Almanya İzlenimleri-3
(Çevre, gözlem ve geri dönüşüm üzerine)
Evliye Çelebi’den bir miras olarak düşünüyorum,
gördüğümüz yerlerin bilgisini vermek kendi dilimizce bir aktarım olsa da okuyan
nice kişiye ilham olmak.
İlgimi çeken yerlerden Almanya Köln Katedrali
1248 yılında yapımına başlanıp 1880’de bitmiş. Bir ibadet yerinin heybeti,
çevresi beni çok etkiledi. Yine Ren nehri ve çevresi suyun azizliği hoşuma
gidenlerden.
Almanya yeşili yok ederek binayı
kurma çabasında olmamış hiç. Eski binaların restore edilerek kullanılıyor
olması da mekân ruhunu kaybettirmemişti. Düşünsenize 80 yaşınıza gelseniz de
çocukluğunuzdaki sokak hala aynı özelliğini koruyor.”
Taş yapıların daimî kalması, otantik
görünümleri, yüksek olmayan binalar yine gönlüme hoş gelenlerdendi.
İlgimi çeken bir başka durum da
sokak temizleyicilerinin olmamasıydı. Çöp kutuların yanlarına bırakılan
şişeleri toplayıp ücret almaları, beraberinde herkesin pet şişelerini evlerinde
biriktirip üzerlerinde yazan para miktarı kadar ücret almaları geri dönüşümüne
ve çevre temizliğine ciddi bir katkıydı. Çöpçülerin olmamasına rağmen
sokakların temiz olması bir sorumluluk örneğiydi. Bu çevre bilincini oluşturmak
için ne kadar gayret sarfettiğimizi bir öğretmen olarak buraya not düşebilirim.
Bir okulda hizmetlinin elinden
süpürgenin düşmemesi, sorumluluk bilinci noktasında nerelerde nasıl yanlışlar
yaptığımızı gösteriyor sanıyorum. Yazdıklarım aynı zamanda bir özeleştiri de…
Almanya; uçsuz bucaksız yeşil alanın
içinde dinlenme ve spor yapma imkanlarının sunulduğu bir ülke. Bireysel araçtan
çok bisiklet, tren, tramvay gibi toplu taşıma kültürü yaygınlaşmış. Ülkenin
gürültüden uzak sakin hali yine dikkatimi çeken unsurlardan.
Havası, sakinliği, bol yeşili bana sunulan güzel
yüzüydü. Mekanlara girerken yüz yüze geldiğimiz insanların, aynı dili konuşmamak
da selam vermesi yine hoşuma giden başka unsurlardan.
Şunu demeden de edemeyeceğim. Maddi
olarak temizliğe düzene geri dönüşüme önem veren bu insanlar israftan da çokça
kaçınıyorlar. Selam veriyorlar, var olsa bile tüketime dikkat ediyorlar. Bir Müslümanın
taşıması gereken özellikleri taşıyorlar aslında. Bunları düşünürken bizim
dinimiz tüketim çılgınlığını, çöp bidonlarının dolup taşan hallerini israfı
yasaklıyor. Buna rağmen çokça olumsuz örnekle karşılaşıyoruz.
Kişiler kendi ihtiyacı olmayan
eşyaları sokakta belirli yerlere bırakabiliyordu, ihtiyaç sahipleri gidip
oralardan alabiliyordu. Bu da çok hoştu.
Batı; batıl bir zihniyetle Müslümana
cephe alsa da bizim için çok da zor olmayan ama başaramadığımız Müslümanca nice
işi başarmış ve bu rutinle ülkenin temiz ve düzenli halini koruyorlardı.
Kuralların yediden yetmişe uygulandığı ortam ferahlık getiriyordu. Fiziki
şartların sunduğu bu rahatlık birçok eksiği de kapatıyordu. Resmi birimlerde
teknoloji yaygınlaşmamıştı mesela, bizim gibi lüks evleri yoktu. Bizim birbirimize
manevi bağlılığımız ilişkilerimizin bir kısmı bile yoktu. Fakat ‘’çevre ve
yeşile dair hususların örnek alınması, sıfır atık ve geri dönüşüm örnekliği
hususundaki kuralların birebir uygulanması muhteşem olurdu’’ diye düşünüyorum.
Manevi temizlik, taharet musluğu
kullanma, kardeşlik ruhu örnekliği de bizlerden onlara aktarılacak olsa onların
hayatında da nice şey değişir. Çok değerli Alman Müslümanlarla da tanıştım.
Rabbim güzellikleri taşıyanlara hidayet versin.
Doğa emaneti, insan emaneti ile
birleşince güzel. Biz bu ikisini dengeleme gayretini elden bırakmayalım.
İnsansız doğa kendini devam ettirir de doğasız insan kıvranarak yaşamaya
mahkumdur vesselam…