareket etmiyor mu? Yedi yıl önce yaşanan o kıyamet gecesinden sonra FETÖ’den samimi olarak dönenlerin sayısı ne kadardır? Hâlâ mağduriyet edebiyatı yaparak kalabalıkları kandırmaya çalıştıklarını sanıyorlar.

Türkiye bugün dünyanın merkezinde, mazlum ülkelerin ümit beslediği, bel bağladığı güçlü bir ülke. Hele son yıllarda artık bölgesel değil küresel güç olma yolunda hızla ilerliyor. Hem İslam dünyasının, hem Türk âleminin, hem de bütün mazlum coğrafyaların gözünü ayırmadığı ülke Türkiye! Herkes ülkesini sever elbette ama bizim bu sevgimiz karasevdaya dönüşmek mecburiyetinde. Zira Türkiye, sadece Türkiye’den ibaret değildir. Bir yanımız Doğu Türkistan’dır bizim, bir yanımız Kudüs. Azerbaycan diyarında hâlâ “Vefalı Türk geldi yine” türküleri söylenir. Kırım’da, Kerkük’te, Kıbrıs’ta öz be öz kardeşlerimiz yaşıyor. Suriye’de, Arakan’da, Yemen’de dindaşlarımız kurtuluşu umar. Bağajımız dolu, yükümüz ağır, hedefimiz büyüktür. Bizim her devirde vazgeçmediğimiz kızıl elma davamız, cihan hâkimiyeti mefkûremiz var. Türkiye, Oğuzlar’dan Selçuklulara oradan da Osmanlılar’a intikal eden büyük emanetin bugünkü sahibi. Bu millî mirastan asla vazgeçemeyiz. Vatanımızı kendimizden, özümüzden, canımızdan daha çok sevmeye mecburuz. Vatan birliğinin sağlanamadığı yerlerde namusun payimal olduğunu asla unutmuyoruz. Bize dost gibi görünen emperyalist ülkelerin aslında boğazımızı sıkmak için her an fırsat kolladığını aklımızdan çıkarmıyoruz. Müttefik görünümlü ceberrutların, sömürgeci zalimlerin içimizdeki ihanet şebekeleriyle sıkı teması asla kesmediklerini biliyoruz.

Şüphesiz yüce Devletimiz bu konuda üzerine düşeni yapıyor. Toplumun her kesiminde FETÖ, PKK, DEAŞ ve diğer kanlı örgütler yakından takip ediliyor. Haberlerde her gün duyuyor ve bayram ediyoruz. Artık elebaşları inlerinde yakalanıyor. Ülkemizde ve sınır ötesindeki ihanet şebekelerinin mensupları tek tek enseleniyor, firariler bulundukları ülkelerden derdest edilip getiriliyor ve hukuk anlayışı içinde adalete teslim ediliyor. Bu konuda bilhassa Millî İstihbarat Teşkilatı’mızın çok üstün başarılar sergilediğine sevinçle şahit oluyoruz. MİT ile birlikte ordumuz ve polisimiz hainlerin ensesinde! Âdeta nefes aldırmıyor. Seçim öncesinde Kandil’deki canilerin nasıl canhıraş şekilde feryat figan ederek bazı siyasi çevrelerden yardım istediklerini unutmadık, unutmayacağız. Şükürler olsun ki aziz milletimiz isabetli bir karar vererek bütün terör odaklarını inanılmaz bir hüsrana uğrattı. Kandil’deki ışıklar söndü, Pensilvanya’daki umutlar tükendi.

