Anadolu irfanı FETÖ ihanetine geçit vermedi
Vatanımıza
kastedilen o kara gecenin üzerinden tam 7 sene geçti. Türkiye, o günden bu yana
hep uyanık ve rehavetten uzakta.
Her şey unutulur da
ihanetler unutulmaz. Güzel bir ülkeye yapılan kötülükler asla nisyana
terkedilmez. 15 Temmuz ihanetinin üzerinden tam 7 sene geçti. Dünyadaki Batılı
emperyalist ülkelerin kullandığı ve ülkemize musallat ettiği ‘cemaat görünümlü’
ama aslında bir istihbarat örgütü olduğu ortaya çıkan FETÖ’nün Türkiye’de
gerçekleştirmeye çalıştığı kanlı darbeyi hepimiz yaşadık. Bazı safdiller ve
nadanlar, hafıza kaybına uğrayarak bu büyük felaketi ve ihaneti unutmuş
görünebilir. Hatta utanmadan aslında bunun bir oyun ve tiyatro olduğunu iddia
bile edebilir. Ama bu ülkede vatanına sadakatle bağlı, bayrağına âşık, inancına
sağlam olarak inanmış hiçbir vatandaşımız bu kalleş saldırıyı unutamaz. O kara,
kızıl ve kanlı geceyi unutanlar, şehitlerimize nankörlük, gazilerimize saygısızlık
etmiş olurlar. Bu hareketi, milletimiz kaydeder, tarih de affetmez.
HAK, HUKUK, ADALET!
Terör örgütlerinin ortak ve
sahte bir dili vardır. Beşikteki bebeklere, yaşlılara, kadınlara, çoluk çocuğa
kastederler sonra da “hak, hukuk, adalet, özgürlük!” teranelerini tuttururlar utanmadan.
Yavuz hırsız misali! Hâlbuki önce kendileri bu kavramlara ihanet ediyorlar.
Toplumun yaşama hakkını gasp ediyorlar. Acımasızca insanları katlediyor,
canlara kıyıyorlar. Mesela PKK bunu 40 yıldır yapmıyor mu? DEAŞ aynı gözü
dönmüşlükle hareket etmiyor mu? Yedi yıl önce yaşanan o kıyamet gecesinden
sonra FETÖ’den samimi olarak dönenlerin sayısı ne kadardır? Hâlâ mağduriyet edebiyatı
yaparak kalabalıkları kandırmaya çalıştıklarını sanıyorlar.
Türkiye bugün dünyanın
merkezinde, mazlum ülkelerin ümit beslediği, bel bağladığı güçlü bir ülke. Hele
son yıllarda artık bölgesel değil küresel güç olma yolunda hızla ilerliyor. Hem
İslam dünyasının, hem Türk âleminin, hem de bütün mazlum coğrafyaların gözünü
ayırmadığı ülke Türkiye! Herkes ülkesini sever elbette ama bizim bu sevgimiz
karasevdaya dönüşmek mecburiyetinde. Zira Türkiye, sadece Türkiye’den ibaret
değildir. Bir yanımız Doğu Türkistan’dır bizim, bir yanımız Kudüs. Azerbaycan
diyarında hâlâ “Vefalı Türk geldi yine” türküleri söylenir. Kırım’da,
Kerkük’te, Kıbrıs’ta öz be öz kardeşlerimiz yaşıyor. Suriye’de, Arakan’da,
Yemen’de dindaşlarımız kurtuluşu umar. Bağajımız dolu, yükümüz ağır, hedefimiz
büyüktür. Bizim her devirde vazgeçmediğimiz kızıl elma davamız, cihan
hâkimiyeti mefkûremiz var. Türkiye, Oğuzlar’dan Selçuklulara oradan da
Osmanlılar’a intikal eden büyük emanetin bugünkü sahibi. Bu millî mirastan asla
vazgeçemeyiz. Vatanımızı kendimizden, özümüzden, canımızdan daha çok sevmeye mecburuz.
Vatan birliğinin sağlanamadığı yerlerde namusun payimal olduğunu asla
unutmuyoruz. Bize dost gibi görünen emperyalist ülkelerin aslında boğazımızı
sıkmak için her an fırsat kolladığını aklımızdan çıkarmıyoruz. Müttefik
görünümlü ceberrutların, sömürgeci zalimlerin içimizdeki ihanet şebekeleriyle
sıkı teması asla kesmediklerini biliyoruz.
Şüphesiz yüce Devletimiz
bu konuda üzerine düşeni yapıyor. Toplumun her kesiminde FETÖ, PKK, DEAŞ ve
diğer kanlı örgütler yakından takip ediliyor. Haberlerde her gün duyuyor ve
bayram ediyoruz. Artık elebaşları inlerinde yakalanıyor. Ülkemizde ve sınır
ötesindeki ihanet şebekelerinin mensupları tek tek enseleniyor, firariler
bulundukları ülkelerden derdest edilip getiriliyor ve hukuk anlayışı içinde adalete
teslim ediliyor. Bu konuda bilhassa Millî İstihbarat Teşkilatı’mızın çok üstün
başarılar sergilediğine sevinçle şahit oluyoruz. MİT ile birlikte ordumuz ve
polisimiz hainlerin ensesinde! Âdeta nefes aldırmıyor. Seçim öncesinde
Kandil’deki canilerin nasıl canhıraş şekilde feryat figan ederek bazı siyasi
çevrelerden yardım istediklerini unutmadık, unutmayacağız. Şükürler olsun ki aziz
milletimiz isabetli bir karar vererek bütün terör odaklarını inanılmaz bir
hüsrana uğrattı. Kandil’deki ışıklar söndü, Pensilvanya’daki umutlar tükendi.
