Amerika belasını bulacak!
Türk toplumun kolektif dürtüsü bağımsızlıktır. Karakteri sağlam, inancı keskin bir toplumdur. Vatanını, bayrağını sever. Açlığını ve kırgınlığını bastırır vatan söz konusu olunca.
Öyle kimilerinin ifade ettiği gibi, “kör cahil” bir toplum değildir. Çünkü bu bakış açısı buraya ait bir
bakış açısı değildir.
Biri çıkıp bu
topraklar için ölümü göze alarak istiklal mücadelesi vermiş bir toplumun
evlatlarına hakaret ediyorsa bilin ki o, bu topraklardan beslenmiyordur.
Tayyip Erdoğan kuşkusuz bu sosyolojiyi çok iyi okuyan ve
siyasetini bu anlayış üzerine kuran bir liderdir.
AK Parti de kuruluş
itibariyle, sistem/düzen karşıtı bir parti olarak doğdu. Vesayetle ciddi
anlamda mücadele etti. Şimdi maalesef o eski heyecanı kalmadı.
Erdoğan, Anadolu insanının tarihiyle ve kültürüyle olan
temasını kesmek isteyenlere karşın ilk yıllarda ortaya koyduğu siyasi anlayış
şuydu;
Türkü, Kürdü,
Ermeni'si, Arabı, Alevi'si, Sünni'si ne kadar farklı etnik kimlik, inanç ve
mezhep gurubu varsa aralarındaki bağı “vatan” ortak paydasında birleştirmek ve
ülkede bir ortak akıl tesis etmekti.
Bu siyasi akıl bir zaman sonra Amerikan’ın hedefinde oldu.
Zira Amerika, birlikten nefret eder dolaysıyla çatışma, iç karışıklık ve
düzensizlik ortamından beslenerek nüfuz alanını genişletir.
Türkiye’de son yirmi
yılda ne yaşandı derseniz? İçerideki Amerikancılarla, yerli insanların kavgası
yaşanmıştır derim.
Öncelikle içeride hemen her kesimden bir Amerikancı cephe
oluşturuldu. Örneğin CHP’deki vatanseverler tasfiye edilerek orası bambaşka bir
mecraya sürüklendi.
Bunu 2014 yılında Yılmaz
Özdil şu cümlelerle özetliyordu;
CHP’yi geri almadan, Türkiye Cumhuriyeti’ni geri alabilmek
mümkün değildir. Ve Kılıçdaroğlu’na da “Amerikan
mandacılarınızı, ikinci cumhuriyetçilerinizi, tescilli ajanlarınızı, goygoycu
gazetecilerinizi alın... Tıpış tıpış, bırakın gidin kardeşim” diyordu. Ne
var ki bugün kendisi gitti, o ayrı konu.
Kısacası partinin ele geçirildiğini ifade etmeye
çalışıyordu.
Bu sadece CHP’nin başına gelmedi. Bugün Amerikan
politikalarına hizmet eden bir cephe kurmayı başardılar. Partiler önemli değil
hemen her yerde bu hakimiyetin varlığını hissediyoruz.
Düşünün, 2013 yılında
FETÖ’nün tasfiyesi için çalışan CHP’li vekillerden geriye, bugün KHK ile içeri
atılan FETÖ’cüleri çıkarmak için mesai harcayan vekiller kaldı.
Bugün Machiavelli'yi
mezarından ters döndüren, siyaset bilimcilerinin kafasını allak bullak eden
parti ittifaklarına siyasetin kaypaklığıyla izah edebilirsiniz ancak ben bunun
size bir dizayn olduğunu söyleyeceğim.
Her yanımızı Amerikancılar sarınca normal bir televizyon
yorumcusu haliyle bu meselenin içinden çıkamıyor.
Oysa emperyalizmin
bir dini, ırkı, inancı, mezhebi yoktur. İçeride devşirilen aparatlarını bir
karede toplar ve bunu size özgürlük diye yutturabilir.
Türkiye, yok oluşun
eşiğine gelen Amerika’ya can suyu yapılmak isteniyor. Renklerin farklı olması
sizi yanıltmasın.
Buna karşın derin
Anadolu da bir önlem alıyor ve siyaseti muhtemel bir üçüncü dünya savaşına göre
yeniden şekillendiriyor. Cepheler açık ve net ortada. Bir tarafta Amerika diğer
tarafta Türkiye var.
Bakınız, G7
Zirvesi’nde hedef Rusya ve Çin idi keza yakın bir zamanda yapılan Bilderberg toplantısında da hedef Rusya idi.
Bu durum küresel ölçekte de safların belirginleştiğini gösteriyor. Türkiye tam
da bu dönemde elde tutulmak isteniyor.
Bu sebeple Türkiye’de bir adım sonra siyasetin eski yüzleri
değişecek ve yeni aktörlerle yola devam edilecek. Ancak şimdilik herkes
cephesini kontrol etmeli.
Vatanımızı
Amerika’nın emellerine kurban edecek değiliz.
Yazıyı İsmet Özel’den
bir alıntıyla bitireyim. “Bugünkü Amerikan medeniyeti de öyle bir çöküş
yaşayacak ki… Bunu kehanet olarak söylemiyorum, işin tabiatı bu. Bunlar belasını bulacak. Bizim duamız o ki,
bunlar belasını Türklerin elinden bulsun!”