Allah'ı unutmak büyük felakettir
Bismillêhirrahmênirrahîm
Kalp huzurumuzu ve ebedi mutluluğumuzu fiili
olarak kendisine yönelişimize bağlayan yüce Allah'ımıza hamd ederim. Allah'a
yönelişin en sıcak örneklerini bizlere sunan aziz Peygamberimiz, biricik hayat
önderimiz Hz. Muhammed'e salât ve selam ederim.
Güzel kardeşlerim… Bu haftaki Cuma sohbetimizde
“En Büyük Felaket Allah'ı Unutanlar Gibi Olmaktır” konusunu
inceleyeceğiz.
Şanı Yüce Allah bütün varlıkların ve bizim
halikımızdır. O, varlığını kendi zatından alan Rabdir. O, bilendir, işitendir,
görendir, mâziyi, hâli, istikbâli kuşatandır. Ezelî ve ebedî olandır.
İstediğini, dilediği an, arzu ettiği biçimde halk etmeye gücü yetendir.
Özetlersek, Rabbimiz bütün yüceliklerle vasıflı tüm eksikliklerden de berî olan
Rahmân ve Rahîm’dir.
Varlığımıza kodlanmıştır
Sevgili kardeşlerim! Allah-ü Zülcelal yüce
zatına iman ve yöneliş yeteneğini bizim varlığımıza kodlamıştır. Her bir
varlığı; yarattığı her bir nesneyi kendi varlığının âyeti kılmıştır. Bir diğer
anlatımla, her bir varlık O'na, O'nun bilgisi, kudreti ve rahmetine bir
işarettir, delildir, belgedir.
Zaman zaman Kur'an yönteminin dışına çıkıyoruz.
Oysaki kullarını en iyi bilen, onlar üzerinde etkili olacak yöntemi en iyi
bilen O'dur. Dolayısıyla O'nun verdiği örnekleri ön plâna çıkarmak
ihtiyacındayız. Kur'ân-ı Kerîm'in dünyasında bir gezintiye çıktığımızda, her
bir varlığın bize nasıl bir âyet yani bir işaret, bir delil, bir belge olarak
sunulduğunu görebiliyoruz.
Gökler ve yer; gece ile gündüz; insanlar-
hayvanlar ve diğer canlılar; rüzgârlar – bulutlar ve yağmurlar; dağlar, ovalar
ve denizler; güneş, ay ve yıldızlar, hülasa zerreciklerden galaksilere kadar
her varlık Kur'an dilinde bir âyettir. Yaratan'ımıza işarettir, delildir,
belgedir. Kur'an'ın hüküm, emir ve yasak içeren âyetleri bizi Hakk'a yönelttiği
ve gerçeklerle kucaklaştırdığı gibi, aynen öyle yaratılan âyetleri de tefekkür
edebilen insanları Hakk'a yöneltebilmektedir. Bunun içindir ki Kur'an, tekrar
tekrar bizi bu yaratılan âyetlere yönlendirerek düşündürmektedir.
Rabbimiz; Kendi yaratılışınıza,güneşe,
aya, geceye ve gündüze bakın, hayvanlara, bitkilere ve yiyeceklere nazar
edin, buyurur ve böylece onların her
birinin bir âyet olduğu gerçeğine dikkatlerimiz çekilir.
Sevgili kardeşlerim; gerçeği ifadelendirmek
gerekirse Rabbimiz canlı veya cansız her bir varlıktan kendi zatına yol
bulmamızı istemektedir. Bereketlenmek için yalnızca Bakara sûresinin 164.
âyetini müsaadenizle meal olarak arz edeyim. Bakınız bu ayette Rabbimiz ne
buyuruyor:
“Kuşkusuz
göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbirini takip edişinde,
insanlara faydalı yüklerle denizlerde seyreden gemilerde, Allah'ın gökten
indirerek onunla ölü toprağa can verdiği ve her çeşit canlının çoğalmasını
sağladığı yağmurlarda, rüzgârların yönlerinin değişmesinde gökle yer arasında kendileri
için tayin edilmiş belirli güzergâhlarda akan bulutlarda, bütün bunlarda
düşünüp akıllarını kullananlar için âyetler vardır.
Rabbimizi Zâtı İle
Kavrayamayız
Bir diğer anlatımla Yaradan'ın varlığına
birliğine, rahmetine, kudretine delalet eden âyetler yani belgeler / işaretler
/ deliller vardır. Biz Rabbimizi zâtı ile kavrayamayız. Rûhumuzun
derinliklerinde duyarız ama O'na ulaşmanın ana yolu yaratılmışlardan hareket
etmektir.
