Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
22 Şubat 2024

​Altın üretimine değil ihmale karşıyız

Dünyanın en büyük altın üreticisi olan Çin, 332 ton ile listenin başında yer alıyor. Ardından 330,9 ton ile Rusya geliyor. Sonra Avustralya 315,1, Kanada 192,9, ABD 186,8, Gana 129,2. Liste böyle uzayıp gidiyor.

Türkiye 39,5 ton ile listenin sonlarında yer alıyor. Bunu da Amerikalılar ve Kanadalılarla birlikte çıkarmaya çalışıyoruz.

Malumunuz dünyada altın üretiminin yaklaşık yüzde 85’inde çok tehlikeli bir madde olan siyanür kullanılıyor. Ve zaman zaman çok ciddi kazalar da meydana geliyor.

1971 - 2015 yılları arasında kayıtlaya geçen 11 altın madeni kaynaklı felaketin 7'si siyanürlü suyla bağlantılı olduğu ifade ediliyor.

Bu 11 felaketin 6'sı Kanadalı şirketlerin işlettiği madenlerde yaşanmış.

Malumunuz ülkemizde ABD merkezli Anagold’la ortağı Çalık Holding’in işlettiği maden şirketi de yıllardır tepki alıyor.

Tepkilerin başında bu işletmenin Erzincan’da aktif bir fay hattı üzerinde kurulu olması ve Fırat Nehri’ne 3 km uzaklıkta bulunması geliyor. Öyle ki madenle ilgi çevre felaketi yaşanabileceği uyarıları yapılıyordu.

Geçenlerde 9 işçinin enkaz altında kaldığı büyük bir yıkım yaşandı. Sanırım 5-6 kişi de sorumlu görülerek tutuklanmış. Hatta şirketin Türkiye müdürü adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Hal böyle olunca tartışmaların ardı arkası kesilmiyor.

Kimileri büyük bir felaketle karşı karşıya olduğumuzu söylerken kimileri hiçbir sorunun yaşanmayacağına dair kesin bilgiler paylaşıyor.

Bu hazin olayı teknik bir boyutta ele alacak değilim. Öncelikle yazımın başında verdiğim rakamlardan yola çıkarak altın madenciliğine karşı olmadığımı açıkça ifade etmek istiyorum.

Altın üretimine karşı değilim ancak ihmale ve sorumsuzluğa karşıyım, onu da belirteyim.

İsterseniz çevrecilik adı altında bu tür işletmelere neden karşı çıkıyorlar biraz da onu anlatayım.

Roma Kulübünün seçkinleri yani 300’ler Komitesi ve yandaş medyası sadece altın üretimi için değil nükleer çalışmalardan da nefret etmektedir. Bu yüzden de Roma Kulübü’nce desteklenen endüstriyelleşme karşıtı “çevreci” hareketleri devreye sokarlar.

Bunlar “nükleer çılgınlık” diyerek nükleer santralleri önlemeyi planlamaktadırlar. Çünkü Roma Kulübü, nükleer santrallerin, üçüncü dünya ülkelerini güçlendireceğini ve özgür bir ülke yapacağını düşünüyor.

Bu nükleer olanla alakalı gelelim altın meselesine. Rahmetli Necip Hablemitoğlu, “Alman Vakıfları Bergama Dosyası” adlı kitabında bu meseleyi detaylıca anlatır.

Örneğin 1986 yılında kurulan FIAN’dan (Food First Information and Action Network/Önce Gıda Dayanışma ve Eylem Ağı) bahseder.

Buna göre FIAN, uluslararası ihalelerde Alman firmaların rakiplerinin zayıf noktalarını tespit ederek kamuoyu oluşturmak, dünya üzerinde altın üretiminin önüne geçmek, özellikle enerji alanında yapılacak yatırımları sekteye, uğratmak gibi amaçlarla faaliyet yürütmektedir.

Bakınız Alman Degussa firması bugün dünyadaki siyanür üretiminin üçte birini gerçekleştirmektedir. Çevreci örgütler kanalıyla dünyanın pek çok ülkesi üzerinde baskı kuran Almanya bu firmaya hiçbir şey demez!

Hablemitoğlu, Bergama’da da görüldüğü gibi eylemcilerini ‘anti-emperyalist’, ‘sosyalist’ ve “solcu” kesimlerden seçtiklerini söylüyor. “Böyle yapmak suretiyle Almanya, tüm gücü ile 10 yıllık bir süreçte altın üretimini yaptırmamayı başarmıştır” der.

Bu meselenin bir yönü. O bakımdan Erzincan’da gerçekleşen o vahim hadiseyi köpürtenlerin bir kısmını samimi bulmuyorum. Elbette kazanın üstünü örtmek isteyen ve hiçbir şey olmamış gibi davranan kesimi de samimi bulmuyorum.

Altın madenimizi çıkaracağız, nükleer güç sahibi olacağız çünkü bunlar 300’ler komitesinin arzu etmediği şeyler zira bu işin sonu bağımsızlığa doğru gidecek.

Ancak işlerimizi de doğru ve düzgün yapmak zorundayız. En önemlisi de madenimizi sadece kendimiz çıkarmalıyız. Ve işi, ehline teslim etmeliyiz.