REHAVET, PUSUDAKİ DÜŞMANA
YARAR
Rehavet, pusuda yatan
düşmanların beklediği biricik fırsattır. Bazıları “Devlet nasılsa vazifesini
yapıyor, terör örgütlerini takip ediyor. Ben ne yapabilirim ki?” diye
düşünebilir ki bu çok anlamsız, haksız ve aldatıcı bir düşünme tarzıdır. Rehavete
düşmeye hiç kimsenin hakkı yok. Elbette Devletimiz, polisimiz, askerimiz, kamu
kuruluşlarındaki yetkili memurlarımız görevlerini hakkıyla yapıyorlar ama
vatandaş olarak da bize, hepimize çok büyük mükellefiyetler, çok mühim
vazifeler düşüyor. Herkes kendi mıntıkasını temizleyecek. Askerî tabirle
söyleyelim: “Mıntıka temizliği yapılacak!” Yani uyanık duruşa devam, rehavete
kapılmak yok! Dış güçlere bağlı aparatların hiç bitmediğini, her anı kolladıklarını
ve fırsat bulunca yeniden Türkiye’mize musallat olabileceklerini katiyen
unutmamak gerekiyor. Peygamber Efendimiz “Önce tedbir sonra tevekkül.”
buyurmuştur. Biz tedbirlerimizi alacağız, uyanık duracağız, yeni nesillere bu
tehlikeleri anlatacağız. Vatanımızı, milletimizi, bayrağımızı, ezanımızı,
dinimizi çocuklarımıza daha çok sevdireceğiz. Onların şuurlu ve hür düşünen nesiller
olarak yetişmelerini sağlayacağız. Nesl-i Ceditler, Asım’ın Nesli, Büyük Doğu
Nesli, Anadolu Nesli ve Diriliş Nesli dalga dalga Türkiye’ye ve bütün dünyaya
yayılacak. Ondan sonra hayatımıza huzur, emniyet ve güven içinde devam edebiliriz.
KÜLTÜR SANAT DÜNYASINDA
UYANIKLIK
Şu hakikati unutmamak
gerekiyor. 15 Temmuz ihanetinin önlenmesinde aydınlarımızın, yazarlarımızın,
gazetecilerimizin, kültür ve sanat adamlarının da çok büyük rolü oldu. O zifiri
hain geceyi aydınlatanların bir kısmı bizim münevverlerimizdi. İlim irfan ehliydi.
Anadolu irfanını temsil eden yazarlar, çizerler, düşünürler, sanatkârlardı. Kültür
sanat dünyasına, aydınlarımıza, medeniyet odaklı çalışma yapanlara, bu alanda
sürekli olarak çalışan vakıf ve derneklerimize bugün de çok büyük görevler
düşüyor. FETÖ ihanet hareketinin, “yeşillenme” adı altında bütün kurum ve
kuruluşlara sızmaya çalıştığı gerçeği, asla unutmamalı! Bütün vakıf ve
dernekler, üyelerini baştan sona elden geçirmeli, bu örgütle iltisaklı olanları
derhâl üyelikten atmalıdır. Hâlâ bu yolda olan kişilere verilmiş ödüller varsa hemen
geri alınmalı ve bu keyfiyet herkese ilan edilmelidir.
DERGİLER, O HEYECANI
YAŞATMALI
Millî ve manevi değerlere
bağlı mecmualarımız, kültür sanat dergileri bu konuda elzem hassasiyeti göstermeli.
Mademki dergiler “hür tefekkürün kalesi”dir. Öyleyse bu kaleler sağlam ve pek
durmalı. İhanet teşkilatına destek olmuş yazar ve şairlere sayfalarında asla
yer vermemeliler. Onlarla röportajlar yapmamalı, kitaplarını okuyucularına tanıtmamalıdırlar.
15 Temmuz’da vatanımıza kastedenlerin yanında saf tutanlar, “Toplum da artık
kanıksadı, bizi dışlamıyorlar.” vehmine kapılmamalı. “Şeytan azapta gerek”
fehvasınca her an tedirgin olmalı ve pişmanlıklarını aşikâr şekilde göstermedikleri
sürece rahat olmamalılar. Bazı şaibeli partiler, oy kaygısıyla ihanet
örgütlerine göz kırpabilir, mensuplarıyla ilişki kurabilir ama millî ve manevi
değerlerine bağlı hiçbir aydın bu haksız, insafsız ve vicdansız toleransı
gösteremez. Bu müsamaha, hoşgörü değildir. Aksine bu sefalet ve zillet, aç
canavarın iştahını kabartır. Çok kritik noktalarda duran kültür sanat kurumları
bu hassasiyeti göstermek zorunda. Bütün kurum ve kuruluşlar ödül verirken kişileri
sıkıca araştırmalı, kime mükâfat verdiklerini iyi hesaplamalı, vahim hatalara düşmemelidirler.
