Amerika ve İsrail şiddetten anlar
Bütün dünya oturmuş Amerika ve İsrail’den insafla savaşı bitirmesini bekliyoruz. Hamas ve Gazze halkının direncini kıramayan bu zalimler iyice kudurganlaştıkları için durmazlar. Onlara karşı maddi ve manevi şiddet dilini kullanmadıkça da durdurulamazlar.
Bismillahirrahmanirrahim….
Evet, Amerika ve İsrail insanlıktan değil şiddetten anlar. Aziz Peygamberimizin duaları muhteşemdir. Hayata dokunur. Olabilecek ihtimallere yer verir. Ufkumuzu genişletir. Bir özelliği de düşmanın acımasızlığına değinmesi ve uğradığımız zulümlerin günahlarımızla bağlantısına işaret etmesidir.
O, yaptığı ve yapılmasını öğretip öğütlediği bir duasında Rabbimize şöyle yakarır: “Allah’ım! Günahlarımız sebebiyle senden korkmayacak ve bize merhamet etmeyecek düşmanları bize saldırtma.”
Amerika ve İsrail böylesi zalim bir düşmandır. Allah’tan korkmaz olup insanlara merhametsizdir. Ama yaptığı saldırılar muhtemelen günahlarımız sebebiyle ve Allah’ın onayı iledir.
Saldırıya uğrama sebebi günahlarımız
Allah’ın yasalarına, onlarla çelişen kanunlarla ortak koşmak, zulüm ve faiz gibi büyük bazı günahlardan korunsak bile Allah’a emirleri ve yasaklarına gereğince yönelmemek türünden temel günahlarımız vardır. Ayrıca çalışma kanuna aykırılıkla tembellik etmek, Allah’ın bizim için yarattığı maddeler üzerinde ilmi çalışmalar yaparak hayatı kolaylaştırıcı ve geliştirici ilmi atılımlar yapmamak, varlığımızı korumak ve Allah’ın düşmanları olan zalimleri cezalandırmak için güç-kuvvet hazırlamamak benzeri günahlarımız da vardır ki ceza olarak düşman saldırısına uğratılmak için yeter sebeptir.
Zalimlerden insaf beklemek
Bütün dünya oturmuş Amerika ve İsrail’den şiddetten vazgeçmesini, insanlık değerlerine saygı ve insafla savaşı bitirmesini bekliyoruz. Hamas ve Gazze halkının direncini kıramayan bu zalimler iyice kudurganlaştıkları için durmazlar, onlara karşı maddi ve manevi şiddet dilini kullanmadıkça da durdurulamazlar. Bu zalimler için aşağıda değinilen yollar devreye sokulmalı ve sürdürülmelidir.
Dünyanın yapabilecekleri
Yüzbinler sokaklara dökülüp protestolarıyla nefret oluşturmaya ve bu iki ülke mallarının boykot etmeye devam etmelidir. Türk dünyası, halkı Müslüman memleketler ve hür dünya ülkeleri, çoğunluğu elde edebildikleri Birleşmiş Milletler’de, çoğunluğun kararlarını veto edilemez kılmalı ve kullanılabilecek müşterek bir askeri gücün temelleri atılmalıdır. Türkiye de bu yolda öncülük yapabilir.
Ve artık ilimde geri kalmış ülkeler tembelliği yenmeli ve ilme-bilme yönelmelidir. Borca ve faize dayalı ekonomilerimizi Yahudilerin egemenliğindeki kapitalizmden kurtarma mücadelesi verilmelidir.
Türkiye daha bir atılımda olmalıdır
Geleceği parlak görülse de potansiyel liderliği sebebiyle tehlikelerle muhatap plan olan Ülkemiz ise çok yönlü atılımlar içine girmelidir. Allah’a ve Ahiret hayatına iman temelleri üzerinde dünyamızın en seçkin ilim, yönetim ve erdem adamlarını yetiştirmeliyiz. Bu hedeflere ulaşmak zordur ama mümkündür. Artık güç kazanmadan zalimlerden merhamet dilenerek bir yere varılamayacağı ve barış sağlanamayacağı bilinmelidir.
