Altılı Masayı bu kadar abartmak iyi bir şey mi?
“Derdi Memleket Meselesi Olan Medyaya çağrımız olsun;
Tıpkı MİLAT’ın yaptığı gibi…
Yerli ve Milli Savunma Sanayii
hamlelerini, dev enerji rezervlerini çıkartın öne…
Altılı Masa’nın reklâmını yapıp durmayın!”
***
Sayın Recep Tayyip Erdoğan, bir konuşmasında “Türkiye artık gündemi belirlenen değil,
gündem belirleyen bir ülke oldu!” demişti.
İletişimcilerin
çok iyi bildikleri bir kuram var;
“Gündem belirleme kuramı.”
Medyanın, toplumların neleri konuşacaklarını,
tartışacaklarını, hangi konulara odaklanacaklarını belirlemede en etkili güç
olduğu varsayımına dayanan kuram.
*
Dönem
dönem bazı konular öne çıkar, bir yıl sonra bizim için hiç de anlamlı olmayacak
meseleleri gündemimizin birinci sırasında tutarız…
Kendimizi
bir yerde konumlandırır ve oradan bizim gibi “gündemleri belirlenmiş olan” “karşıtlarımızla”
tartışmalara, kavgalara girişiriz…
Tam o
tartışmalar alevlenmişken, bu sefer de başka bir konu getirilir gündemimize…
Bu sefer
de onun peşinden koşarız.
*
İnsanların
ve toplumların gündemlerinin pekalâ belirlenebildiğini düşünen, bilen siyaset
adamları “gündemi belirlemeye” önem
verirler.
Zira,
malûm;
Ya gündemi belirleyen olursun ya da
gündemi belirlenen!
Sayın
Erdoğan, Türkiye’nin gündemi belirleyen ülke olduğunu belirtirken bir büyük “başarıya” işaret ediyor şüphesiz.
Türkiye,
bugün, eskiden hiç olmadığı kadar dünya gündeminde…
Bütün dünyayı yakma potansiyeli olan
yangınlara müdahalede en etkili ülke.
Çoğu zaman
tek başına kalıyor bu mücadelesinde, “Varsa
yoksa Türkiye” dedirtiyor dünyaya.
Madalyonun
“dış dünyaya” bakan tarafı böyle…
İçeriye
gelince…
*
Bazı
yazılarımda, “Siyasi iktidar, ‘İstanbul ve Ankara Belediye Seçim Sonuçları’ndan
ne ölçüde ders çıkarttı?” sorusunu getiriyoruz ya gündeminize.
Bugün bir
adım daha atalım…
En iyi
bildiğimiz alan iletişim.
O
günlerde, özellikle Ekrem İmamoğlu’nun çok ustalıklı bir iletişim stratejisi
izlediğine dikkat çekmiştim elimden geldiğince…
İsmi duyulmamış, geçmişinde o günlere taşıyabileceği büyük
başarılar bulunmayan Ekrem İmamoğlu’na pek “şans”
veren yoktu ilk başlarda.
İmamoğlu’nun
adaylığı ilân edildiğinde, Binali
Yıldırım’ın yüzde kaç fark atacağı konuşuluyordu.
CHP’ye çok
yakın yazarlar bile, durumun kendileri açısından ümitsiz olduğu görüşünde
birleşiyordu.
Başlangıçta
rakibinden çok çok gerilerde olan İmamoğlu, nasıl oldu da, yetişti ve sonunda
şu veya bu şekilde geçti?
Adaylığının
ilan edildiği günlerde biri çıkıp “Göreceksiniz,
İmamoğlu kazanacak!” deseydi, her kesimden herkes “Hadi canım sen de!” diyerek dudak bükerdi şüphesiz.
İmamoğlu’nun
seçim kazanmasının birçok sebebi var elbette…
“Kutsal Damacana İttifakı”ndan bahsedebilirsiniz, HDP’nin
desteği elbette önemlidir, Suriyeliler meselesi etki etmiştir…
Elbette Ak
Parti’deki (sandıklara, tutanaklara sahip çıkmamaya da sebebiyet veren) “metal
yorgunluğu”nun da önemli tesiri olmuştur.
Bazı ilçe
belediye başkan adaylarının, belediye meclis üyesi adaylarının tespitinde büyük
hatalar yapılmıştır, bu da etkili olmuştur.
*
Herkes
şunu bilir ki, “İmamoğlu’nun İstanbul için çok güzel projeleri var,
İstanbul’u çok iyi yönetecek” diye verilmedi o oylar.
Sebepleri
sıraladık, ilgi alanımıza en çok giren
sebebi ise buraya bıraktık:
İmamoğlu
ve ekibi öylesine ustalıklı bir iletişim stratejisi yürüttü ki…
Rakibinin
en güçlü olduğu konuların gündeme gelmemesini sağladı.
