Amerikancı bir sistem
Türkiye öyle bir seçim sürecine girdi ki, bu başka bir seçime benzemiyor.
"Tarihi bir seçim bu!..", laf
salatalarına gerek yok.
Türkiye’de her seçim tarihi...
Sistem değişikliği ile gidilen bir seçimin
siyaset yapma anlayışımızı bu kadar kökten değiştireceğini kimse beklemiyordu.
Yüzde 50+1 tüm siyaseti geri dönülemez bir
şekilde değiştirdi.
Cumhur İttifakı bile değiştirdiği bu
sistemden dolayı kendisini de değiştirmek zorunda kalıyor.
Bu zamana kadar Cumhurbaşkanı Yardımcılığı
için sadece bir ismi görevlendiren Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın muhalefetin yedi
isimli Cumhurbaşkanı Yardımcısı formülünü halkın çok da garipsemediğini görmesi
siyasete yeni kapılar açacak.
"Nasıl anlaşacaklar?" sorusu
benim de aklıma gelse de yetkinin tek kişide olacağı gerçeği eğer kazanacak
olursa Kılıçdaroğlu’nun bu yetkisiyle rest çekebileceği gerçeğine yerini
bırakıyor.
Zorluklar olacak tabii...
Önemli olan siyasetin o bildiğimiz kavgacı
ve kıt çözümler ile milletvekili pazarlıklarından uzaklaşması...
Sadece muhalefetin uzlaşabilmiş olması
bile Türkiye’de demokrasi adına çok güzel bir şey....
Ama vatandaşın değişimleri garipsemeyip
hemen kabul etmesi bence en önemli nokta...
Muhalefet, "Partili Cumhurbaşkanı
olmaz!" diyerek çok eleştirdi ama geldiğimiz noktada partili
Cumhurbaşkanını bizzat kendileri kullanır oldu.
Bu nedenle siyasetin bazen sistemi
anlamayarak eski alışkanlar göstermesi nedeniyle geriden geldiğini görüyoruz.
Bu durum Cumhur İttifakı için de
geçerli...
Tek Cumhurbaşkanı Yardımcısı ile pratik
çözümlere ulaşabilen Erdoğan’ın artık Cumhurbaşkanı Yardımcılığı adayları
üzerinden seçim propagandasını açan muhalefete ayak uydurma zorunluluğu doğdu.
Her ne kadar şu an Türkiye’de tek başına
en güçlü seçilmiş isim Erdoğan olsa da halk gücün paylaşılmasını istiyor.
Ama Parlamenter Sistemi de istemiyor.
Kavgaların gürültülerin bitmesi iyi, fakat
çözümlerde ortaklaşmanın da gelebilmesi lazım.
Ben bu konuda yıllardır Başkanlık
Sisteminin bir gereği olan dar bölge ya da ön seçim sisteminin bir an önce
devreye girmesini savunuyorum.
Bu kapsamda bir daha hatırlatmış olayım.
Yalnız çok ilginç bir durum var.
Daha önce baskın seçim diyerek ön seçim
yapmayan Kemal Kılıçdaroğlu, bu seçimde de CHP’nin milletvekili listelerini ön
seçim yapmadan belirleyecek.
Gerekçe yok.
Mevcut yönetimin
"antidemokratik" yaklaşımlarını eleştirirken gerek partili
Cumhurbaşkanı olmak gerek ise partisinin Genel Başkanı olarak görevde kalmak
öncelik oldu.
Ön seçimden vazgeçerek eleştirdiği şeye
dönüşen bir Kılıçdaroğlu var.
Ülkenin daha fazla demokrasiye ihtiyacı
var.
Bunu da buraya not etmiş olayım.
Ama şunu unutmamak gerekiyor.
Muhalefet önemli bir kapı açtı. ABD tarzı
Başkanlık Sisteminin önü açıldı.
O zaman fiili durumu resmi hâle getirmek
gerekiyor.
Güçler ayrılığı daha da
keskinleştirilmeli...
ABD sistemine daha fazla yakınsamak şart!
“BEN DEDİM” DİYENLERE BİR BİLET ALAYIM
Muhalefetin dişli bir birliktelik içine
girmesi AK Parti’yi de harekete geçirdi.
