Ana çare fay hatlarının rabbine sığınmak
Bismillah diyelim ve önce tahrif edilerek sömürülen bir gerçeğe açıklık getirerek başlayalım:
2011 Japon
Depremi ve tsunami sonucunda öyle 197 veya 1970 kişi değil 19,759 kişi
hayatını kaybetti, 6242 kişi yaralandı ve 2553 kişi kayboldu. Afet ülkede çok
büyük maddi zarara yol açtı. Kara ve demiryolları ağır hasar gördü, çeşitli
yerlerde yangınlar çıktı ve bir baraj yıkılarak bölgenin sular altında
kalmasına neden oldu. 2013 depreminde ise kayıplar yaklaşık 15 000 oldu.
Söz ve mâna olarak Allah’ın kitabı
olan Kur’ân penceresinden bakamayanlar depremi anlayamazlar. Önlemlerin, deneme
ve uyarı sınırlarını aşarak ceza şeklinde gelecek depremlerin
yıkımını engelleyemeyeceği hakikatini de kavrayamazlar.
Çünkü onlar, yeryüzünün ve
içindekilerin Allah tarafından yaratıldığını ve yaşatıldığını kabul etmezler.
Kabul etseler de bilgi kaynakları yetersiz olduğu için doğal varlıklarla insanların
inançları ve yaşamları arasındaki derin ilişkiyi idrak edemezler.
Kasırga, hortum, tsunami, volkanik
patlama ve benzerleri gibi deprem yani Kur’ân ifadesiyle Zelzele de Allah’ın
yarattığı bir doğa olayıdır. Ama bunların aktiviteleri periyodik olmadığı için
oluşum zamanları, mekânları, şiddetleri ve sebep olacakları can ve mal kaybı
insanlar tarafından bilinememektedir.
Değinildiği üzere depremler doğal
doğrultusunda cereyan edebileceği gibi insanların inançları ve yaşamlarına
bağlı olarak deneme, uyarı ve ceza şeklinde de gelebilir.
Uyarı ve deneme gereği olarak
nispeten hafif bir şekilde gelecek olan depremlerin sebep olacağı zararlar bir
ölçüde giderilebilir ise de cezaya dönüşerek gelecek depremler, yıkımı planlı
ve amaçlı olarak ağır şiddette geleceğinden ne can ve ne de mal kaybı
önlenebilir.
Ceza
Depremleri
Kur’ân’ın
verdiği haberlere göre ceza depremleri öylesine şiddetli gelmişlerdir ki
şehirler alt üst edilmiş, insanlar oldukları yerde çöküp kalarak can vermiş,
deprem bölgeleri sanki hiç yaşam sürülmemiş bir şekle dönüşmüştür.
Bu gerçeği, selam üzerine olsun
Şuayb peygamberin kavmi üzerinden şu ayetlerde okuyabiliriz:
“Derken o şiddetli deprem onları
yakalayıverdi de yurtlarında diz üstü donakaldılar.
Şuayb’ı yalanlayanlar
sanki yurtlarında hiç oturmamış gibiydiler. Asıl ziyana uğrayanlar Şuayb’ı
yalanlayanların kendileri oldular.” (Araf 7/91-2
Şimdi de sağlam ve estetik
inşaatlar yapımında ileri merhaleler kat etmiş, yıkılmaz binalar ve konutlar
yaptıklarını zannına kapılmış ÂD ve SEMÛD kavimleri üzerinden örnekler
vermeye devam edelim.
ÂD KAVMİ
(Âd ve
Semûd kavimleri için DİA’ne bakılabilir)
Kur’ânî
anlatımlarına göre ÂD hak
hukuk tanımaz bir kavimdi. Azgınlaştırıcı büyüklük duygusuna
kapılmışlardı. Çevremizde “bizden daha güçlü topluluklar” yok, derlerdi. Allah’ın
kendilerinden çok daha güçlü
olduğunu görmüyor/düşünemiyorlardı. Kendilerine gönderilen
Peygamberleri yalanladılar. Allah’ı tek ilah olarak tanıyıp ibadet etmedikleri
gibi, elçisi HÛD ile gönderdiği yasaları da bile bile inkâr reddettiler.
(Bak Füssılet 15)
Yüksek
tepelere eğlence merkezleri inşa ettiler. İçinde ebedi olarak yaşayacakları
sapasağlam sanat eseri binalar ve konutlar yaptılar. (Şuara 11/128-9)
Şanı yüce
olan Allah da bu inkârcı zalim kavmi helak ediverdi
Okuyalım:
“Ad
kavmi ise, uğultulu, kasıp kavuran bir fırtına ile mahvedildiler. Allah onu,
ardarda yedi gece, sekiz gün onların üzerine musallat etti. Öyle ki (eğer orada
olsaydın), o kavmi, içi
boş hurma kütükleri gibi oracıkta yere serilmiş halde görürdün.
Şimdi onlardan arda kalan
bir şey görüyor musun? (Hakka 69/6-8)
Doğal bir varlık ve ilahi bir müjde
olan rüzgar, ceza afetine dönüştürülünce şehirleri benzersiz sanat eseri sağlam
binalarla dolu olan Âd kavmi de yok olup gitti. (Fecr 6-8)