Allah'tan istemek
İnsan aciz bir varlıktır. Onu güçlü kılan şey güçlü olanla yaptığı işbirliğidir. Allah kendisinden istenmesinden hoşlanır. Hatta kim Allah'tan istemezse Allah ona gazap eder. Allah'tan başka kimseye boyun bükmemek, her şeyden önce insana belli bir kimlik kazandırır. Hayatın her anında, namazın her rekatında "Sadece sana kulluk eder ve sadece senden yardım isteriz" duası mümin kimliğinin inşasıdır. Bu talep ve kararlılık müminin başını her zaman dik tutar. Çünkü Allah'a eğilen kişi başka kimseye eğilmez. Bu vakarlı müminin kimliğidir. "O, rüku00fb olmasa, dünyada eğilmez başlar" derken şair, bu kimliği ortaya koymaktadır. Bu bizimle Allah arasındaki ilişkiyi düzenliyor. Her talep yüce yaratandan istenmelidir.
Allah'tan basit şeylerin istenmemesi, Allah'ın şanına layık büyüklükte taleplerde bulunulması gerekir. İnsan yapması gereken gayreti gösterdikten sonra neticeyi kuldan değil, Allah'tan beklemesi doğru olanıdır. Aynı zamanda ibadet te sayılan Allah'tan istemek, yani dua hali insanın Allah'a en yakın olduğu haldir. Çünkü dua ibadetin özü, Allah'ın en çok sevdiği ibadettir. "Bana dua edin duanızı kabul edeyim." "İsteyen yok mu, vereyim! Af dileyen yok mu, mağfiret edeyim!" derken yüce Mevla'mız kulunun kula muhtaç olmasını değil sadece kendinden istemesini emretmektedir. Dua eden insanın ya duası derhal kabul edilir, ya kendisi için ahirette biriktirilir veyahut da günahlarına kefaret olur. Her halükarda duası karşılıksız bırakılmaz. Eğer sen Allah'tan başkasından istersen O'da seni onun eline bırakır, kenara çekilir ve seni o kul ile baş başa bırakır. Bu insanlarla dayanışma içinde olmayın demek değildir. Komşu komşunun külüne muhtaçtır. İhtiyaçlarını kullardan karşılar ama kaynağın Allah olduğunu bilir. Çünkü O istemezse alemde yaprak kımıldamaz.
Allah sana zarar vermek isterse kendisinden başka kimse onun durduramaz ve Allah sana bir iyilik yapmak isterse tüm cihan buna engel olamaz. Allah'ın insanlar için açacağı rahmet kapısını kimse kapatamaz. O'nun kapattığını da kimse açamaz. Bunu bilmek insanı rahatlatır. Çünkü başa gelen her şeyin takdir-i ilahi olduğunu bilir. Bu inançta olan kişi kimseye eğilmez, kimseye boyun eğmez ve dik duran bir kişiliğe sahip olur. Gerek yeryüzünde meydana gelen her olay ve gerek insanların başına gelen her musibet, mutlaka daha önceden yazılmıştır. "La havle ve la kuvvete illa billah" cümlesinde anlatıldığı gibi, tahvil ve değiştirme gücü sadece Allah'a aittir. İnsan, başına gelen olayların Allah'ın ezeldeki takdiri olduğuna inanmalı ve o takdire rıza göstermelidir. Bela ve zarara maruz kalsa bile, Allah'ın takdirine razı olmaya çalışmalıdır. Çünkü Allah'ın izni olmadan hiçbir musibet gelmez, Kim Allah'a inanırsa,, Allah onun kalbini doğruya götürür ve o hal içerisinde olan kişi manen rahatlar. İnsan bilir ki mükafatın büyüklüğü, belanın büyüklüğü ile doğru orantılıdır. Kim Allah'ın takdirine rıza göstermezse Allah'ta ondan razı olmaz. Şayet mümine bir hayır gelirse, şükreder, bu ona hayır getirir. Eğer bir kötülük görürse sabreder, bu da ona hayır getirir. Ancak sabredenlerin mükafatları Allah tarafından hesapsız bir şekilde verilir. Ezelde yazılanlarla karşılaşacaksak ve o yazılanları değiştiremeyeceksek Allah'tan başkasına niye boyun eğelim.
Ümitlerin bittiği bir anda Allah rahmetini gönderir. Korku, açlık, mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme ile imtihan olunan kul bu hale şükrederse, başına bir musibet geldiğinde sabrederse rahmet ve hidayetle ödüllendirilir. Her zorluğun arkasından iki kolaylığın geldiğine inanır ve bir zorluk iki kolaylığı yenemez. Kim Allah'a güvenirse Allah ona mutlaka bir çıkış yolu yaratır. Onu ummadığı yerden rızıklandırır. Allah'a tevekkül edene Allah yeter.
Allah kulunu ümitsizlik ve çaresizlik içinde bırakmaz. Bir imtihana tabi tutar, imtihan eder ve çelik bir irade ile yeniden ayağa kalkmasını sağlar. Çaresiz kaldığında samimi bir kalp ile Allah'a yönelince Allah ona bir çıkış yolu gösterir. Bu ilahi bir vaattir. Parmağına bir diken batmasını bile sevap hanesine iyilik olarak yazan bir anlayışın insanı yücelteceği yer Yaratanın yanıdır. Bu anlayışla inşa edilen müminin kimliği sarsılmaz bir mahiyette olur.
Bir mümin bütün maddi güçlerden tecrit edilmiş veya sıkıntılara maruz kalabilir. Mümin oldukça en güçlü olduğu inancı onu bırakmaz. "Eğer inanıyorsanız en güçlü sizsiniz." İlahi buyruğundan güç alır ve gücünü korur. Çünkü en güçlüye inanan en güçlü olur. En güçlüden isteyen hiçbir zaman mağdur olmaz.