İbrahim Kalın ve Hakan Fidan isimlerinin
Cumhurbaşkanı Yardımcısı olarak geçmesi ve Mehmet Şimşek’in ekonomiden sorumlu
Cumhurbaşkanı Yardımcısı olarak görevlendirileceği açıklamaları Reuters’a
yansıdı.
(Onlara gelmeden önce benim kulağıma
gelmişti ama ne yaparsın köşe yazısının bir günü var.)
AK Parti’nin 2002 seçim beyannamesi ile
seçime gireceği de iddia edildi.
Bence bu iyi bir şey olmaz.
21 yılda aynı noktaya gelmek bir başarı
değil.
Neyse...
Yapılan anketlerde Kılıçdaroğlu’nun tek
başına aday olmasıyla iki belediye başkanını yardımcı olarak yanına alıp bir
kampanya yürütmesi arasında ciddi bir fark olacağını yazmıştım.
Nitekim yapılan ilk anket çalışmaları beni
haklı çıkardı.
Bu durum arasında pozitif yönlü fark
olduğunu görünüyor.
Yani daha önce söylediğim gibi iki
belediye başkanını, Cumhurbaşkanı Yardımcısı olarak kampanyasına eklemesi
Kılıçdaroğlu için en iyi konfigürasyonu sağladı.
MERAL AKŞENER’İN ERKEN AÇIKLAMASI
Meral Akşener, muhalefetin mutabakatı
sonrasında Fatih Altaylı’ya yaşananları anlattı.
Çok şey konuşuldu. Tartışıldı.
Ama kimsenin dikkat etmediği bir hususu
gündeme getirmek bana düştü.
Akşener, ilk hedefinin "sistemi hemen
değiştirerek erken seçime gitmek" olduğunu söyledi.
Hâlbuki bir gün önce imzaladığı belgede 5
yıl seçim olmayacağı yazıyordu.
Yani bu demek oluyor ki Akşener seçimden
sonra Cumhurbaşkanlığı konusunda nasıl bir sonuç olursa olsun Anayasa
değişikliği konusunda AK Parti’nin kapısını çalacak.
Bakalım görelim.
NEDEN TÜRKİYE DEĞİL!
İçeride büyük olaylar oluyor ama dışarısı
da memleketten farklı değil.
Pekin’de İran ve Suudi Arabistan’ın tarihi
düşmanlığını bitirmesi büyük bir olay...
Bu adım Pekin’in yeni bir güç merkezi
olduğunu gösterirken Suudi Arabistan’ın ABD’yi iyice denklemden çıkardığını da
gösteriyor.
Türkiye’nin İsrail açılımının ABD’de
istenilen sonucu vermemesi aynı zamanda Arapların da ABD ile uzaklaşması
Türkiye’nin Arap halklarının gönlünü almak için İsrail ile yeniden "soğuk
ilişki" dönemine gireceği düşüncesini bende uyandırıyor.
Ama daha önemlisi... Hem Şii hem de Sünni
dünyasında önemli bir karşılığı olan Türkiye’nin neden bu rolünü Çin’e
kaptırdığı gerçeği...
Bu iş Türkiye’nin uhdesinde olmalıydı.
FRANSA BİLDİĞİMİZ GİBİ...
Her fırsatta Türkiye’deki Kürtleri
ayrılıkçılığa teşvik eden Fransızlardan yeni bir iki yüzlülük geldi.
Fransa’ya bağlı 350 bin nüfuslu Korsika
Adası’nda, Korsikaca'nın resmî olarak kullanımı yasaklanıp ülkedeki tek resmî
dilin Fransızca olduğu ve Korsika dilinin kullanılmasının anayasaya aykırı
olduğuna konusunda bir mahkeme kararı alındı.
Macron, Afrika’dan geçen gün bir zılgıt
yemişti.
Yakında Fransa için işler iyi olmayacak
gibi görünüyor.
Belki bu durum Avrupa’daki Türk
düşmanlığını bir miktar kırar ve AB konusunda Türkiye’nin önünü açabilir.
Bakalım.