Amerika'nın bir büyük gemisi gelmiş
Önce Ukrayna’nın Kırım’a giden Kerç Köprüsü’nü patlatması, daha sonra Rusya’nın Kiev’in de aralarında bulunduğu ondan fazla Ukrayna kentine roket yağdırması ile Rusya – Ukrayna Savaşı yeniden alevlendi. Saldırılar sonrası Avrupa Komisyonu, AB’ye üye ülkelerde bulunsa bile Rusya’ya karşı uygulanan yaptırımları bypass etmeye çalışan kişi ve şirketlerin peşine düşüleceğini açıkladı.
Yaptırımların ne denli ciddiye alınıp uygulandığı tartışıladursun, Avrupa’nın yaşadığı enerji krizi zararın tek taraflı olmayacağını şimdiden gösteriyor. Putin’in yaptığı açıklamalar da Rusya’nın Batıya karşı kararlı bir duruş sergileyeceğinin açık sinyallerini veriyor. Süreç bu şekilde ilerlerken, denklemin içerisinde tarafsız ve pragmatik duruş sergileyen bir bölge ülkesi göze çarpıyor: Türkiye.
Türkiye samimi ve barışçıl bir diplomatik anlayışın yanı sıra kendi çıkarlarını ön planda tutan ve en önemlisi kendi iradesini gösterebilen bir ülke konumunda. NATO üyesi olup yaptırım programında imzası olmayan tek ülke olan Türkiye, Rusya ile ticaret hacmini bir yılda iki katından fazla artırmış durumda. Geçen yılın Ağustos ayında Rusya’ya 451 milyon dolar olan ihracat, bu yılın Ağustos ayında 949 milyon doları buldu.
Bu durum Batılı muhatapların pek hoşuna gitmese de Erdoğan liderliğindeki Türkiye’nin diplomatik duruşundan taviz vermesi pek olası görünmüyor. Özellikle AB’den cılız sesli yaptırım tehditleri zaman zaman gelse bile bu kez dengeler fazlasıyla değişmiş durumda. Olası bir yaptırım durumunun önümüzdeki yıl yapılacak seçimlerde Erdoğan tarafında siyasi bir koz olarak kullanılacağını iyi biliyorlar. Ellerinde yaptırımdan başka bir enstrüman bulunmaması da Batılı odakların bu süreçte Türkiye’ye karşı çaresiz bir pozisyonda olması anlamına geliyor.
Bu diplomatik satranç hamlelerinin ülke menfaatleri ön plana alınarak yapılmasının kıymeti ise çok büyük. Yıllarca Batı tarafından “müstemleke” muamelesi yapılan, irade sergileyemeyen, aşağılanan ve kendi çıkarları için piyon olarak kullanılan Türkiye, şu an Erdoğan liderliğinde tarihi bir süreçten geçiyor. Bu duruşun ne anlama geldiğini, Missouri Zırhlısı Amerika’dan İstanbul’a ulaştığında yaşananları anlatan dönemin önemli romancılarından Fakir Bayburt’un “Amerikan Sargısı” isimli eserini okuyarak anlamaya çalışalım:
“Bizimkilere kızıyorum yani!
Misuri diye bir zırhlı geldi o zaman. Alayın şoförüyüm. Denizde, karada birliklerle karşıladık Amerikan bahriyelilerini. Vali, nutuk söyledi. Çiçekler, çelenkler. Her yere bayraklar asıldı. Bilmem kaç pare top attılar. Bir hafta süreyle bizim halk kuyruğa girdi ki, 25 kuruş verip zırhlıyı görsün! Halk 25 kuruşa zırhlı görürken, idareciler Abanoz'u yeniden badana ettirip boyattılar. Hem de sermaye kızları muayeneden geçirtip, kapıları yerlilere kapattılar ki, yalnız Amerikan bahriyelileri girebilir. Ben böyle işlere çok bozulurum efendim! Sevmem yalakalığı!
Peki, suç kimin?
Amerika'nın bir büyük gemisi gelmiş; gelir. Niye vali çıkıp nutuk çekiyor? Niye çiçek, çelenk alıp, 25 kuruş verip kuyruk oluyorsun? Niye boya, badana, Abanoz'u kapatıyorsun? Öyle değil mi ama?”