Bu yaratılan varlık kendimiz olabiliriz. Aynanın
karşısına geçiniz ve sorunuz: Ben kimim, nereden geldim, nereye gideceğim,
hayat nedir, ölüm nedir, ölüm ötesi nasıldır? Sormaya şöylece de devam
edebiliriz.
Isıtan ve ışığını saçan bu güneş nedir? Bu
dağlar nasıl dikildi? Denizler ve onlardaki deki sayılamayacak türden canlılar
nasıl oluştu? Evdeki çocuğunuz, torununuz, bakabildiğiniz, görebildiğiniz her
bir varlık bizi Yaradan'a götürebilir.
Gereğince Düşünmemek
Ne var ki sevgili kardeşlerim; sizler de benim
gibi -Allah bilir- bir tür gaflet içindesinizdir. Bazen kendi kendime sorarım.
Namaz kılıyorum, oruç tutuyorum, belli bir süreden beri zekât veriyorum.
Adaletten sapmadım, zulme eğilim göstermedim, zina yapmadım ve benzerleri.
Bunlar doğru ama inanın aziz kardeşlerim; gereğince düşünemedim, gereğince
tefekkür edemedim, bunun acısını rûhumda duyuyorum.
Düşünebilen insan olarak sofraya oturduğunda her
bir yediğin yiyecek , örneğin bir dilim peynir seni süte götürür, ineğe
götürür. Oradan da Yaradan'a yükselmeniz mümkündür. Bir dilim domates sizi
toprağa götürür, toprak güneşe götürür, güneş de Rabbinize ulaştırır, ama derin
bir gaflet içindeyiz. Bu gaflete düşmememiz için Rabbimiz bizi Yusuf sûresinin
105. ayetinde şöyle uyarıyor:
“Göklerde ve yerde nice
âyetler; işaretler, belgeler, deliller var. İnsanlar o âyetlerin önünden
geçiverirler, fakat (bilerek veya bilmeyerek)
onlar üzerinde düşünmeksizin yüz çevirirler.”
Aslında her bir oluş bir mucizedir. İnsanoğlu
eşim hamile kaldı, gelinim gebe, inşallah nur topu gibi bir çocuğumuz doğacak,
der. Doğal beklentimiz bu. Fakat bir çocuğun sağlıklı doğması mucize üstü
mucizedir. Tabîi şartlarda bir kadının hamile kalması mümkün değildir.
Milyonlarca spermin, özellikler taşıyan yalnızca bir tanesi, belli bir süre
içerisinde dölleme yapacak. Bilim adamlarının ifadesine göre; matematik olarak
bu mümkün değil. Hadi hamile kaldı. Ana rahminde döllenen hücre doğum
gerçekleşinceye kadar üç milyar defa büyüyor. Döllenen ilk hücreden çoğalan
aynı türden hücrelerin bir kısmı gözü, bir kısmı akciğeri, bir kısmı karaciğeri
bir kısmı da kulağı oluşturuyor. Öyle bir ahenk, öyle bir nizam var ki
anlatılabilir değil. Yaratılışı Allah’ın kudretine ilmine ve planlamasına bağlamaktan
ve Allah, Allah, Allah, demekten başka akıllı insan için yol yok.
Rabbimiz Bizimle Beraberdir
Rabbimiz bütün varlıkların halikıdır ve O
genelde bütün yarattıklarıyla ve özelde bizimle beraberdir.
Hadid suresinde; “Nerede olursanız olun,
Rabbiniz sizinle beraberdir. Allah sizin yaptıklarınızı görmektedir,” buyrulur.Mülk sûresinde “Yaratan Allah, yarattıklarını bilmez m? “ diye
sorulur. Kaf suresinde ise Rabbimiz “…Biz
insana şah damarından/ kendisinden daha yakınız…” açıklaması yapılır.
Aziz Kardeşlerim! Sıkıntılı olduğum, elemli
olduğum dönemlerde imdadıma yetişen âyetler var. Asında yaratılan ve indirilen
her âyet gönül tellerine dokunur. Her bir âyet öyle de, ama sizin o anki rûh
dünyanıza uygun olan âyetlerle karşılaştığınız zaman daha bir vecde
geliyorsunuz.
