Almanya ve Osmanlı
Yeni doğmuş bir bebeğin ayağa kalkıp yürüyebilmesi bir yaşından sonra başlıyor. Konuşmaya başlayabilmesi ise en az iki yaşından sonra oluyor.
Bir ülkede konulan yeni ve basit bir kuralın,
bir kanunun kabul görmesi ve uygulanması bazen üç bazen beş yıl alabiliyor.
Ülkenin birlik kurabilmesi de sıfırdan başlanıyorsa çok uzun yıllarını alıyor.
Bir ülke birliğini kurabilmiş, birey, toplum
ve kurumlarını buna göre sistemli bir hale getirebilmişse başına gelebilecek
herhangi bir felaketten sonra tekrar ayağa kalkması çok kolay olur. Sistem
kurulu, yetişmiş insan gücünüz yerli yerinde ise ihtiyacınız olan sadece siyasi
güçtür.
Birlik
için birey ve toplum çok önemlidir. Ancak birey ve toplumdan önce siyasetçiler
birlik olmak istemelidirler. Gelin birlik kuralım
demesi gereken birinci derecede sorumlu yer, siyaset makamıdır. Siyaset makamı,
bir ülkenin birliğini sağlayamayacaksa başka ne işe yarar?
Birçok ülkede birlikler kurulmuştur. Kimi
ihtiyaçtan, zorluktan kimi de sistemli ve inançlardan doğan mayalayıcı
birliklerdir. Geçmiş zamanlarda nefs terbiyesi yapan birçok mayalayıcı birlik
kurulmuş ve çok faydalı işler yapmışlardır.
Meselemizin daha iyi anlaşılabilmesi için
Almanya ve Osmanlı örneklerine bakmalıyız.
Almanya 19. yüzyılda göstermeye başladığı
gelişim itibariyle dünya teknik terimlerine katkısı yüksek bir ülke olmuştur.
1970’li yılların ortalarına kadar teknik terimlerin çoğunluğu Alman dilinde
idi.
Almanya, büyümesine binaen iki cihan savaşına
girip ikisini de kaybetmiştir. İkinci cihan savaşı sonrası dört ülke tarafından
işgal edilmiş ve ticaretini 1954 senesine kadar kendi içinde para karşılığı
üretimden çok takas usulüyle yaşamıştır. Buna rağmen kurduğu Siyasi-Toplumsal Birlik nitelikleri ve
sistem itibariyle canlı kaldığı için yeniden ayağa kalkarak Avrupa’nın en
büyüğü olmayı başarmıştır.
Kurduğu birlik bizim anladığımız manada nefs
terbiyesine dayalı bir birlik asla olmamıştır. Ancak kendi inanışları açısından
doğru bir yol tutmuşlardır. Teknolojileri, bilim adamları çalınmamış ve
çılgınlık yapıp iki cihan savaşına girmemiş olsalardı belki de bugün dünyanın
süper gücü Amerika değil Almanya olabilirdi. İki Cihan savaşında mağlup
olmaları, ülkesi baştan sona yıkılmasına rağmen savaş sonraları Alman
siyasileri ülkelerini tekrar Birlik
haline getirebilmişlerdir.
Osmanlı’nın neler yapıp başardıkları, tüm
dünyayı nasıl etkilediği, dünyaya adalet, imar ve Avrupa’nın birçok alandaki
gelişimine yaptığı katkılar tartışılmasızdır. Osmanlıyı Avrupa tarih
sahnesinden çektiğiniz anda neredeyse konuşmanız gereken bir Avrupa dahi
kalmadığı görülmektedir.
Ancak tüm bu başarılarına rağmen on beşinci
asrın başlarında Osmanlı da Timur’a savaş kaybetmiş, Padişahını toprağa vermiş
ve Şehzadeleri arasında uzun yıllar süren iç çekişme ve savaşlar yaşanmıştır.
İnsanlar ve toplum birlik olmasına rağmen savaş sonrası kurduğu Siyasi-Toplumsal Birlik nitelikleri ve
sistem itibariyle canlı kaldığı için asırlarca dünyayı etkileyen döneminin en
büyük devleti olabilmiştir.
Osmanlı’nın da kurduğu sistem ve birlik ayakta
kalabilmiştir. Ancak tek eksiği siyasetçilerdir. Ankara Savaşı sonrası birçok
sıkıntı atlatmalarına rağmen siyasetçilerin tekrar devreye girmesiyle
Birliklerini sıhhatine kavuşturup ülkelerini çok güçlü yapabilmişlerdir.
Almanya’nın
da kurduğu, Osmanlı’nın da kurduğu birlik mayalayıcı birliklerdir. Aralarındaki
en önemli fark biri nefs terbiyesine uygun diğeri değildir. Ancak birlik
şartlarına uygun özelikler taşıdıkları için her ikisi de küçülmüş olmaları,
sıkıntılar yaşamalarına rağmen nitelikleri var olduğu için tekrar büyük bir
Birlik olabilmişlerdir.
O yüzden Birlik
bir mayadır. Tek sağlıklı birlik, Allah’ın ipine sımsıkı sarılmaktır.