'AMA'SIZ ANAYASA
Modern ulus devlet projesinde tek tip halk isteyenler cumhuriyetin kuruluşundan itibaren dindarları da diğer "öteki"leştirilenler gibi "tehlikeli" muamelesine tabi tutmuşlardı. Bu sebeple yaptıkları her yasal ve anayasal düzenlemede dindarların özgürlük alanının daraltılmasına özen göstermişlerdi. Bunun önemli bir sebebi vardı;
Modern ve ulus devlet...
Zira modern devlet cemaatleri, yerel birliktelikleri, aşiret, akraba ve ailevi yakınlıklar gibi dini ve geleneksel bağlarla birbirine bağlı yapıları parçalayıp, üyelerini vatandaşlık kimliği üzerinden kamusal alanın bir parçası kılar. Dolayısıyla bu zayıf parça (toplum ve birey) devletin devasa gücü karşısında güçten yoksun kalırlar. Artık bu zayıf kalanların hak ve özgürlüklerini ceberut anlayışla kurulan devletlere karşı savunmaları oldukça zordur.
Aslında bu bilinçli bir mühendislik. Birliktelikleri/ni önemli bulan toplulukların hak ve özgürlüklerden yararlanması modern devletlerin işini zorlaştıracaktı. Bu zoru aşmak için "böl-parçala-yönet" anlayışının başka bir tezahürü burada da görüldü; toplumu küçültüp zayıflatarak kontrolü sağlamak...
Modern devletin yasa ve anayasaları, 'şahsiyet'i alıp yerine 'vatandaş'lığı ikame ediyor. Oysa şahsiyetin taşıdığı anlam vatandaşlığın sahip olduğu anlamdan çok daha farklıdır, değerlidir. Mesela şahsiyet/kişi(lik) yasal/hukuki tanımlamanın ötesinde bir anlama sahip iken, vatandaş ise yasal/hukuki olarak ayrı ayrı her birey/ferdin eşitlenmesi olarak anlaşılır. Ne var ki bu yöntemle insanların şahsiyeti sadece eşitlenmeden ibaret kalmayıp aynılaşmaya (tek tip vatandaşlık) dönüşüyor. Bugün, TC kimlik no'su ile içinde yer aldığı sanal kaosun bir "kurbanı" olan vatandaş, ne acıdır ki devletler için hukuki tanımı dışında bir anlam ifade etmiyor.
Şunu demek istiyorum;
Özelde dini ve geleneksel bağları güçlü topluluklar, genelde de bütün vatandaşlar modernleşmeden modernitenin kurallarına tabi tutularak (toplum-birey parçalanması/ayrışması ile) aynı duyguları, talepleri, ihtiyaçları gür ve etkili bir sesle dile getirmekten mahrum bırakıldılar.
Bir de darbecilerin kontrolünde hazırlanan anayasalardaki "ama"larla preslenen insanlar en haklı talepleri dahi dile getirirken korkunç yaftalara maruz kalıp bedel ödemeye mecbur bırakılırdı. Çünkü birey zayıftı, güçsüzdü. Bunları yaşayan halk yeni anayasadan çok şey bekliyor.
Sade, kısa, herkesi ve tüm kesimleri dengede tutup onları kuşatacak bir anlayışla hazırlanacak anayasa olsun istiyor. Öyle değiştirilemez madde falan istemiyor insanlar.
Hala "değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemezu2026" 3-5 darbecinin koyduğu bu klişe neden hiçbir zaman değiştirilemesin? Bunun akli, ilmi, siyasi, dini, insani olarak izah etmek mümkün değil. Bu durum ülkede vatandaşları 90 yıl düşman-yasak-kavga parantezinde yaşattı.
Aslında daha önceleri de bizler kendi kimliğimizle cumhuriyetle, devletle pekala barışık yaşayabilirdik. Bizler şahsiyetimiz zarar görmeyecek şekilde hak ve hukuka tabi bir düzenle sorun yaşamayabilirdik. Ama 1923'ten sonra kurucu felsefenin "ötekilere" ihtiyacı kalmamıştı. Dindarlar, Aleviler, Kürtler, Ermeni ve diğer dini unsurlar "kriminalize olmuş vatandaşlar" olarak algılanıp laikçi, totaliter, tek tipçi anayasalar ile torna çalışmasına tabi tutuldular. Bu torna sonucunda tekleşemeyenleri de silindirin altına attılar.
Yani anayasalarımızı hazırlayan bilinçaltı;
"Hakkın hukukun vardır, lakin benim gibi olacak isen... Bunun için sen artık sen olarak; Kürt-Alevi-dindar-dinsiz değil, Atatürk milliyetçiliğini savunan, laikçiliği esas alan, devleti kutsayıp bireyi ona armağan/köle/kurban kılacak, yani kişilik yoksunu olacaksın". Bu, Türklerin de Kürtlerin de Sünni ve Alevilerin de inanmayanların da istemedikleri anlayışın esasıdır.
İşte,
Bütün bunları yaşayan insanlar, geçmişini unutmayan, dünyayı okuyan ve gelecek hedefleyen bir ruhla:
Siyasal sistemin başkanlıkla yeniden tanzimini isteyen millet:
* Anayasa tamamen sivil olsun, kısa olsun, anlaşılır olsun, 'ama'sız olsun istiyor.
* Anayasa herkes ve her kesim için özgürlükçü olsun diyor. Kürtlerin 942 yıllık kardeşliği eşit ve adil normlarla pekişsin diyor.
* Dindarlar ve diğer ötekilerin kendileri olarak yaşayabilecekleri bir anayasa olsun.
Millet, öyle bir anayasa olsun ki her kesimin özgürlükleri -başkalarının özgürlüğünü ihlal etmediği sürece- kısıtlamasın diyor.
Aslında insanımız;
- Dindarlığımız, inanç, etnik ve mezhebi farklılıklarımız hukuki normlarda yadırganmasın, kabul görsün.
- Kimliğimiz baskı altına alınmasın, buna saygı duyulsun..
- Dindarlığımızın gereği hiçbir maddede kulluğumuz, ibadetlerimiz kısıtlanmasın diyor.
Ve dindarlar da kendilerine tanınacak hakları diğer dinlerdeki/inançlardaki, siyasi düşüncedeki kardeşlerine de tanınmasını istiyor. Zira sığlıktan dolayı dinidarlaştırmayan dindarlar, bütün kesimlerin esenliğini istemek zorunda olduklarını biliyorlar.
İnansın-inanmasın herkes ve her kesim için adalet, özgürlük, eşitlik ve hakkaniyet istemek hepimizin görevidir.