Allah'ın evi
Kalbimiz Allah’ın evidir. Kalbimizi neyle doldurursak Allah’a onunla gideriz. Kalbimize ne doldurduğumuz sorgulanmalı. Kalbimiz neyle hemhal, neyle aşina bu çok önemli bir konu. Maddeyle dolmuş taşmış kalbimize eylediğimiz fenalığa şaşarım. Kalbimize düşman olmuşuz. Mana ve gaye mekânı olan kalbi nasıl gaflete sürüklemiş, kalbimizi kendimize düşman eylemişiz. Kalbimizi sefalete sürükleyerek felakete götürmüşüz.
Allah’ın evini ne hâle çevirdiğimizi, bu güzelliği neye dönüştürdüğümüzü gördünüz mü. Kalpteki noksansız güzelliğe gafiliz, kalpten gönle doğru evrilen bu tarifsiz yolculuğu zevale uğratmanın amelindeyiz. Üç kuruşluk heveslere, kalp denen mabedi mağlup ettirmişiz. Kalbimiz ferasetini yitirdiğinden beri gönlümüz şifaya ulaşamaz olmuş. Cilalamayı unuttuğumuz kalbin estetiğini gönle yansıtmaz olmuşuz. Kendini dağıtan, kendini kurutan bir kalbin gönle çiçekler toplatmasını bekleyemeyiz. Kalbimizi muhafaza edemediğimiz için gönlümüzü koruyamıyoruz. Kalp evini sağlam bina edemediğimiz için gönül mabedini ihya edemiyoruz. Gönlünün tamiriyle uğraşmayan, Allah’ın evinin tarifine ulaşamaz. Kalbini kıskanmayan gönlünü ucuza satar. Allah’ın evine ucuzluk yaraşmaz, çünkü yakışmaz Allah’ın evine paha biçmek. Kıymeti var kalp denen dergâhın. Gönlünün meylini maddeye tamah eden bir kalbin hâli ne acıklıdır. Şeytanın oyunudur, hilesidir, vesvesesidir gönle dünyayı güzelleştirmek. Bu ne yaman bir tuzaktır. Bu ne fena bir batıktır. Nefse prim veren bir kalbin çaresizliği bu son asırda ne de âşikar. Kalp evine yatırım yapmayan bir asra vaveyla. İnsan güvenmeyecek, kendine ve başka hiçbir şeye ve başka hiç kimseye güvenmeyecek, gayri kalp evine sığınıp orda aziz bir muhabbetle hemhâl olmaktan gayrı hiçbir şeye güvenmeyeceksin. Muhabbetin derununda filizlenen aşk hikmetinin gücünden gayrı hiçbir şeye güvenmeyeceksin.
İşte bu yüzden ve başka yüzlerden kalbimizi örtmeliyiz, gönlümüzde nüveler örmeliyiz. Kalbimize güzellikler örtmeliyiz, aşkla örmeliyiz.
A dost, dünyasız, dünyalıksız olmaz; amma dünya baki değil ki, şöhret şerbeti ve şehvet şarabına karşı kalbini örten bir gönlün zırhı Allah’ın evidir işte. Hz. Peygamberin hem yetim hem öksüz hem fakir oluşu ve dünyada bir insan evladının aklına gelebilecek tüm sıkıntılara muhatap olması neydendir, şundandır: Hz. Allah: ‘‘Benden başka hiç kimseden başka bir şey ümit etmesin diye bütün sevgileri kalbinden söküp aldım.’’
İşte budur dava, budur mana, hakikat budur, budur hikmet. Hikmet o ki: kalbi Allah’la örtersek, kalbi onunla inşa edip, onunla ihya edersek, Muhammed Mustafa’nın sonsuzluk yolunda erdiği mükâfatlara bizim de kavuşmamız olasıdır. Mevzuu mükâfat mı, pekâlâ değil, konu aşktır. Kalple gönül arasındaki ihtilafları bitirip, beden denen emanetin içinde Allah’ın evi mahfuz olduğunu bilmek. Allah’ın evi aşktır. Mana pelerini kalbine örten bir gönül yolculuğunda aşka ermek. Aşk Allah’ın evidir.
Aşk tabibi, aşk tabibim…