Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
09 Kasım 2023

​Amerikan zihin işletim sistemi: Fulbright

1971-1972 tarihleri arasında başbakanlık yapan CHP’li siyasetçi Nihat Erim, 19 Eylül 1949 tarihinde “Türkiye’yi küçük Amerika yapacağız” diyordu.

Çok değil üç ay sonra 27 Aralık 1949’da Türkiye ve ABD hükümetleri arasında eğitim komisyonu kurulması hakkında bir anlaşma imzalandı.

Anlaşmanın 1. Maddesine göre; “Komisyon’un giderleri Türkiye’nin ABD’ye olan borcundan karşılanacaktı. ABD vatandaşlarınca yapılacak öğretim ve araştırma giderlerini de biz ödeyecektik.

Bakar mısınız şu işe? Kendi paramızla kendimizi Amerikan kültürüne teslim ediyorduk!

Milli eğitim sistemini CIA’ya bağlayan bu anlaşma ile ABD, ileriye dönük yani bugünlere dönük uzun vadeli stratejik bir plan yapıyordu.

Bu konu hakkında çok sayıda yazı kaleme aldığımı duyarlı okurlarım bilir. Bugün tekrar hatırlatmamın elbette bir nedeni var.

Şimdi de 5. maddeye bakınız; "Komisyon; 4’ü Türkiye vatandaşı, 4’ ABD vatandaşı olmak üzere 8 üyeden oluşacaktır. ABD’nin Türkiye’deki diplomatik misyon şefi, komisyonun fahri başkanı olacak ve komisyonda oyların eşit olması halinde kararı komisyon başkanı verecektir.”

Peki, nedir bu komisyonun görevi?

Türk çocuklarının ilk, orta ve lisede okuyacağı derslerin müfredatını yani programını belirlemekti. Yani kapitalizmin damıtılmış halini temsil eden Amerikan zihniyetini aşılamak ve Türk çocuklarını uşak ruhlu yetiştirmektir.

Projenin mimarı; dönemin ABD başkanı Truman’ın meşhur doktrinini “eğitim ve kültür” alanında projelendiren kişi olan sömürgeci bir isim olan senatör William Fulbright’tı.

Öyle ki 1994 yılında eğitim dünyasına giren Milli Eğitim Geliştirme Komisyonu’nun 60 personelinden 40’ı Amerikalı idi.

Bu anlaşma o tarihlerdeki kadar etkin olmasa da hala Türk çocuklarının yakasını bırakmıyor. Yani yürürlükte.

Said Halim Paşa’nın ifadesiyle, toplumsal çözülme ve medeniyet kaybı yaşamamız öylece kendiliğinden olmadı.

Bakınız size bir şey daha hatırlatayım. Türkiye’yi küçük Amerika yapma çalışmaları çerçevesinde bu ülkenin çocuklarına Marshall yardımı adı altında süt tozları verildi, bebek aşıları yapıldı.

Öyle ki 1950 ile 1973 yılları arasında toplumda sakat sayısında ciddi artışlar görüldü.

Okullarda kazanlarda kaynatılan Amerikan süt tozu zorla çocuklara içirilirdi. ABD'den yardım olarak gelen bu süt tozları, eğitim bakanlığı tarafından ilkokullara dağıtıldı ve öğrencilerin tüketmeleri mecbur tutuldu.

Amerikan filmleri, Amerikan mecmuaları, Amerikan müzikleri, Amerikan damak zevki ve Amerikan hayat tarzı…

Bir-iki-üçler, yaşasın Türkler. Dört-beş-altı Polonya battı. Yedi-sekiz-dokuz Ruslar domuz. On- on bir- on iki Britanya tilki. On üç- on dört- on beş Amerika kardeş. Çocuklar bu tür tekerlemelerle büyüdü bu ülkede.

Beş para etmez Amerikan usulü katı yağların reklamını yapacağız diye 1954 yılında “Zeytinyağlı yiyemem aman. Basma da fistan giyemem aman” diyerek bir de türkü yaptılar.

Zeytinyağının kanser yaptığı türünden algılar üretildi ve binlerce zeytin ağacı kesilerek yerine ilk margarin fabrikası kuruldu.

Bugün Türkiye’de hala Amerikan zulmüne ve İsrail’in soykırım planına sessiz kalanlar varsa her geçen gün küresel düzenin birer rehinesi haline getiriliyorsak, yavaş yavaş yeni dünya düzenine hazırlanıyorsak bunun nedeni, uzun yıllara dayanır. Bu ülkenin çocukları kendi eğitim sistemlerinde eğitim görmedi.

Medyası, siyasetçisi, sivil toplumu, sanatçısı, gazetecisi, yazarı satın alındı ve Amerikan zihniyeti ile düşünmeye alıştırıldılar.

O yüzden başından beri bu ülkenin en önemli sorununun Amerikancı eğitim sistemi olduğunu söyledim. Önce eğitim sistemini düzeltecektik. Ruhları ve zihinleri esir alınmış bir ülke gerçekten bağımsız bir ülke olabilir mi?