Aman Allah'ım!
‘1939 Erzincan Depremi’nden sonra en büyük felaketi yaşıyoruz!’
Hep birlikte ağlıyoruz bugün…
Ve hep birlikte saracağız yaralarımızı!
H H H
Marmara’daki 17 Ağustos 1999 Depre-mi’nden
sonra, kalbimizin bir yerinde hep “Benzeri ne
zaman gelir?”
endişesini taşıdık.
O günden bu yana, büyük, orta çaplı nice
depremle sarsıldık ve her seferinde de “Allah daha büyüğünden muhafaza
buyursun!” diye dua ettik.
Ve maalesef, daha da yıkıcısı vurdu bizi..
Sayın Cumhurbaşkanı’nın “1939 Erzincan Depremi’nden sonra en büyük
felaketi yaşıyoruz!”
diyerek işaret ettiği deprem.
H H H
Birçok “sıkıntılı”
binanın bulunduğu Bölge…
Sayın Cumhurbaşkanı’nın açıkladığı 912 vefat
sayısının artmasından endişe ediyorduk.
Maalesef, kayıplar hızla artıyor.
Ekipler, binlerce vatandaşımızı enkazdan
kurtarıyor.
Her biri çok kıymetli, ha gayret, dua, dua,
dua…
Artçı depremler geliyor…
Gece dayanan binalardan bazılarının yıkıldığına
dair haberler geliyor.
Enkaz altından canlarımızı sağ salim çıkartmak
için canla başla çalışan kurtarma görevlilerimiz de tehdit altında...
Canlı yayındaki muhabir kardeşlerimiz de,
yakalanıyor depremlere...
Her biri büyük deprem…
Yeni Depremin şiddeti 7.6!..
Yedi nokta altı! Bu, sabaha karşı meydana gelen
7.7'lik depremden sonraki bağımsız
deprem!
Korkunç!..
Aman Allah’ım;
Sen koru kardeşlerimizi
H H H
Kışın en soğuk günlerinde, yine insanlarımız
uykudayken yakalayan büyük deprem.
Tarihimizin en yıkıcı depremlerinden biri…
Marmara Depremi’nde Ankara’daydık, bu sefer de
öyle.
İstanbul, Kocaeli, Sakarya, Gölcük, Yalova…
Oralarda nice akrabamız dostumuz yakalanmıştı
korkunç depreme, bazılarının vefat haberleri gelmişti, yaralananlar vardı,
enkaz altında kurtarılmayı bekleyenler vardı…
O gece, ondan sonraki geceler hava çok sıcaktı,
bu sefer çok soğuk.
Deprem haberini aldığım an, “Eyvah, yavrucaklar donarlar şimdi!” cümlesi döküldü ağzımdan.
Kahramanmaraş, Kilis, Diyarbakır, Adana,
Osmaniye, Gaziantep, Şanlıurfa, Adıyaman, Malatya, Hatay…
Suriye’deki gariban komşularımız…
Depremin yıktığı illerimizde birçok dostumuz,
bazılarında da birçok hısım-akrabamız var.
Kimileri bize yazmış, “Durum çok kötü Ağabey, her taraf yıkılmış
durumda, biz sokaktayız ve donuyoruz.
Apartmanın duvarları yarılmış durumda, binalardan uzak bir yerlerde
bekliyoruz…”
Oralarda görev yapan bir hısmımız tek
başına bir caddenin ortasına çektiği arabasına sığınmış…
“Gelebilir miyim, bilmiyorum, her şeyim de
evde kaldı!”
diyor.
Malatya’daki hısımlarımıza ulaşmaya
çalışıyoruz…
Onlar da sokakta…
Oralardan misafirlerimiz geliyor, yoldalar şu
sıralar…
Mümkün olduğunca fazla çocuğumuz, depremin
insan psikolojisindeki yıkıcı etkisinden uzakta tutulabilmeli…
Her şey karmakarışık; karanlıklarda kalan
insanlarımız var, doğalgaz kesilmiş birçok yerde…
Ve kayıp sayısı her geçen dakika artıyor…
Öyle bir durum ki, bir yerde eski hastane
çökmüş, bir başka yerde kale çökmüş, 17 katlı apartman çökmüş…
Buz gibi, biz evlerde üşüyoruz…
H H H
Diyarbakır’daki bir binadan çok sayıda
vatandaşımızın sağ olarak kurtarıldığı haberi geliyor… Kahramanmaraş'taki
enkazdan bir yavrucak sağ-salim çıkartılıyor...
Seviniyoruz, ağlıyoruz…
Malatya’da gündüz sıfırın altında bilmem kaç
derece;
Meteoroloji, deprem bölgesi için sarı, turuncu
kar uyarısı yapıyor.
Enkaz başlarında bekleyen ailelerden de
tanıdıklarımız var, ne büyük acı, ateş düştüğü yeri yakıyor ama bizim ev de buz
gibi havada yanıyor.
Vefat rakamları hızla artıyor, endişelerimiz
çok büyük.
Dedik ya, Marmara Depremi’nden de yıkıcı…
O zaman yaz sıcağı vardı, şimdi kışın dondurucu
soğuğu…
Şubat.
Bir küçük kız bebeği kurtarılıyor, seviniyoruz.
Ağlıyoruz…