REHAVET, PUSUDAKİ DÜŞMANA YARAR

Rehavet, pusuda yatan düşmanların beklediği biricik fırsattır. Bazıları “Devlet nasılsa vazifesini yapıyor, terör örgütlerini takip ediyor. Ben ne yapabilirim ki?” diye düşünebilir ki bu çok anlamsız, haksız ve aldatıcı bir düşünme tarzıdır. Rehavete düşmeye hiç kimsenin hakkı yok. Elbette Devletimiz, polisimiz, askerimiz, kamu kuruluşlarındaki yetkili memurlarımız görevlerini hakkıyla yapıyorlar ama vatandaş olarak da bize, hepimize çok büyük mükellefiyetler, çok mühim vazifeler düşüyor. Herkes kendi mıntıkasını temizleyecek. Askerî tabirle söyleyelim: “Mıntıka temizliği yapılacak!” Yani uyanık duruşa devam, rehavete kapılmak yok! Dış güçlere bağlı aparatların hiç bitmediğini, her anı kolladıklarını ve fırsat bulunca yeniden Türkiye’mize musallat olabileceklerini katiyen unutmamak gerekiyor. Peygamber Efendimiz “Önce tedbir sonra tevekkül.” buyurmuştur. Biz tedbirlerimizi alacağız, uyanık duracağız, yeni nesillere bu tehlikeleri anlatacağız. Vatanımızı, milletimizi, bayrağımızı, ezanımızı, dinimizi çocuklarımıza daha çok sevdireceğiz. Onların şuurlu ve hür düşünen nesiller olarak yetişmelerini sağlayacağız. Nesl-i Ceditler, Asım’ın Nesli, Büyük Doğu Nesli, Anadolu Nesli ve Diriliş Nesli dalga dalga Türkiye’ye ve bütün dünyaya yayılacak. Ondan sonra hayatımıza huzur, emniyet ve güven içinde devam edebiliriz.

KÜLTÜR SANAT DÜNYASINDA UYANIKLIK

Şu hakikati unutmamak gerekiyor. 15 Temmuz ihanetinin önlenmesinde aydınlarımızın, yazarlarımızın, gazetecilerimizin, kültür ve sanat adamlarının da çok büyük rolü oldu. O zifiri hain geceyi aydınlatanların bir kısmı bizim münevverlerimizdi. İlim irfan ehliydi. Anadolu irfanını temsil eden yazarlar, çizerler, düşünürler, sanatkârlardı. Kültür sanat dünyasına, aydınlarımıza, medeniyet odaklı çalışma yapanlara, bu alanda sürekli olarak çalışan vakıf ve derneklerimize bugün de çok büyük görevler düşüyor. FETÖ ihanet hareketinin, “yeşillenme” adı altında bütün kurum ve kuruluşlara sızmaya çalıştığı gerçeği, asla unutmamalı! Bütün vakıf ve dernekler, üyelerini baştan sona elden geçirmeli, bu örgütle iltisaklı olanları derhâl üyelikten atmalıdır. Hâlâ bu yolda olan kişilere verilmiş ödüller varsa hemen geri alınmalı ve bu keyfiyet herkese ilan edilmelidir.

DERGİLER, O HEYECANI YAŞATMALI

Millî ve manevi değerlere bağlı mecmualarımız, kültür sanat dergileri bu konuda elzem hassasiyeti göstermeli. Mademki dergiler “hür tefekkürün kalesi”dir. Öyleyse bu kaleler sağlam ve pek durmalı. İhanet teşkilatına destek olmuş yazar ve şairlere sayfalarında asla yer vermemeliler. Onlarla röportajlar yapmamalı, kitaplarını okuyucularına tanıtmamalıdırlar. 15 Temmuz’da vatanımıza kastedenlerin yanında saf tutanlar, “Toplum da artık kanıksadı, bizi dışlamıyorlar.” vehmine kapılmamalı. “Şeytan azapta gerek” fehvasınca her an tedirgin olmalı ve pişmanlıklarını aşikâr şekilde göstermedikleri sürece rahat olmamalılar. Bazı şaibeli partiler, oy kaygısıyla ihanet örgütlerine göz kırpabilir, mensuplarıyla ilişki kurabilir ama millî ve manevi değerlerine bağlı hiçbir aydın bu haksız, insafsız ve vicdansız toleransı gösteremez. Bu müsamaha, hoşgörü değildir. Aksine bu sefalet ve zillet, aç canavarın iştahını kabartır. Çok kritik noktalarda duran kültür sanat kurumları bu hassasiyeti göstermek zorunda. Bütün kurum ve kuruluşlar ödül verirken kişileri sıkıca araştırmalı, kime mükâfat verdiklerini iyi hesaplamalı, vahim hatalara düşmemelidirler. FETÖ iltisaklı kişilere ödül vermek, 15 Temmuz şehitlerimizin kemiklerini sızlatır, ruhlarını tazip eder. Buna kimsenin, hiçbir kuruluşun hakkı yok!

YAZARLAR SUSABİLİR Mİ?

