Amerika ve İran: Bitmeyen savaş
İran ve Amerika arasındaki ilişkiler, 1979 yılında gerçekleşen devrimden beri hep gerilimlerle, çatışmalarla ve krizlerle dolu olmuştur. Trump yönetiminin, İran’a yaptırımlar uygulamayı esas alan politikayı uygulamaya koyması, İran ve Amerika ilişkilerinde yeni bir çatışmalı sayfanın açılması anlamına gelmektedir.
Amerika’nın İran’a karşı uygulamaya soktuğu yaptırımların ana hedefi, İran’ın petrol ve doğal gaz ihracatını olabildiğince sıfıra indirmektir. Petrolünü ve enerji kaynaklarını ihraç edemeyen bir İran, eli kolu bağlanmış, zor nefes alabilen yoğun bakımdaki bir hasta gibidir. Ekonomik yaptırımların rejime karşı toplumu harekete geçirmesi, toplum ve hakim düzen arasında bir çatışmanın ortaya çıkması istenmektedir. Amerika, sadece çok geçici bir süre sekiz ülkeye İran’dan petrol alımına devam etme izni vermiştir. Bu ülkelerin de, çok kısa sürede İran’la olan alışverişlerini kademeli olarak minimuma indirmeleri ve durdurmaları istenmektedir. Amerika, dünyada petrolden dolayı bir krizin çıkmasını istemediği için, yaptırımların uygulanması sürecinde sekiz ülkenin İran’dan petrol almaya devam etmeye tolerans göstermek gibi esnek uygulamaları gerçekleştirmektedir.
Amerika’nın yaptırımları, İran’a karşı gerçek anlamda bir ticari ve ekonomik savaşın açıldığını göstermektedir. Ekonomi ve ticaret üzerinden İran sıkıştırılmasına rağmen, Amerika-İsrail-Suudi Arabistan üçlüsünün hedefi, çok geniş stratejik hedeflerin gerçekleşmesini sağlamaktır. İran’a karşı, Amerika-İsrail-Körfez blokundan oluşan stratejik bir ittifak oluşmuştur. Amerika ve müttefikleri, kendilerine yakın yeni bir düzenin İran’da kurulmasını hedeflemektedirler. Amerika ve İsrail, İran’da bir rejim değişikliğini her şeyden çok istemektedirler.
Amerika, ekonomik yaptırımlar yoluyla İran’dan istediğini alamayacaktır. Yaptırımların uygulamaya girmesinden sonra İran’ın zor bir döneme girdiği açıktır, ancak İran’ın dünyada yalnız kalacağını sanmak, büyük yanılgıdır. Hindistan ve Çin, İran’la petrol ve diğer alanlardaki ticaretlerine devam edeceklerdir. Rusya ve Türkiye’nin de yaptırımlara uymayacağını ve İran’la ilişkilerine devam edeceklerini söyleyebiliriz. Almanya, Fransa ve İngiltere gibi büyük Avrupalı güçlerin, İran’la ilişkilerini kesmeyecekleri ve ticaretlerine son hızla devam edecekleri, bilinmeyen bir sır değildir. Amerika-İsrail-Körfez bloğunun uygulamaya soktuğu yaptırımlar politikası, başarısızlığa mahkumdur. Yaptırımlar karşısında gerekli hazırlıkları yaptığı anlaşılan İran, bu krizden daha güçlü bir şekilde çıkmayı ummaktadır. Yaptırımlar şeklinde uygulanan ekonomik savaştan Amerika’nın kayıpla, İran’ın kazançla çıkacağını öngörmek mümkündür. İfade etmemelerine rağmen dünya ülkelerinin çoğu, yaptırım politikasından rahatsızdırlar. Amerika yönetimi, yaptırımlar konusunda Çin, Hindistan, Türkiye, Rusya, Almanya gibi güçlü devletlerin desteğini almamıştır. Aslında yaptırımların uygulamaya konulduğu yeni dönemde, yalnız bırakılanın İran değil, Amerika olduğunu söyleyebiliriz. Ticaret savaşları yoluyla küresel hegemonyanın yeniden kurulması şeklindeki Trumpist stratejisinin İran ayağının çökmesi halinde, Amerika’nın Çin, Hindistan ve Avrupa’ya yönelik geliştirilen kuşatma, etkisizleştirme ve teslim alma yaklaşımının da çökeceği açıktır.
1953 yılında petrolü millîleştirmesinden dolayı Başbakan Musaddık’ı deviren Amerika, aynı operasyonları ve müdahaleleri bugün İran’da gerçekleştirme gücüne sahip değildir. Rusya, Hindistan ve Çin gibi küresel güçler, Amerika’nın elindeki en değerli silah olan dolar hakimiyetini sona erdirmeyi istemektedirler. Yaptırımları uygulamaya sokmakla Amerika, İran’ı zor bir durumun içine sokmayı başarmış, ancak kendisini de büyük risklerle yüz yüze bırakmıştır. İran yaptırımları, küresel düzeyde yeni siyasal ve ekonomik ittifakların ve ilişkilerin ortaya çıkmasına neden olacak potansiyeldedir.