Sadece kendisinin değil, rakibinin
de gündemini belirledi.
Siyasi
iktidara destek verenlerin bazıları gerçekten yaptıklarının “iyi bir şey
olduğunu” zannederek, bazıları da “yukarının
gözüne girmeyi” hedefleyerek İmamoğlu’na “vurmak” için fırsat kolladı.
Her
malzemenin üzerine ilerisini gerisini düşünmeden atladı!
İmamoğlu
ekibi de, bu zaafı iyi kullandı.
Ne yaptı
mesela?
Pazarda
bir kadın, İmamoğlu’na sert mi çıktı?..
İmamoğlu Ekibi bunu hemen servise
soktu!
Siyasi
iktidara “enhakiki, enözhakiki, özhakiki destek veren” olma (ya da öyle görünme)
gayretindeki birileri de, o malzemeyi alarak, “İmamoğlu’na vatandaştan sert tepki!” yollu başlıklarla kullandı.
Malzemeyi
servise sokanların amaçladığı, “Bakın
İmamoğlu’na, vatandaş o kadar tepki gösteriyor, nasıl da tahammülle,
gülümseyerek dinliyor!” mesajını vermekti.
İmamoğlu ekibi, ciddiyetten, asık
simalardan, çekişmeden, çatışmadan
usanmış kitlelere de, “gülen yüzlü Ekrem
İmamoğlu!” portresini sık sık öne çıkartarak mesaj verdi.
Rakip
ittifak , bu portreyi “ciddiyetsizlik”
olarak nitelendirdi ama, “Popüler Kültür”ün kalpleri esir aldığı
bu ortamda, ciddiyet fazla iş yapmadı.
Siyasi
iktidara destek verdiklerini gösterme gayretindekiler, İmamoğlu’nun pozlarını “ciddiyetsizlik vurgusuyla yüklenmek için”
paylaştıkça rakip prim yaptı!..
İmamoğlu
ve ekibinin çok iyi bildiği bir şey vardı:
O süreçte,
gündemde “İstanbul için bugüne kadar
kimler neler yaptı ve bundan sonra kimin hangi projeleri var?” meselesi
olsaydı, hiç şüphesiz Cumhur
İttifakı’nın Adayı Binali Yıldırım büyük avantaj elde ederdi.
İmamoğlu
ekibi, “ince strateji uygulayarak” gündemi
hep “ana mesele”nin dışına taşımayı
hedefledi.
Bunu yapabilmek için de “rakibe destek verenlerin” enerjilerinden de istifade etti, “Rakibin enerjisini kullanarak rakibi alt
etme” felsefesine yaslanan aikido
sporunda olduğu gibi!
*
“Ders çıkartmak” dedik ya…
Bugünlerde
meydanın gündeminde varsa yoksa 6’lı masa!..
Altılı
Masa meselesinin bu kadar gündemde olması…
Memleketin
dev savunma sanayi hamlelerini, dev doğalgaz rezerv müjdelerini “gölgeleyecek”
kadar gündem belirlemesi…
Kimin,
kimlerin işine yarar?
Altılı
masanın aday açıklamayı geciktirmesi ve bu gecikmenin üzerinde bu kadar
durulması, altılı masanın kârına mı, zararına mı?
*
Aday
açıklamanın gecikmesi, evet; “Şunlara
bak, aralarında anlaşıp bir aday belirleyemediler. Bunlar ülke yönetecek öyle
mi? Ha, ha, ha!” algısına yol açıyor ama…
Siyasi
iktidarın rakip adayın etkisini azaltmak için bir strateji geliştirmesini de
geciktiriyor.
Yani, aday
kimse ya da adaylar kimlerse, korumalı bir alan sağlıyor.
Bu arada,
siyasi iktidarın mümkün olduğunca fazla vatandaşın desteğini almak için attığı
adımlar, altılı masanın belirlediği gündem maddelerinin arasında kaybolup
gidiyor.
Türkiye’nin
“dünya gündeminde” geniş yer bulan
hamlelerinin çoğu da, “Altılı Masa”
gündeminin gerisinde kalıyor.
*
Bazıları “Reklamın iyisi kötüsü olmaz” der.
Ben böyle
düşünmüyorsam da…
Cümledeki gerçeklik payı sıfır da değil.
Altılı masanın bol bol reklâmı yapılıyor, ama iyi
ama kötü.
Gündem
belirleme kuramını tekrar tekrar okumakta fayda yok mu sizce?
*
Bir
okuyucum yazmış…
Başladığım
gibi, o mesajla bitireyim yazıyı:
“Derdi Memleket Meselesi Olan Medya’ya çağrım olsun;
Tıpkı
MİLAT’ın yaptığı gibi,
Yerli ve Milli Savunma Sanayii
hamlelerini, dev enerji rezervlerini çıkartın öne…
Altılı Masa’nın reklâmını yapıp
durmayın!”