Allah’ın Hatırı ve Allah’ın Hatırlanması
Resullah (sav) bir gün ashabı ile birlikte otururken şöyle buyurmuştur:
- Size en hayırlınızı bildireyim mi? diye sordu.
- Evet, bildir ey Allah’ın Resulü, dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber:
- Sizin en hayırlınız, gördükleri zaman Allah’ın hatırlandığı kimselerdir. (İbni Mace)
Oldukça kısa, özlü ve vurgulu bir cümle…
Hayırlı müminin tanımı ancak bu kadar net ve çarpıcı olabilirdi…
Soru şu: Allah’ın kulları Allah’ın hatırlanmasına vesile olabiliyorlar mı?
Bugün varlığı Allah’a çağrışım yapacak Müslüman lazım…
Duruşu Allah’a işaret edecek şahsiyetlere muhtacız…
Müslümanlığını reklamla, propagandayla, etkin tanıtım yöntemleriyle kendini pazarlayanlardan bahsetmiyoruz…
Kimlik, kişilik ve kulluk kalitesiyle kalpleri Allah’a yönlendirebilenlerden bahsediyoruz…
O Rahman’ın kulları ki, işin reklam, rekabet, riya, rant, reyting, ritüel ve retoriğini aşmış rıza-i Bari’ye odaklanmış yüce Rabbanilik yolunda hedefe emin adımlarla yürüyebilenlerdir…
Allah’ın ruhu ile ruhlandıkları için artık onlar referans şahsiyetlerdir…
Belki onları çokça konuşurken görmezsiniz… Vakur bir suskunluk ve sekinet üzerlerindedir…
Onlar sussa da; ahlakları, adaletleri, erdemleri, iffetleri, iyilik ve insanlıkları konuşur… Mertlik, dürüstlük ve cömertlikleriyle merkezi kişilikler olarak bilinirler…
Özlenen, beklenen ve arananlardır… Adeta yeryüzünün yüreği, vicdanı, umudu ve ufku durumundadırlar…
İlgi odağı, güven menbaı, huzur adası görevi görürler…
Kamuoyunda Müslümanın imaj ve itibarını, saygınlık ve ağırlığını taşıyabilecek olanlar bunlardır…
Algı operasyonları, çarpıtma ve karartma hamleleri bile onları itibarsızlaştıramaz; çünkü çekim güçleri oldukça yüksektir.
Çünkü onlar ‘’Allah’ın boyası ile boyanmışlardır.’’ Allah’ın boyası artık o müminlerin kimliği olmuştur… Sahici ve asli bir kimlik… Renkleri bellidir… Renkten renge girmezler… Arazinin rengine uymazlar… Renksizleşmezler…
Boya nasıl uzaktan seçiliyorsa, bir Müslümanın üzerindeki İslami yaşamın izleri ve etkileri hemen seçilir…
Görünümleri bile gönüllere güven verir… Kalplere ferahlık gelir…
Ruhunun güzelliği yüzüne yansır… Böylesi bir yüze bakmak insana huzur verir…
Zaten ‘’Onların nişanları yüzlerindeki secde izi’’ değil midir?
Secde ahlakını kuşanmışlardır… Çünkü secdesi çok olanın siması aydınlık olur…
Yüzlerinde haya perdesi hiç eksik olmaz…
‘’Bilmeyen kimseler, iffetlerinden dolayı onları zengin zanneder. Sen onları simalarından tanırsın. Çünkü onlar yüzsüzlük ederek istemezler.’’ (Bakara, 273) diyor Kur’an…
Evet, tüm mesele modern zamanlarda ‘’görüldüğü zaman Allah’ı hatırlatan Müslüman olmak…’’
Peki, gerçekten biz Allah’ı hatırlatan Müslümanlar mıyız?
Siyasetimiz, sanatımız, sanalımız, sporumuz, siretimiz, suretimiz, sokağımız, söylemimiz, samimiyet ve sadakatimizle sahne aldığımızda Allah’ı hatırlatanlardan mıyız?
Bize bakanlar bizde İslam’ı görebilecek mi?
Bizi görenler bizden yüz çevirip yol değiştiriyorlarsa İslam’ı temsil ve tebliğ nerede kaldı?
Bu durumda, görüldüklerinde Allah’ın hatırlandığı hayırlı kullardan olabilmek için ne yapmalıyız?
El cevap: Efendimiz (sav) buyuruyor:
- ‘’Allah’a, O’nu görüyormuşsun, sen O’nu görmesen de O seni görüyormuşçasına kulluk etmendir.’’(Buhari-Müslim)
Yani ihsan kıvamında bir kulluk…
İşte marifet budur… Keramet budur… Gerçek kulluk budur… İslami davetin manası ve mayası da budur… Allah’ın hatırını bilenler, Allah’ı hatırlatmayı da başarırlar…