FETÖ iltisaklı kişilere ödül vermek, 15 Temmuz şehitlerimizin kemiklerini
sızlatır, ruhlarını tazip eder. Buna kimsenin, hiçbir kuruluşun hakkı yok!
YAZARLAR SUSABİLİR Mİ?
Hayır, herkes sussa bile
toplumun ‘aydın’ kişileri olarak bilinen yazarlar susabilemez? Onlar her zaman
haksızlık karşısında durma mükellefiyetini üstlerinde taşırlar. Zira onların azıcık
zaafları, toplumda tedavisi olmayacak büyük yaralar açar. Bilindiği gibi terör
örgütünün mensubu olan ve bu aziz millete ihanet eden bazı yazar ve
gazetecilerin bir kısmı çeşitli ülkelere kaçtılar. Bir bölüğünün haklarında
davalar açıldı, şimdi içeride cezalarını çekiyorlar. Bir bölümü ise henüz
irtibatları tespit edilememiş, dışarda dolanıyorlar. Dikkat ediyorum bu sözde
aydınlar, yazıcılar 15 Temmuz 2016 tarihinden bu yana ağızlarını hiç açmadılar,
bir laf etmediler, tek satır yazmadılar. Hâlbuki aydın, çağının tanığıdır. Her
konuda ahkâm kesenlerin “İkinci İstiklal Harbi”ni yaşadığımız “15 Temmuz Gecesi”
hakkında hiç konuşmaması sizce de manidar değil mi? Bu sergerdeler dillerini mi
yuttu? Hafızalarını mı yitirdiler, yoksa
konuşma ve yazma melekelerini mi kaybettiler? Bu örgüt mensuplarından
bazılarının dut yemiş bülbüle döndüklerini görüyoruz. Gerek konuşmalarında,
gerek özel sohbetlerinde, gerekse yazı ve kitaplarında 15 Temmuz’dan tek
satırla dahi bahsetmiyorlar. Yazdıkları hatıralarda bütün hayatlarını en ince
ayrıntısına kadar anlatırken 15 Temmuz 2016 Kalkışmasına tek sayfa bile
ayırmıyorlar. Anlaşılmaz, kapalı ve yakınlarına gizli mesaj içeren birkaç
satırla geçiştirdiklerini sanıyorlar. İyot gibi ortaya çıktıklarını, afişe
olduklarını görmüyorlar, fark edemiyorlar. Çünkü bu nasipsizlerin hem maddi hem
de manevi gözleri kapanmış. “15 Temmuz tiyatroydu.” diyen bir kısım gafil ve
hainlerin utanmadan sıkılmadan bazı muhafazakâr çevrelerde cirit attıkları da
görülüyor.
15 TEMMUZ HİCRAN YARAMIZDIR
Şairler, yazarlar ve sanatkârlar,
15 Temmuz hakkında kanaatlerini yazmıyorsa, fikirlerini beyan etmiyorsa ve
suskunluğu tercih ediyorsa toplumun nazarında şaibelidirler. Herkesin bu konuda
kitap telif etmesi gerekmez ama bir konferansını, bir makalesini Türkiye’nin
varlık yokluk meselesine ayırmıyorsa o aydın en hafif tabirle vurdumduymazdır.
Milletinin geleceği, vatanının selameti umurunda değildir. Bu kişilerin
üreteceği sanattan da, edebiyattan da hayır gelmez. Temmuz ayı bizim için
hicran yarasıdır, yaşadığımız büyük kederlerdir, çekilen acılardır, duçar
olduğumuz ıstıraplardır. 15 Temmuz, ebedî âlemlere uğurladığımız mübarek
şehitlerdir, şanlı gazilerimiz, kahramanca ve yiğitçe direnen aziz milletimizdir.
Hadsize haddini bildiren kutlu ve görklü ulu Devletimizdir. Başkomutan’ın imanı,
cesareti ve kararlılığıdır. Şüphesiz o tarihî günü unutamayız. O günü unutursak,
gelecek nesiller de bizi affetmez, tarih de…
Aziz
milletimiz unutmuyor. Kültür, sanat, edebiyat mensuplarının da 15 Temmuz’u hiç
unutmayacaklarına, o destansı ruhu konuşmalarında ve eserlerinde diri
tutacaklarına eminim, buna yürekten inanıyorum. Biricik duamız: “Rabbim Devletimize,
Milletimize ve Ümmetimize zeval vermesin. İçerideki sinsi hainler ve dışarıdaki
azgın düşmanlarımız güçlenmesin. Cenabı Allah İslam âleminin lideri, Türk
dünyasının öncüsü ve mazlum coğrafyaların biricik ümidi olan Türkiye’nin her
daim yâr ve yardımcısı olsun.”