Hayır, herkes sussa bile toplumun ‘aydın’ kişileri olarak bilinen yazarlar susabilemez? Onlar her zaman haksızlık karşısında durma mükellefiyetini üstlerinde taşırlar. Zira onların azıcık zaafları, toplumda tedavisi olmayacak büyük yaralar açar. Bilindiği gibi terör örgütünün mensubu olan ve bu aziz millete ihanet eden bazı yazar ve gazetecilerin bir kısmı çeşitli ülkelere kaçtılar. Bir bölüğünün haklarında davalar açıldı, şimdi içeride cezalarını çekiyorlar. Bir bölümü ise henüz irtibatları tespit edilememiş, dışarda dolanıyorlar. Dikkat ediyorum bu sözde aydınlar, yazıcılar 15 Temmuz 2016 tarihinden bu yana ağızlarını hiç açmadılar, bir laf etmediler, tek satır yazmadılar. Hâlbuki aydın, çağının tanığıdır. Her konuda ahkâm kesenlerin “İkinci İstiklal Harbi”ni yaşadığımız “15 Temmuz Gecesi” hakkında hiç konuşmaması sizce de manidar değil mi? Bu sergerdeler dillerini mi yuttu? Hafızalarını mı yitirdiler, yoksa konuşma ve yazma melekelerini mi kaybettiler? Bu örgüt mensuplarından bazılarının dut yemiş bülbüle döndüklerini görüyoruz. Gerek konuşmalarında, gerek özel sohbetlerinde, gerekse yazı ve kitaplarında 15 Temmuz’dan tek satırla dahi bahsetmiyorlar. Yazdıkları hatıralarda bütün hayatlarını en ince ayrıntısına kadar anlatırken 15 Temmuz 2016 Kalkışmasına tek sayfa bile ayırmıyorlar. Anlaşılmaz, kapalı ve yakınlarına gizli mesaj içeren birkaç satırla geçiştirdiklerini sanıyorlar. İyot gibi ortaya çıktıklarını, afişe olduklarını görmüyorlar, fark edemiyorlar. Çünkü bu nasipsizlerin hem maddi hem de manevi gözleri kapanmış. “15 Temmuz tiyatroydu.” diyen bir kısım gafil ve hainlerin utanmadan sıkılmadan bazı muhafazakâr çevrelerde cirit attıkları da görülüyor.

15 TEMMUZ HİCRAN YARAMIZDIR

Şairler, yazarlar ve sanatkârlar, 15 Temmuz hakkında kanaatlerini yazmıyorsa, fikirlerini beyan etmiyorsa ve suskunluğu tercih ediyorsa toplumun nazarında şaibelidirler. Herkesin bu konuda kitap telif etmesi gerekmez ama bir konferansını, bir makalesini Türkiye’nin varlık yokluk meselesine ayırmıyorsa o aydın en hafif tabirle vurdumduymazdır. Milletinin geleceği, vatanının selameti umurunda değildir. Bu kişilerin üreteceği sanattan da, edebiyattan da hayır gelmez. Temmuz ayı bizim için hicran yarasıdır, yaşadığımız büyük kederlerdir, çekilen acılardır, duçar olduğumuz ıstıraplardır. 15 Temmuz, ebedî âlemlere uğurladığımız mübarek şehitlerdir, şanlı gazilerimiz, kahramanca ve yiğitçe direnen aziz milletimizdir. Hadsize haddini bildiren kutlu ve görklü ulu Devletimizdir. Başkomutan’ın imanı, cesareti ve kararlılığıdır. Şüphesiz o tarihî günü unutamayız. O günü unutursak, gelecek nesiller de bizi affetmez, tarih de…

Aziz milletimiz unutmuyor. Kültür, sanat, edebiyat mensuplarının da 15 Temmuz’u hiç unutmayacaklarına, o destansı ruhu konuşmalarında ve eserlerinde diri tutacaklarına eminim, buna yürekten inanıyorum. Biricik duamız: “Rabbim Devletimize, Milletimize ve Ümmetimize zeval vermesin. İçerideki sinsi hainler ve dışarıdaki azgın düşmanlarımız güçlenmesin. Cenabı Allah İslam âleminin lideri, Türk dünyasının öncüsü ve mazlum coğrafyaların biricik ümidi olan Türkiye’nin her daim yâr ve yardımcısı olsun.”