Daha bir etkilendiğim âyetlerdn biri Nur
suresinin 64. âyetidir. Bunaldığınız zaman bu ayeti siz de hatırlayabilirsiniz
sevgili kardeşlerim. Şöyle buyrulur:
“ Çok iyi bilmelisiniz ki göklerin ve yerin
içindeki bütün bu varlıklar Allah’ındır. O sizin içinde bulunduğunuz durumu;
inanç, yaşam , mutluluk ve ıstırap halini çok iyi bilir…”
İnsan yalnızlaşıyor. Bazen eşi ve çocukları
arasında bile öksüzleştiğini hissedebiliyor.
Ama Allah var, gam yok. Rabbimiz bize bizden
yakın, bizimle beraber. Yaratanımız bizim halimizi bilir. Biz de aklî
yöntemlerle onu bilmeye, gönüllerimizle sevmeye, dilimizle sözlü olarak
zikretmeye, emirleri ve yasaklarına uyarak da fiilen anmaya muhtacız ve
vazifeliyiz.
Allah’ı Unutmak Felaketi
Bütün varlıklar Her bir varlık ona
yönlendirirken, Yaratan'ı unutmak, Yaratan yokmuş, O'nun yasaları yokmuş gibi
bir hayat sürmeye kalkışmak felaketlerin en büyüğü değil de nedir ki? Allah'a
inanmak yetmez aziz kardeşlerim; O'nu emirleri ve yasaklarıyla kabullenmek
gerekir.
Yaratan'ın varlığı ve yüceliği her bir varlığa kodlanmıştır.
Siz Kur'an'ın indirildiği câhiliye toplumunda Allah inancı olmadığını mı
sanıyorsunuz? Bakın bir örnek verelim, Ankebût sûresi ayet 61 de şöyle
buyruluyor:
“Onlara, gökleri ve yeri kim yarattı, güneşe
ve aya kim boyun eğdirdi, diyerek sorsan
Allah'tır diyecekler. Peki, nasıl oluyor da haktan sapıyor ve
saptırılıyorsunuz?”
Nasıl oluyor da Allah ve yasaları yokmuş gibi yaşayabiliyorsunuz?
Allah'ı unutup O'ndan uzaklaşma , akıl tutulması, gönül kararması değil de
nedir?
Sevgili kardeşlerim; sözün özü, yaratılan
âyetler olan her bir varlık ile Kur'ân'ın bize yön veren âyetleri birliktelik
içinde bizi Rabbimize yöneltir. Rabbimizi unutmamaya yönlendirir. Rabbimiz tam
bu konuda bizi Haşr suresinin 18 ile 19. âyetleriyle şöylece uyarmaktadır:
“Ey iman edenler! Rabbiniz olan Allah'ın
emirleri ve yasaklarına aykırılıktan korunun. Her bir nefis ölümle başlayacak
ahiret hayatı için hangi amelleri hazırladı, ona bir baksın. Sakın ha
Yaradan'ın emirleri ve yasaklarına aykırı gitmeye kalkmayın. Allah bütün
yaptıklarınızdan haberdardır. Sakın ha Allah'ı unutanlar gibi olmayın. Eğer
Allah'ı unutanlardan olursanız, Allah da size kendinizi unutturur. Allah’ı
unutanlar doğru yoldan sapanların ta kendileridir.”
19. âyeti biraz açalım: Allah'ı unutanlar gibi olmayın ki Allah da
size nefislerinizi unutturmasın.
Yeryüzünde Allah'ı ve O'nun emirleri ve yasakların unutmadan daha büyük
bir zulüm tasavvuru mümkün müdür?
Bakınız Rabbimiz Kehf suresinin 57. âyetinde ne
buyuruyor:
“Rabbinin yarattığı ve indirdiği
âyetleri ile Hakk'a yönlendirildikleri halde öğüt almayıp bu âyetlerden sapan
ve yaptığı amellerden sorgulanacağı gerçeğini unutandan daha zalim kim
vardır…?”
Hangi cüretle Yaradan'dan kopuk yaşanabilir.
Yaratan'ın dünyasındayız. Yaradan'ın var ettiği nimetler içindeyiz. Her an Onun
rahmeti ve kudreti altındayız. Hayat O'nun, ölüm O'nun, ölüm ötesi O'nun,
Mahşer O'nun, Cennet O'nun, Cehennem O'nun. Senin kendi zatından alabildiğin
bir varlığın mı var? Sen yaratılansın. Yaratandan nasıl bağımsız olabilirsin?
Sevgili kardeşlerim; Allah'ı unutmak demek
Allah'a emirleri ve yasaklarıyla birlikte inanmamaktır. Yaradan'ın insanlığa
yönelik son ilahi mesajların bütünü olan Kur'an'a inanmadığın sürece Yaradan'a
imanın -İslami sistem içinde- bir önemi yoktur. Neden biliyor musunuz?