Rabbimiz de Kur’ân’da bize önce kuvvet üretmemizi emir buyurmakta, sonra bizi güçle barışa yönlendirmektedir. Başarmak ve zalim şiddetten korunmak için yapılması gereken de bu değil midir? Okuyalım: “Ey müminler! Allahtan korkmaz acımasız zalimlere karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet toplayın ve en etkili, en üstün silah gücüne sahip olun. Sözgelimi, güçlü süvari birlikleri oluşturmak üzere savaş atları ve elinizdeki imkânlara göre silahlar hazırlayın ki, böylece hem Allah’ın düşmanı, hem de sizin düşmanınız olan insanları ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, fakat Allah’ın bildiği ve gelecekte Müslümanların başına belâ olabilecek kimseleri korkutup savaştan caydırabilesiniz. Fakat bunu gerçekleştirmek için malınızı ve canınızı ortaya koymanız gerekiyor. Unutmayın ki, Allah yolunda her ne harcama yaptıysanız, hepsinin karşılığı size eksiksiz ödenecek ve asla haksızlığa uğratılmayacaksınız.
Ey yükümlü yetkili! Şayet gücünüz karşısında düşmanlarınız barışa yanaşırlarsa, onların bu teklifini kabul et ve Allah’a güven. Şüphesiz O her şeyi işitendir, bilendir.” (Enfal 8/60,61)
Esirlik meşru silahlı avaşın sonucudur
Kur’ân’ın belirlediği yasalar çerçevesinde ve İslâmî yönetimin alacağı kararla yapılacak olsa da savaşın kaçınılamayacak neticeleri olacaktır. Bu zarûri sonuçlarından biri de esîr almaktır. Savaş ve alınacak savaş esîrleri ile ilgili yasa, insanların Rabbi olan Allah tarafından Kur’ân’ın Muhammed sûresinin 4-6. âyetlerinde şöylece konulmuştur: “(Savaş sırasında) karşılaştığınız kâfirlerin Rikâbını/boyunlarını vurun, (sonrakilere ibret olacak şekilde)[1] savaş güçlerini çökerttiğinizde ise onları sımsıkı bağlayıp esîr alın. Savaşın günah içerebilir yüklerini dökmesi/kesin olarak sona ermesi için esîrleri öncelikle karşılıksız olarak ya da fidye karşılığı serbest bırakın. İşte savaş esîrleri ile ilgili yasa budur. Allah dileseydi onların hakkından mutlaka gelirdi. Fakat O sizi birbirinizle deniyor. Yolunda savaşırken öldürülenlerin yaptıklarını Allah aslâ zâyi etmeyecektir. Onları vaat ettiklerine erdirecek, kalplerini huzura kavuşturacak ve onları kendilerine tanıttığı Cennet’e koyacaktır.”
Allah'ın elçisi de düşman askerlerini esir almıştır
İslâm, bizimle savaşanlarla savaşmayı ve gereğinde onlardan esîr almayı bize yasal bir görev ve hak kılmıştır. İslâm, esîr alınmasını ve esîrlerin karşılıksız veya fidye/tazminat karşılığı salıverilmesini emreden âyetlerle, özgürleştirme amaçlı adil bir yapı olan “İslâm Savaş Esîrliği Sistemi”ni kurmuştur. Böylece onaylamadığı kölelik sistemine karşıt alternatif bir düzen oluşturmuştur. Allah’ın Resûlü döneminde, Bedir’de Kureyş’den, Medîne’de Benî Mustalık’tan, Yahûdi Kureyza oğullarından ve Hevâzin’den alınan esîrlerle örneklendirildiği gibi savaş esîrleri alınabilir. Siyasî-askerî yönetimlerin takdiriyle savaşçılar yanı sıra –savaş alanı çevresi ile sınırlı olmak üzere- kadınlar ve çocuklar da esîr alınabilir. Meselâ günümüzün İsrail örneğinde görüldüğü gibi savaşan veya savaşın oluşumuna ve sürdürülmesine demokratik katkılar veren kadınlar esîr edilebilir. Ancak katkı vermeyen mâsum kadınların ve çocukların esîr edilebileceğine ilişkin bağlayıcı bir kural da yoktur.