Altı hak
İnsanları birbirine bağlayan en köklü bağ iman bağıdır. Allah müminleri birbirinin kardeşi olarak nitelendiriyor. Allah, ipine sımsıkı sarılmamızı, dağılıp ayrılmamamızı emrediyor. Ve yine Allah kalplerimizi uzlaştırıp-ısındırdı ve bizi kardeş ilan etti. Bu kardeşlik kan kardeşliğinden daha önemli ve kıymetlidir. Bu kardeşliği bozacak her türlü suni ayrımları ise haram kıldı. Irk, soy ve cins türünden değerler yerine takva kriteri getirilerek bu kardeşliği pekiştirdi. Mümin erkekler ve mümin kadınları birbirlerinin velisi ilan etti. Bu şekilde bir araya gelenleri ise Allah rahmetiyle müjdeledi.
Kardeş olan müminlerin birbirine bağlılığı, parçaları birbirini bütünleyen bir binaya benzetilir. Adeta bir vücut gibi olan müminlerin acıları da sevinçleri de birdir. Bir tek müminin çektiği acıyı, duyduğu ıstırabı diğer mümin kardeşleri de derinden hissederler. Merhamet ve yardımlaşmaları da böyledir müminlerin. Onun için Müslümanın Müslüman üzerinde altı hakkı vardır.
Müslümanın Müslüman üzerindeki haklarından birincisi selâmdır. Müslüman diğeriyle karşılaştığında ona selâm verir. Selâm vermek sünnet, almak ise farzdır. Selâm verenin alana göre daha fazla sevap kazanacağını söyler İslâm âlimleri. Peygamberimiz herkesin birbirine selâm vermesini istediği için yolda karşılaştığı çocuklara da selâm vermeye özen gösterirdi. Selâm verme ve almadaki usul ise küçüklerin büyüklere, binekli, atlı veya arabalı olanların yayalara, yürüyenlerin oturanlara, arkadan gelenlerin önlerinde gidenlere, iki grup karşılaştığında az olanların çok olanlara selâm vermesi şeklindedir.
Müslümanın Müslüman üzerindeki haklarından ikincisi davetine icabet etmesidir. Hz. Cabir’den (Allah ondan razı olsun) rivayete göre Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“Biriniz yemeğe davet edildiğinde (ikram edilenden) yese de yemese de davete icabet etsin.” Meşru ölçüler içinde yapılan düğün dâvetine icabet vâcip, diğer meşru dâvetlere katılmak ise sünnet ya da müstehaptır.
Müslümanın Müslüman üzerindeki haklarından üçüncüsü aksırdığı zaman “Elhamdülillah” derse “Yerhamükallah” demesidir. Aksırınca “Elhamdülillah” diyen kimseye “Yerhamükellah” diye mukabelede bulunmaya teşmit denilir ve meşruluğu hususunda ümmetin icmaı vardır. Bu bir görev olup İslâm’ın önemli muâşeret kâidelerinden sayılır. Hapşırma esnasında vücutta birikmiş bazı zararlı toksinlerin dışarıya çıkması ve vücudun rahatlaması söz konusu olduğu için, bu nimete karşılık Allah’a hamd etmek gerekir. Böylece Allah’a şükür edilmiş olur. Diğeri de “Yerhamukelah” (Allah sana rahmet etsin) der. Hapşıran tekraren “Yehdina ve yehdikumullah” (Allah bize ve size hidayet versin) der. Aksırıp “Elhamdülillah” diyene “Yerhamükellah” diye mukabelede bulunmak bir vecibedir.
Müslümanın Müslüman üzerindeki haklarından dördüncüsü hastalandığında ziyaretini yapar. Hasta ziyareti sünnettir. Ziyarette edebe riâyet etmek gerekir.
Müslümanın Müslüman üzerindeki haklarından beşincisi öldüğünde cenazesinin ardından yürür. Cenazeyi teşyîde, namazını kılmak ve kabre defnetmek farz-ı kifâye (Müslümanlardan lüzumu kadar kimse tarafından yapılınca, diğerlerinin sorumluluktan kurtulduğu farz) bunun dışındaki hizmetler sünnet ve müstehabdır.
Müslümanın Müslüman üzerindeki haklarından altıncısı uzakta da olsa yakında da olsa ona nasihat eder. Nasihat isteyene ve nasihata ihtiyacı olana nasihat etmek, yol ve yön göstermek, gücü yetenler üzerine dinî bir vazifedir.
Hakkına riayet edenlerden olmak ümidiyle…