Yaratan'a iman varlığımıza kodlanmıştır. Akıllı olan bir insan yaratıcı olmadan
varlık tasavvuru yapamaz. Aslında yeryüzünde inanmayan kişi yoktur.
İnanmadığını söyleyen cüretkârlar vardır. Hiç unutmuyorum, ünlü bir
tiyatrocumuza bir tv programında "Sen Allah'a inanmıyor musun?" diye
sordular, ürperdi. “Ben elbette, yaratıcı evrensel bir güce inanıyorum,"
dedi. Allah diyemezsin ama evrensel yaratıcı bir güç demek zorundasın, demezsen
varlığını izah edemezsin, yeryüzünü izah edemezsin. Güneşi, ayı, yıldızları,
galaksileri izah edemezsin, yaşamı izah edemezsin.
Emirlerini çiğnemek, yasaklarından kaçınmamak
Allah'ı unutmaktır. O'nu gereğince, her vesileyle anmamak da bir tür
unutmaktır.
Yaratanı Unutmanın Neticeleri
Sevgili kardeşlerim; Allah’ı unutmanın iki
sonucu vardır. Sen unutursan:
a.
Yaradan da sana öz
varlığını unutturur.
b.
Bir de uğratılacağın azap
içinde unutulursun ki bu felaketlerin en büyüğüdür. Rabbimiz; "Beni
unutanları ben de uğratılacakları azabın içinde unutacağım, "
buyuruyor.
Ümitlerin söndürülmesi ,
felaketlerin en büyüğüdür. Çünkü insan YaraTan'ı unutmakla bir suç işlemiyor.
Evrende var olan varlıkların sayısınca cinayet işliyor demektir. Çünkü her bir
varlık bir belge. Kendi nefsin sana unutturulursa anlamsız yaşar ve amaçsız
mücadele verirsin. Sana verilen aklı işletemezsin. Mesela kendi nefsinin
yaratılışını unutup ahiret gerçeğini inkâra yeltenirsin.
Hatırlayın, Yasin sûresindeki inkârcı prototipini.
Şöyle buyruluyor:
"İnkârcı insan bize örnek verir ama
yaradılışını unutur. Bu çürüyüp toprağa karışan kemikleri kim diriltecek."
der. Ey Peygamber de ki; ilk defa kim yarattıysa o diriltecek."
Evet Yaratanı unutursan, sana nefsin unutturulur, yaratılışını
düşünemez olursun. Sana nefsin unutturulursa ahiret gerçeğini büsbütün dışlarsın. Ben kimim, nereden geldim, nereye
gideceğim türünden soruları vicdanına yöneltemezsin. Bağımsız yaşamaya
kalkarsın, amaçsız hayat sürersin.
Allah’ı Unutursan Nefsin
Unutturulur
Allah’ı unutmanın bedeli olan öz canını unutur
olmanın Kur'an'da verilen bir örneği de Allah'ın men edilmesini istediği Münker
işleri emreder konuma düşmektir. Münker; İslâm dininin, olgun aklın, bilimsel
verilerin reddettiği işlerdir. Biz bunlardan men etmekle yükümlüyüz. Ama
unuttuğun için sana nefsin unutturulursa Yaradan'ın men edilmesini
istediklerini emretmeye kalkarsın. Faizi savunursun, içkiyi savunursun, zinayı
savunursun, eşcinselliği savunursun, kapitalizmi savunarak sosyal adaletsizliğe
meyledersin ama bunları Marûf diye yaparsın. Tevbe sûresinin 67. Âyeti
şöyledir:
“Yürekten inanmamış erkekler ve kadınlar
birbirin benzeridir.Onlara Münker. Onlar kötülüğü emreder, iyilikten alıkor ve
cimrilik ederler. Onlar Allah’ı unuttular. Allah da onları unuttu! Çünkü
münafıklar fâsıkların kendileridir.” (Tevbe Sûresi/67 )
Her Organın İşlevi
Farklıdır
Bana şöyle soruldu: Hocam eşcinsellerin
haklarını savunmak için onların aktivitelerine katılmak caiz midir? Eşcinsellik
bir hak değil ki. Eşcinsellik fıtrattan/yaratılış düzeninden sapmadır. Allah
her bir organı bir amaç için yaratmıştır. Ağzın görevi farklı, üreme organının
görevi farklı, sindirim organlarının görevi farklıdır. Allah'ın koyduğu fıtrat
düzenini bozmaya kalkmanın hakkı olmaz, bu hakkın savunması da olmaz. Bu bir
hastalıktır, tedavi edilmesi gerekir.
