Âmir Ateş
Muhteşem bir medeniyetimiz, muazzam irfanımız var. Bu medeniyete dayanan, bu irfana yaslanan, bu inançtan beslenen edebiyatımız, musikimiz ve mimarimiz dünya çapında dehalar ortaya çıkardı. Dâhilerimiz, asırlar geçse de mevkilerini koruyorlar. Alın Sinan’ı, hâlâ zirvede. Itrî en tepede, Fuzulî şahikada. Komplekse kapılanlara acımak gerek. Türkiye bugün dünyanın en itibarlı ülkeleri arasında. Eskiden sadece mazlumlar yüzlerini ülkemize çevirirdi. Şimdi zalimler de şenaat işlerken, “Acaba Türkiye ne der?” korkusuna kapılıyor, şükürler olsun. Gafiller ve nadanlar hariç herkes bu gerçeği görüyor. Nasipsizlerin gözlerine perde inince, onlara her yer karanlık!
Elimde
musikimizin medar-ı iftiharı, bestekâr Hâfız Âmir Ateş Hoca için hazırlanmış
kıymetli bir eser var. Editörlüğünü Sibel Cantemir’in yaptığı Bestekâr Hâfız Âmir Ateş’i, Kuveyt Türk
neşretmiş. Büyük Boy ve renkli fotoğraflarla süslenmiş olan eserin takdim
yazısı Kuveyt Türk Genel Müdürü Ufuk Uyan’a ait. Uyan, Âmir Hoca’nın, Hocası
Emin Ongan’ın ifadesiyle ‘Küçük Dede Efendi” olduğunu hatırlatıyor. Bir vefa,
kadirbilirlik nişanesi olan eser, sanatkârımızın 60. Sanat yılı münasebetiyle
hazırlanmış. Emeği geçenlere teşekkürler.
Seçkin eserde Âmir
Hoca’nın hayatı, mûsikî anlayışı, Mevlid-i Şerif Tavrı ve hakkında yapılan
sohbetler, yazılan intiba ve hatıralar ayrı bölümler hâlinde okuyucuya
sunuluyor. Ahmet Hakkı Turabi, önsözde, “60 yıllık sanat hayatını dolu dolu
geçiren bestekârımız, Türk Mûsikîsi’ne oldukça zengin bir beste külliyatı miras
bırakmıştır ve bu güzelik devam etmektedir.” diyor. Elhak öyledir. Âmir Hoca
âdeta kapanmayan bir okul, bitmeyen üniversitedir. Sanatı en büyük ‘Sanatkâr’a
ulaşma yolunda bir vasıta kabul eden büyüğümüz, kalbinin cömertliği, kalbinin
saffeti ve sıcacık tebessümüyle nasibi olan herkese yüreğini açmış, birikimini
onlarla paylaşmıştır.
Hem iyi hem de büyük sanatkâr
olmak kolay değil. Sanatçı kisveli bazı tiplerin nasıl savrulduğunu, erdemden,
faziletten, ahlaktan uzağa düştüğünü görüyoruz. Âmir Hoca deyince ben hep dinî
ve klasik mûsikîmizi en iyi icra eden, bu büyük hazinemizi gençlere sevdirmek için
çırpınan bir ulu çınar hatırlıyorum. Salgından önce Bâbıâli Enderun
Sohbetleri’ne davet etmiştik. Anlattıklarına doyamamıştık. Âmir Hocanın
çehresindeki o ‘mümin’ vasıf, hep sezilir. İnsana huzur veren, halim selim ve
nahif bir bakışı vardır.
Hayatını okurken sanat
yolunda hangi merhalelerden geçtiğini, nasıl sebat edip direndiğini görüyoruz.
“Mûsikîmizi sevelim, sevdirelim; o bizim kültür hazinemizin en değerli
süsüdür.” diyen Âmir Hoca, bu yolda gayret göstermiş, gönüller kazanmıştır. Hâfızdır,
mevlithandır, bestekârdır, icracıdır. Sohbet, muhabbet adamıdır. İyi bir
ailenin hayırlı evladıdır. Ülkemizin yaşayan en büyük musikişinaslarındandır.
Emin Ongan’dan ve diğer hocalarından aldığı ‘musiki meş’ale’sini genç
nesillerin eline tutuşturan hakiki bir rehberdir. Vefa küpüdür; hayatını
anlatırken, hatıralarını dile getirirken üstünde emeği olan hocalarını
rahmetle, hürmet ve muhabbetle yâd eder. Meslektaşlarını ise hiç unutmaz.
Mevlidhânlığı
olağanüstüdür. Bugün Türkiye’de ‘mevlid okuma’ geleneği yayılmışsa ve aziz
milletimiz tarafından çok rağbet görüyorsa bu, Âmir Hoca ve dostları (Kâni
Karaca, Esad Geredeli, İsmail Biçer, Yusuf Gebzeli, Fevzi Mısır, Aziz
Bahriyeli, Zeki Altun, Emin Işık vd.) sayesinde olmuştur. Hocamızın kendine
mahsus tarzı, bilinen ve sevilen bir ‘Mevlid okuma tavrı’ vardır. Eser, mûsikî
tarihimizin özü gibi: Ali Rıza Sağman, Kemal Batanay, Sabahaddin Volkan,
Sadettin Kaynak… “Kendimi bildim bileli Kur’an-ı Kerîm, Ezân-ı Muhammedî,
müezzinlik, kâmet ile güzel sesin anlamını zaten bilmiş, görmüş, öğrenmiş
oldum.” diyen Âmir Hoca, çok bereketi ve feyizli bir muhitte yetişmiş, bu
seviyeli duruşunu hep korumuştur. Üsküdar Mûsikî Cemiyeti’ne intisabı ve
buranın efsane idarecisi Emin Ongan ile çalışmaları bir araştırma konusudur.
Âmir Ateş, Emin Hocasının tam bir ‘hayrü’l halefi’dir. Bu bir tevafuk ile
tescillenmiştir. Âmir Hoca’nın doğumu ile Emin Ongan’ın vefatı aynı gündür: 2
Şubat. Yani bir bakıma musiki bayrağımız, en lâyık olana, üstadımıza devredilmiştir.
Emin Ongan’ın başlattığı hizmetleri bugün Âmir Hoca devam ettirmekte, korolar
çalıştırmaktadır. Aşina simalar, sayfalar arasında bize gülümsüyor: Yesari Âsım
Arsoy, Cinuçen Tanrıkorur, Alaaddin Şensoy, Yıldırım Gürses, Nevzat Atlığ,
Selahaddin İçli, Alâeddin Yavaşça, Ahmet Hatipoğlu, Erol Sayan. Eserin
sonundaki “Beste Tablosu”, mûsikî tarihimizi taçlandıran bir iftihar
tablosudur.
O hem dinî mûsikîde, hem
de Türk müziğinde büyük eserler vererek sanat semamızda çift kanatlarıyla
uçuyor. Cumhurbaşkanımız başta olmak üzere birçok kişi ve kurumdan ödül aldı,
adı mekânlara verildi. “Benim nezdimde mûsikî, dünyanın kuruluşundan itibaren
başlayan ve rüzgârın uğultusu, güneşin pırıltısı, kuşların cıvıltısı, suların
şırıltısından oluşan ilâhî bir senfoni, kâinattaki bütün mahlûkatın çıkardığı
lâhûtî âhenkten ibaret olan bir güzellik manzumesidir.” diyen Âmir Hocamıza
sağlıklı, bereketli ömür diliyorum.