AMERİCAN EXCEPTİONALİSM
Suriye konjonktürü içimizi yakıyor,
Bölgedeki yangını Türkiye'ye taşımak istiyorlar.
Bölgede ve Suriye'de Türkiye'nin denklem dışında kalmasını istiyorlar.
Türkiye'ye talimatlar verip RED cevabı alanlar, HAYIR diyen bir Türkiye'den rahatsızlıklarını terör üzerinden dile getiriyorlar.
Ankara'da bir ay dolmadan ikinci bir saldırıda onlarca vatandaşın öldürülmesi büyük acı.
Türkiye bölgede haklarını savunduğu, bölgedeki enerji politikasında aktif olduğu sürece, Suriye sorununa etkin müdahalede bulunduğu sürece benzer saldırılara maruz kalacaktır. Sömürge güçlerin bölge ile ilgili planı çok kanlı ve kontrollü kaos ağırlıklı işliyor.
Aslında bugün yaşadıklarımızın tümü ABD'nin küresel dış politikasından kaynaklanmakta. Türkiye'nin stratejik ortağı olan, ama bugüne kadar Türkiye'ye ciddi hiçbir katkı sunmayan ABD'nin hegemonik emelleri için her yeri ateşe vereceğinden kuşkumuz yok.
George Fredman, "Amerika en yumuşak haliyle bile tehlikeli bir devlettir" der ve devam eder; "Ancak bir soruna odaklandığı zaman yakıp yıkacak kadar acımasız da olabilir." Bu, Amerika için "İlahi bir görevdir!"
İşte yaşadığımız da tam olarak budur. Yalnız Amerika mı? Elbette hayır. Rusya da aynı tehlike ve acımasızlığa sahip, bunu İlahi görev bellemese de.
Dünyayı okuyanlar görüyor, Amerika Rusya'yı parçalamak üzere ve Rusya sonrası kaçınılmaz olan durum için kavga çoktan başladı.
2020'lerde bölgede oluşacak boşluğu doldurmak için Türkiye stratejik kararlar vermek durumunda. Vereceği stratejik kararlarla Kuzeye ve güneye açılımı olan ve bunun için stratejiler belirleyen Türkiye kuzeye yönelecek. Çünkü Kafkasya Türkiye'nin güvenliği için güneyden de Doğu Ak Deniz'den de daha stratejik öneme sahiptir. Bu yüzden Ruslar Türkiye'ye bu alanı açmamak için Kürt kartını oynayacaktır.
Buna rağmen Rusya parçalanmaktan kurtulamayacak. Türkiye geliştireceği ittifaklar ve kısmen de askeri müdahalelerle Ukrayna'dan Kazakistan'ın en doğusuna, Balkanlardan Yemen'e kadar olan bölgeyi kontrol edebilecek tek ülke.
ABD bunu görüyor, gördüğü için şimdiden Türkiye'nin etkisini kırmaya çalışıyor. Şimdi diyeceksiniz ki "NATO ülkesi Türkiye'ye müttefiki ABD böyle kroşeler atar mı?" Evet, atar. Amerikan dış politikası öteden beri Türkiye'nin önünü kesmeye yöneliktir.
ABD dış politikası hep böyleydi, başkan olacak siyah adama, beyaz madama göre siyah ile beyaz kadar değişikliğe uğramaz. Hatta genellikle ABD dış politikası tek rengin en yakın tonları arasında gidiş gelişler yaşar.
Devletler dış politikalarını, yapısal gerçekçi teoriye göre Uluslararası sistemdeki güç dağılımlarına göre belirler. Amerikan dış politikasını ise ulusal çıkarları belirler.
ABD, ulusal çıkarları gereği Türkiye'nin bölgede sözü dinlenecek bir güç olmasını istemez ve mevcut stratejisi buna mani olmaya yöneliktir. Zira 2020'ye kadar oluşacak yeni durum Türkiye'nin bölgesel güçten, büyük güç/devlet olacağına işaret ediyor. İşte Rusya Suriye'te alabora oldu kaçıyor, lakin bu kaçış Rusya'yı parçalamaktan kurtarmaya yetmez ve sonrasında ABD dünyayı yönetmek için daha geniş alan bulmayı hesaplıyor.
PABD'nin Türkiye'ye, bölgeye ve dünyaya bu kadar müdahil olmasının sebebi, ABD dünyayı korumakla yükümlü olduğuna inanıyor. Amerikan dış politikası "Amerikan İstisnacılığı/American Exceptionalism" üzerine kuruludur. Amerikan İstisnacılığını besleyen Manifest Destiny/Kaçınılmaz Kader Amerikan İstisnacılığını besliyor. Bu yüzden ABD'li idareciler, önemli stratejisyenler "doğuştan üstün olanların" oluşturdukları Amerikan değerlerinin, kültürünün bütün insanlık için kurtuluş olduğuna inanırlar. Buna inanmayan, buna hizmet etmeyen devletlerin ABD nezdinde bir değeri yoktur. Bu devletler Amerika'nın dostu, dindaşı olan Avrupa ülkeleri de olsa durum değişmez. Nitekim ABD'nin "genişlemeci" yayılmacı anlayışı, Truman Doktrini'nde olduğu gibi Marshall Planı'ndaki Avrupa'yı teslim alma projesinde görebilmek mümkündür.
Türkiye için de ABD "kontrollü kaos"u sürdürmek ister, ta ki bölgede Amerika istediği tasarımı oturtuncaya kadar. Bu kaos hem hükümeti zora sokan hem de toplumsal ayrışmayı derinleştiren plan çerçevesinde yürüyor. Amerika dost, müttefik vs olmaz, çıkarlarına uygun partnerleri olur Amerika'nın.
Bakın bakalım bütün bombalamalardan sonra ABD'nin "Türkiye'nin kendini savunma hakkını destekliyoruz" ifadesi dışında bir şey yaptığı görülmüş mü?
Ankara saldırılarını da bu çerçevede okumakta yarar var, yoksa kısır çekişmeler, siyasi getiri hesapları gibi basit yaklaşımlar ön plana çıkar.