Allah’ı unutursan Münker işleri savunduğun gibi
Allah'ın yapılmasını emrettiği Marûf’un da karşısına çıkarsın. Marûf; iyi olan,
güzel olan, doğru olan, İslâm'ın, olgun aklın ve bilimsel verilerin onayladığı
işlerdir. Marûf işleri men etmeye kalkarsın. (BAK:Tevbe
İşte savunduğumuz hukukî sistem… İslâm’a göre
münker olan marûf diye savunuluyor, sonra da neden kadına bu kadar şiddet
uygulanıyor, neden bu kadar cinayetler işleniyor, deniyor? Suça denk bir ceza
oluşturulamazsa yani caydırıcı bir ceza sistemi kurulamazsa , sonuç böyle olur.
Bir Kur’ân hakikati olarak “Allah'ı unutursan
sana nefsin unutturulur” derken sadece belli zümreleri değil nefsimizi de hedef
alıyoruz. Örneğin başkalarına öğüt verir, Hakk'a çağırırsın ama kendi nefsini
unutursun. Kendi nefsini ateşe atarsın. Allah İsrailoğullarını yererken, Bakara
sûresinin 44. ayetinde şöyle buyurur:
“Siz nefislerinizi unutuyor da insanlara mı
öğüt veriyorsunuz?”
Şimdi
seküler dünyanın ahlâkiyatçıları böyle. Yaşamları kapkaranlık. Söylenenler
yaşananlar değil, yaşananlar söylenenler değil.
Azapta Unutulmak
Sevgili kardeşlerim; Allah'ı unutmanın bir diğer
sonucu da uğratılacağın azap içinde unutulmaktır
Rabbimizin rahmetini en ziyade ümit etmeye
muhtaç olduğumuz bir dönemde azap içinde unutulmak azapların en büyüğü değil de
nedir?
Allah’ı unutursak unutulacağımız bize
Kur’ânımızda açıklanıyor. Adil olan Mevlâmız şöyle buyurur:
“Allah’ı unutanlar gibi olmayın. O’nu unutursanız O da size
nefislerinizi unutturur. Unutanlar fâsıkların/kulluk çizgisini aşanların ta
kendileridir.” (Haşr 59/19)
“ Sorgulama Günü’nde Allah’ı unutanlara şöyle
denilir: Allah’ın huzurunda sorgulanacağınız bu günü unuttuğunuz gibi biz de
sizi unutacağız . Kalacağınız yer ateştir. Hiç bir yardımcınız da
olmayacaktır.” (Câsiye 45/34. Ayrıca bak. Secde 32/14)
Allah’ı
Unutmamak İçin Allah’tan Yardım İstemek
Sevgili kardeşlerim; kasıtlı unutmalarımızdan
sorumluyuz. Rabbimizi ve koyduğu yasaları unutmamak; İslami çizgiyi unutmamak
için, Rabbimizden yardım talep etmek ihtiyacındayız.
-Allah kendisinden razı olsun- Sahabi Muaz ibn-i
Cebel şöyle anlatıyor:
Hazreti Peygamber bir gün
bana 'Ben seni seviyorum ya Muaz' dedi. 'Ya Rasulallah ben de sizi seviyorum'
dedim. Bana şöyle öğüt verdi : 'Namazlarının ardından sakın ha şöyle dua etmeyi
unutma: Allah'ım, seni daima anıp unutmamak, verdiğin nimetlerden vererek sana
şükretmek, emirlerin ve yasaklarına uyarak sana güzelce ibadet edebilmem için
bana yardım et.'
Bitirirken…
Sevgili kardeşlerim;
sizlere Allah'ı unutmamamız, O'nunla beraberlik içinde yaşayabilmemiz için ana
vesile olan namazı bir daha hatırlatıyor ve sözlerimi Enfal suresinden
ayetlerle bitiriyorum:
“Gerçek müminler Allah
anıldığında kalpleri ürperenlerdir. Allah'ın Hakk'a yönlendirici ayetleri
onlara okunduğu zaman imanları pekişip artar. Onlar sebeplere yapışmakla
birlikte yalnızca Rableri olan Allah'a güvenirler. Ve onlar namazlarını yerli
yerinde, gereğince kılarlar ve verdiğimiz rızıklardan verirler. İşte onlar
hakiki müminlerdir. Onların Allah katında yüksek yüksek dereceleri, O'nun
bağışlaması ve bitmez-tükenmez nimetleri vardır.”
Hepinize hayırlar,
bereketler dolu bir ömür niyaz ediyorum aziz kardeşlerim.