Amaçsız ve anlamsız yorgunluk
Yorgunluk, dertli insanlara has bir haldi. Eskiden yorgunluk denince bedenin yorulmasından ziyade ruhun yorgunluğu anlaşılırdı. Cemal Süreya'nın dediği gibi; “Ve bazen sadece yorgun oluyor insan, ne küs, ne yalnız, ne de aşık!” İnsanlar yaptığı işten gocunmaz ve yorulmazdı. Yorgunluk, bedene değil, yüreğe yüktü. İnsanı en çok da anlaşılamaması yorardı, yahut kendini anlatamamak. Kim bilir belki de o günler çok geride kaldı. Yürek yorgunluğunu hissedecek ince düşünceler hayatımızdan silinip gitti. Davalar vardı, dava adamları vardı. Davalar, bizden davacı olur hale geldi.
Yorgunluklarımızı
gidermek için nefes almak adına teneffüs zamanlarımızda dostlarla hasbihal
eder, bir nebze de olsa ruhumuzu rahatlatırdık. Yorgunluklar amaçsız hale
gelince teneffüsler de tatsız, renksiz ve kokusuz olmaya başladı. Yediğimiz
yemekten zevk almamak gibi bir hale duçar olduk.
Eskiden, işi
yapmak için görev sorumluluğunda olan insanların yerini, işini yaparken birinin
görmesi veya birilerinin gözünün içine sokar gibi yapmış olduğu için işler de
göstermelik oldu. Birilerini memnun etme derdiyle dertlenmeye başladığımızdan
beri kendi dertlerimiz çoğaldı.
Eski yorgunluklar
insana bir eylemi tamamlamış olma huzuru verirken, yeni yorgunluklar, tamama
ermemiş eylemler neticesinde huzursuz bir hale neden oldu. İnsanın hayatı
amaçsız bir hale gelince, yaşadıkları da anlamsızlaşıyor.
Eskiden çocuk
oyunlarındaki yorgunlukta ne hırs vardı, ne anlamsız dürtüler, ne de bozulan
psikolojiler... Onların oyunlarında sadece oyun vardı ve oyunun getirdiği
yorgunluk... Huzur veren yorgunluk! Bugünün çocuk yorgunluğu ise hırsa ve
birbirini alt etmeye dayalı, daha iyisi olma güdüsüne güdümlü, sınav merkezli
yaşam odaklı, sınavda en iyisi olma heveslisi yarış atları tonunda bir
yorgunluk. Sadece kendisi için yorulmak! Böyle olunca da huzurdan uzak, hırs
odaklı yorgunluklarımız peyda oldu. Neticesinde ise anlaşılması imkânsız bir
yorgunluk hali! Ödülü olan, lakin dinlencesi olmayan, dinlenince geçmesi
imkânsız bir yorgunluk! Yeni nesil yorgunluğun kapısı bir bakıma yalnızlığa
açılıyor. Sadece kendisi için yorulmak! Bir de bu nesil büyüdüğünde yorgunluğun
alacağı yeni kavramları tahayyül dahi etmek istemiyorum. Bu neslin büyümesi ile
yorgunluğun anlamı daha da değişecektir.
Şimdilerde ise sabah
mesai derdinde evden çıkıp işe gittiğimizde belli belirsiz birçok iş yapıyor,
yaptığımız işlerin mantığını kavramaktan uzak, sadece yapmış olmak için
yapıyoruz, akşam olunca dönüp arkamıza baktığımızda ortada yapılmış pek de
kayda değer bir iş görünmüyor; ancak hem bedenimizde hem de ruhumuzda derin bir
yorgunluk hissediyoruz. Kime sorsam, halinin yoğunluğundan ve ruhunun
yorgunluğundan dem vuruyor. Lakin ortada bu yorgunluğa neden olacak kayda değer
bir iş olduğunu izah edemiyor. Bir şeyi eksik yapıyoruz hissi kaplıyor insanı. Eksik
ve yarım kalmışlık hali!
Akşam olunca, yorgunum demekten dahi yoruluyor insan. İnsanın,
bu anlamsızlık denizinde kulaç atmaya sebep aramaktan dahi yorgun bir halde
denizin engin kollarına bırakası geliyor kendini. Günün yorgunluğunu ne kadar
kabullenmiş olsa da, ertesi sabah kaldığı yerden yorulmaya devam edecek olması
daha da yoruyor insanı. Rutini devam ettirmek, günü kurtarmak adına dünün
tekrarı bir hayatı iki günün arasına konulmuş karbon kâğıdı gibi yaşıyor olmak
ne kadar çaresiz bir hal! Tekrarların neticesinde daha sıkıcı bir hal alan
hayatı “Yorgunum, yorgunsun, yorgun! Amaçsız ve anlamsız bir şekilde hepimiz
yorgunuz!” sözüyle açıklayıp geçiştiriyor, sonra yorgunluğumuza dönüp,
kaldığımız yerden yorulmaya devam ediyoruz. Böyle olunca da hayata yüklenen
anlam ile hayatımıza akseden anlam arasında bir kopukluk oluyor. Sonra yola
revan olup psikologlarda soluğu alıyoruz. Yorularak kazandığımız paraları,
yorgunluğumuzu gidermesi için psikologlara hediye niyetinde takdim ediyoruz.
Hep bir şeyler ıskalanıyor
ve eksik kalıyor. Sorgulanmayan sorun, hayat dağının zirvesinden çığ olarak
geliyor üstüne insanın. Eksikliği görmezden gelince çözülmüyor düğümler! Bu
düğüm sadece boğazı değil bütün ruhu düğümlüyor.
Beden yorgunluğu,
ruh yorgunluğunun önüne geçti. O kadar çok şeyi, o kadar hızlı yaşıyoruz ki;
yaşayamadıklarımızı unuttuğumuzu dahi hatırlamıyoruz! Vesselam!