Amerikan seçimlerinden sonra…
Amerikan seçimleri yaklaşıyor. Heyecan hat safhada... Sadece Amerika’da da değil… Dünya’nın birçok başkentinde, “sonuçların nelere sebep olabileceği” konuşulur vaziyette ilerliyor. Kaldı ki Demokratların “finansal güçlerin” talepleri doğrultusunda, Cumhuriyetçilerin de ağırlıklı olarak “devletçi” bir açılım gösterdikleri ortada. İşte bu gözle bakıldığında, İKİ FARKLI EKOLÜN izleyecekleri siyaset, dünyada bir takım değişiklikleri de beraberinde getirecektir şüphesiz. Fakat yine de meseleyi yalnızca buna göre analiz etmenin, EKSİK KALACAĞINI da kesinlikle göz ardı etmemek lazım. Neden mi? Obama ve Trump yönetimlerinin, Ortadoğu’da Türkiye’yi dışlayıp, PKK/PYD ile iş tutmaları, AYNI PAYDADA BİRLEŞEBİLDİKLERİNİN ispatı konumunda. Nitekim bunun bir benzerini Amerika’nın, İsrail hassasiyetinde de katıksız görebiliyoruz. Keza Trump’un İsrail için yaptıklarıyla, Obama’nın bilhassa ikinci döneminde İsrail’in çıkarlarını öncelediği çizgi, AYNI RENGİN DEĞİŞİK TONLARIYLA ancak ifade edilebilir.
Yani demem o ki; Amerika’da kim neyi vaat ederse etsin yahut
hangi güçlerle yol yürümek isterse istesin, BELLİ KONULARDA, DERİN YAPININ
politikalarını uygulayacağı tartışılmaz. Tıpkı defalarca “Suriye’den
çekiliyoruz” açıklaması yapan Trump’un, hala bölgede üstler kurmayı sürdürmesi gibi…
Ya da Obama ile aralarında soğuk rüzgârlar estiği döneme bile, Başbakan Netenyahu’nun
Amerikan Kongresine gelerek konuşması gibi… Kısacası seçimlerden sonra neyin değişeceğinden
çok, NELERİN DEĞİŞMEYECEĞİ üzerinde düşünmenin daha doğru olacağı muhakkaktır.
Bu nokta da ise AKDENİZ KONUSUNUN, bir tık öne çıktığını söylemek kati surette
hata sayılmaz. Çünkü Amerika’nın bütçe açığının, önümüzdeki 3 yılda 10 trilyon
doları bulabileceğinin vurgulanması, sanırım sebep olarak yeter de artar bile.
Anlayacağınız Akdeniz’in, derinlerinde yatan paha biçilmez
kaynaklar ve üstlendiği stratejik konumun, dünyanın yeni rotasında eşsiz fırsatlar
sunduğu aşikâr. O yüzden Körfez ülkeleriyle İsrail arasındaki anlaşmaların, “AMERİKA’NIN
AKDENİZ MERKEZLİ PLANLARI” çerçevesinde değerlendirmek çokta ütopik olmasa
gerek. Hatta geçenlerde Amerika ve Kıbrıs Rum Yönetiminin Kara, Açık Deniz ve
Liman Güvenliği Eğitim Merkezi kurulması kararının da, bundan farklı seyretmediği
kesin. Öyle ki Güney Kıbrıs yönetimince, Amerika’ya arazi verileceği ve tesis
inşaatının bu yıl içerisinde başlayacağının ifade edilmesi, fazla söze hacet
bırakmayan cinsten…
Hal böyle olunca elbette ki K. Kıbrıs’ın öneminin, bir kat
daha arttığı inkâr edilemez. Nasıl inkâr edilsin ki? Kıbrıs’ın AKDENİZ için
adeta bir uçak gemisi olduğu ve herkesin kontrol mekanizmasını ele geçirmek
istemesi, bir teoriden daha fazlasına tekabül ediyor. Yani enerji kaynaklarına
rahatça çökmek, Akdeniz’deki stratejik alanı tamamen kontrol etmek ve buradan
Avrupa’ya uzanacak DOĞU AKDENİZ BORU HATTI projesini (EastMed) uygulamak adına…
Bu minvalde bazılarının, “TEK KIBRIS” projesini her fırsatta dillendirmesinin, bunlarla
ilgisi var mıdır, bilmiyoruz. Ama K. Kıbrıs Cumhurbaşkanı Akıncı’nın, Türkiye’nin
Doğu Akdeniz'deki haklı mücadelesini hala net savunmaması da, akıllara DELİ SORULAR
getirmiyor değil.
Fakat gelinen aşamada; Ankara’nın Kıbrıs mesesindeki
tavizsiz tutumu, yapıtlıkları planların sandıkları gibi KOLAY OLMAYACAĞININ ilanı
hükmündedir. Tabi Türkiye ile Libya'nın Münhasır Ekonomik Bölge Anlaşmasıyla,
Eastmed hattını tamamen kontrol altına alması da cabası… Buna artarda
verdiğimiz NAWTEX’ler ve sondaj çalışmalarında gösterdiğimiz kararlılık da
eklenirse, geriye BİRKAÇ SEÇENEKLERİNİN kaldığını söylemek mümkün. Mesela bizi Suriye’de,
Ruslarla karşı karşıya getirmek, Ermenistan’la midemizi bulandırmak, bazı
ülkelerle aramızı açmak (İngiltere, Libya, İtalya…) ve Yunanistan’ı ayağımıza
dolandırarak MEŞGUL ETMEK şeklinde… Peki, içeride mi? Çoktan denemelerine
başladılar bile… Zira peş peşe cereyan eden yangınlar, ekonomik operasyonlar, kamuoyunda
sunulan ısmarlama tartışmalar vb.., hadiseler, huzur bozması ve ENERJİMİZİ İÇERİDE
HARCAMASI bakımından oldukça manidar.
Hülasa Amerikan seçimlerini Trump da kazansa, Biden de kazansa, Akdeniz planlarında her hangi bir sapma beklemek neredeyse imkânsız. Şimdiden bunu görerek, “kendi hikâyemizi yazmaya devam etmek” ise tek çıkar yol hüviyetinde. Yoksa son kerte de, masada Türkiye’ye de yer açmak zorunda kalacaklarını, inanın kendileri de çok iyi biliyorlar… Lakin son çırpınışları… Yeter ki BÜYÜK TÜRKİYE HİKÂYESİNİ yazacak olan bizler, omuz omuza vermeye devam edelim… Gerisini onlar düşünsün…