Dolar (USD)
34.46
Euro (EUR)
36.16
Gram Altın
2977.03
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
29 Aralık 2022

Altılı Masayı bu kadar abartmak iyi bir şey mi?

“Derdi Memleket Meselesi Olan Medyaya çağrımız olsun;

Tıpkı MİLAT’ın yaptığı gibi…

Yerli ve Milli Savunma Sanayii hamlelerini, dev enerji rezervlerini çıkartın öne…

Altılı Masa’nın reklâmını yapıp durmayın!”

***

Sayın Recep Tayyip Erdoğan, bir konuşmasında “Türkiye artık gündemi belirlenen değil, gündem belirleyen bir ülke oldu!” demişti.

İletişimcilerin çok iyi bildikleri bir kuram var;

“Gündem belirleme kuramı.”

Medyanın, toplumların neleri konuşacaklarını, tartışacaklarını, hangi konulara odaklanacaklarını belirlemede en etkili güç olduğu varsayımına dayanan kuram.

*

Dönem dönem bazı konular öne çıkar, bir yıl sonra bizim için hiç de anlamlı olmayacak meseleleri gündemimizin birinci sırasında tutarız…

Kendimizi bir yerde konumlandırır ve oradan bizim gibi “gündemleri belirlenmiş olan” “karşıtlarımızla” tartışmalara, kavgalara girişiriz…

Tam o tartışmalar alevlenmişken, bu sefer de başka bir konu getirilir gündemimize…

Bu sefer de onun peşinden koşarız.

*

İnsanların ve toplumların gündemlerinin pekalâ belirlenebildiğini düşünen, bilen siyaset adamları “gündemi belirlemeye” önem verirler.

Zira, malûm;

Ya gündemi belirleyen olursun ya da gündemi belirlenen!

Sayın Erdoğan, Türkiye’nin gündemi belirleyen ülke olduğunu belirtirken bir büyük “başarıya” işaret ediyor şüphesiz.

Türkiye, bugün, eskiden hiç olmadığı kadar dünya gündeminde…

Bütün dünyayı yakma potansiyeli olan yangınlara müdahalede en etkili ülke.

Çoğu zaman tek başına kalıyor bu mücadelesinde, “Varsa yoksa Türkiye” dedirtiyor dünyaya.

Madalyonun “dış dünyaya” bakan tarafı böyle…

İçeriye gelince…

*

Bazı yazılarımda, “Siyasi iktidar, ‘İstanbul ve Ankara Belediye Seçim Sonuçları’ndan ne ölçüde ders çıkarttı?” sorusunu getiriyoruz ya gündeminize.

Bugün bir adım daha atalım…

En iyi bildiğimiz alan iletişim.

O günlerde, özellikle Ekrem İmamoğlu’nun çok ustalıklı bir iletişim stratejisi izlediğine dikkat çekmiştim elimden geldiğince…

İsmi duyulmamış, geçmişinde o günlere taşıyabileceği büyük başarılar bulunmayan Ekrem İmamoğlu’na pek “şans” veren yoktu ilk başlarda.

İmamoğlu’nun adaylığı ilân edildiğinde, Binali Yıldırım’ın yüzde kaç fark atacağı konuşuluyordu.

CHP’ye çok yakın yazarlar bile, durumun kendileri açısından ümitsiz olduğu görüşünde birleşiyordu.

Başlangıçta rakibinden çok çok gerilerde olan İmamoğlu, nasıl oldu da, yetişti ve sonunda şu veya bu şekilde geçti?

Adaylığının ilan edildiği günlerde biri çıkıp “Göreceksiniz, İmamoğlu kazanacak!” deseydi, her kesimden herkes “Hadi canım sen de!” diyerek dudak bükerdi şüphesiz.

İmamoğlu’nun seçim kazanmasının birçok sebebi var elbette…

“Kutsal Damacana İttifakı”ndan bahsedebilirsiniz, HDP’nin desteği elbette önemlidir, Suriyeliler meselesi etki etmiştir…

Elbette Ak Parti’deki (sandıklara, tutanaklara sahip çıkmamaya da sebebiyet veren) “metal yorgunluğu”nun da önemli tesiri olmuştur.

Bazı ilçe belediye başkan adaylarının, belediye meclis üyesi adaylarının tespitinde büyük hatalar yapılmıştır, bu da etkili olmuştur.

*

Herkes şunu bilir ki, “İmamoğlu’nun İstanbul için çok güzel projeleri var, İstanbul’u çok iyi yönetecek” diye verilmedi o oylar.

Sebepleri sıraladık, ilgi alanımıza en çok giren sebebi ise buraya bıraktık:

İmamoğlu ve ekibi öylesine ustalıklı bir iletişim stratejisi yürüttü ki…

Rakibinin en güçlü olduğu konuların gündeme gelmemesini sağladı.

