Amerika Atilla'ya Karşı
Amerika denildiğinde, çoğu insanın aklına süper devletliği gelmektedir. Yılardır propaganda gayesiyle yaptıkları konulu filmler, belgeseller, hatıra, hikâye ve romanlar dışında Tommiks ve Teksas çizgi romanları ile özendirdiklerini de hatırlatalım.
Amerika’da
kalanlarla ilgili hatıralar okumuştum ama hapishanelerinde çile çekenlerle
ilgili çok ciddi tenkitle yazılanları hiç okumamıştım. ABD seyahatinden
dönerken havaalanı çıkışında uçağa bineceği anda karga-tulumba tabir edilen
usulsüzlükle gözaltına alındıktan sonra, ABD kodeslerinde zorunlu misafir
edilen bankacı Hakan Atilla’nın Amerika Atilla’ya Karşı kitabı
ilgilimi çekince okudum.
Bankacılıkta
yapılan bazı malî konular bahane edilerek suçsuz yere özgürlüğü elinden alınan Hakan Atilla’nın yazdıklarını olayın
sıcak günlerinde hayalperest gazetecilerin saçma sapan yorumlu haberleri ile
örtüştüremedim. Yakın geçmişimizde olumsuz izler bırakan bu tatsız olayı bizzat
yaşayanın kaleminden okuyunca demokrasinin beşiği olduğunu iddia edenlerin insanlara
yaptığı zulmü okurken tüylerinizin diken diken olduğunu hissediyorsunuz.
Ankara’nın
sokaklarını benden 15 sene sonra arşınlayan
Atilla, yaşadığı olayları resmi sıfatının inceliğiyle ifade ederken,
tutuklanmasından başlayarak yaşadıklarını ayrıntılı anlatıyor. ABD cezaevleri şartları başta olmak üzere,
gördüğü olumsuzlukları aleni olarak tenkit etmekten çekinmemiş.
Günyüzü
görmeksizin havasız, pislik içinde kaldığı hücreler, anlatırken birlikte olmak
zorunda bırakıldığı insanlarla ilgili görüşlerini bizlerin ibret alması için
tüm çıplaklığıyla çekinmeden korkusuzca yazması merakla okutuyor. Kimler yok ki
listesinde; mafya mensupları, uyuşturucu satıcıları, çete üyeleri, dolandırıcılar, sahte kimlik
işi yapanlar, kapkaççılar, hırsızların yanı sıra sanatçı kimlikleri ön plana
çıkan düzgün kader mahkûmlarına varıncaya kadar.
Türkiye’de
derinlere daldığı bankacılık mevzularında başrollerdeki İranlı Zarraf’ın tiyatrosunun öznesi görüntüsü
verilen Hakan Atilla’nın
yaşadıklarını okudukça o günlerde kamuoyunda aleyhinde haber yapanların tövbe
etmesi gerekmektedir. Hatıramızı biraz
kurcalarsak medyadan gelen sesler, devletimizin tutumu, banka genel müdürünün
evinden ayakkabı kutusu görüntülerle ilgili de bildiği kadarıyla özetlemiş.
Anadolu’nun
yiğit delikanlısıyla siyasî, ideolojik ve kültürel ortak özelliğimiz olmadığını,
memur çocuğu olarak kendi imkânlarımızla okuduğumuzu, aramızdaki yaş ve semt
farkından dolayı yolumuzun hiç kesişmediğini söyleyebilirim.
Hakan Atilla,
anlatımlarında aralara serpiştirdiği güzel hikâyeciklerle film yönetmenlerinin tabiriyle
flashback (flaşbek) ile okuru farklı mecralarda yolculuğa çıkarıyor. Biz de yazımızı onun yorumuyla noktalayalım: “Hele kariyer denilen saçmalığa hayatınızı
asla teslim etmeyin. Üç-beş kurum, şirket değiştirip cebi para gören herkes
kariyerinden bahsetmekten, ağzını doldura doldura konuşmaktan hoşlanıyor. Tepe
görevlere gelen çoğu insanın ilişkiler, bazen şans bazen de mecburiyetler
sonucu orada olduğunu tecrübe edecek kadar gözlem yapabildim. Benim için de
geçerli olabilir aynı durum.
Her ne kadar çalışkan ve azimli olsam
da bazı taşlar yerinden oynamadığı sürece yükselmek mümkün olmayabilirdi.
Yıllar içinde Türkçe konuşmayı bilmeyen, meramını anlatacak kelime haznesi
olmayan, dünyadan, ilimden, irfandan habersiz onlarca genel müdür, CEO, başkan
tanıdım. Maalesef bazılarıyla doğrudan veya dolaylı çalışmak zorunda kaldım.
Hepsinin ortak özelliği sırtlarını dayadıkları siyasi parti, siyasetçi veya
işadamının onları taşıdığı gerçeğini gizleyerek sanki başarılı kişilermiş gibi
davranmaya çalışıp komik duruma düşmeleri idi. Bazıları hâlâ önemli makamları
değersiz varlıklarıyla işgal ediyorlar.”