Sadece kendisinin değil, rakibinin de gündemini belirledi.

Siyasi iktidara destek verenlerin bazıları gerçekten yaptıklarının “iyi bir şey olduğunu” zannederek, bazıları da “yukarının gözüne girmeyi” hedefleyerek İmamoğlu’na “vurmak” için fırsat kolladı.

Her malzemenin üzerine ilerisini gerisini düşünmeden atladı!

İmamoğlu ekibi de, bu zaafı iyi kullandı.

Ne yaptı mesela?

Pazarda bir kadın, İmamoğlu’na sert mi çıktı?..

İmamoğlu Ekibi bunu hemen servise soktu!

Siyasi iktidara “enhakiki, enözhakiki, özhakiki destek veren” olma (ya da öyle görünme) gayretindeki birileri de, o malzemeyi alarak, “İmamoğlu’na vatandaştan sert tepki!” yollu başlıklarla kullandı.

Malzemeyi servise sokanların amaçladığı, “Bakın İmamoğlu’na, vatandaş o kadar tepki gösteriyor, nasıl da tahammülle, gülümseyerek dinliyor!” mesajını vermekti.

İmamoğlu ekibi, ciddiyetten, asık simalardan, çekişmeden, çatışmadan usanmış kitlelere de, “gülen yüzlü Ekrem İmamoğlu!” portresini sık sık öne çıkartarak mesaj verdi.

Rakip ittifak , bu portreyi “ciddiyetsizlik” olarak nitelendirdi ama, “Popüler Kültür”ün kalpleri esir aldığı bu ortamda, ciddiyet fazla iş yapmadı.

Siyasi iktidara destek verdiklerini gösterme gayretindekiler, İmamoğlu’nun pozlarını “ciddiyetsizlik vurgusuyla yüklenmek için” paylaştıkça rakip prim yaptı!..

İmamoğlu ve ekibinin çok iyi bildiği bir şey vardı:

O süreçte, gündemde “İstanbul için bugüne kadar kimler neler yaptı ve bundan sonra kimin hangi projeleri var?” meselesi olsaydı, hiç şüphesiz Cumhur İttifakı’nın Adayı Binali Yıldırım büyük avantaj elde ederdi.

İmamoğlu ekibi, “ince strateji uygulayarak” gündemi hep “ana mesele”nin dışına taşımayı hedefledi.

Bunu yapabilmek için de “rakibe destek verenlerin” enerjilerinden de istifade etti, “Rakibin enerjisini kullanarak rakibi alt etme” felsefesine yaslanan aikido sporunda olduğu gibi!

*

“Ders çıkartmak” dedik ya…

Bugünlerde meydanın gündeminde varsa yoksa 6’lı masa!..

Altılı Masa meselesinin bu kadar gündemde olması…

Memleketin dev savunma sanayi hamlelerini, dev doğalgaz rezerv müjdelerini “gölgeleyecek” kadar gündem belirlemesi…

Kimin, kimlerin işine yarar?

Altılı masanın aday açıklamayı geciktirmesi ve bu gecikmenin üzerinde bu kadar durulması, altılı masanın kârına mı, zararına mı?

*

Aday açıklamanın gecikmesi, evet; “Şunlara bak, aralarında anlaşıp bir aday belirleyemediler. Bunlar ülke yönetecek öyle mi? Ha, ha, ha!” algısına yol açıyor ama…

Siyasi iktidarın rakip adayın etkisini azaltmak için bir strateji geliştirmesini de geciktiriyor.

Yani, aday kimse ya da adaylar kimlerse, korumalı bir alan sağlıyor.

Bu arada, siyasi iktidarın mümkün olduğunca fazla vatandaşın desteğini almak için attığı adımlar, altılı masanın belirlediği gündem maddelerinin arasında kaybolup gidiyor.

Türkiye’nin “dünya gündeminde” geniş yer bulan hamlelerinin çoğu da, “Altılı Masa” gündeminin gerisinde kalıyor.

*

Bazıları “Reklamın iyisi kötüsü olmaz” der.

Ben böyle düşünmüyorsam da…

Cümledeki gerçeklik payı sıfır da değil.

Altılı masanın bol bol reklâmı yapılıyor, ama iyi ama kötü.

Gündem belirleme kuramını tekrar tekrar okumakta fayda yok mu sizce?

*

Bir okuyucum yazmış…

Başladığım gibi, o mesajla bitireyim yazıyı:

“Derdi Memleket Meselesi Olan Medya’ya çağrım olsun;

Tıpkı MİLAT’ın yaptığı gibi,

Yerli ve Milli Savunma Sanayii hamlelerini, dev enerji rezervlerini çıkartın öne…

Altılı Masa’nın reklâmını yapıp durmayın!”