Allah'ı bilmek
Her şeye muhtaç olan insan, varlığı zorunlu, yokluğunun düşünülemeyeceği, başka bir varlığın desteğine muhtaç olmayan, isim ve sıfatlarıyla yetkinlik ifade eden, bütün övgülere layık bulunan yüce varlık olan Allah’ı bilmek ihtiyacı, mecburiyeti ve yeteneğiyle yaratılmıştır. Bu tevhittir ve İslam dininin en önemli özelliğidir.
Allah her şeyi bilen bir ilme, sonsuz güç ve kudrete, sınırsız bir iradeye sahip olmasıyla yaratıcı ve düzenleyicidir. Sayısız nimet, güç ve yetenekle donatılmış insanın yaratılışındaki gaye ise önce Allah’ı bilmesi ve sadece Allah’a kulluk etmesidir. İnsan yeryüzünde halife olarak var edilmiş, ona Allah’ın emaneti yüklenmiştir.
Yeryüzünde halife olarak yaratılan insan, buluş yapabilme ve etrafını tanıyabilme yeteneğiyle donatılmıştır. Bu özellikleriyle diğer varlıklardan farklı ve üstündür. En güzel surette yaratılmış olması onun maddi ve manevi yönünden kaynaklanmaktadır. Yaratılmış her şeyde Allah’ı görme ve bulma yetisine sahiptir. Zıtlıklar uyumu içinde düzenlenmiş kâinatta Allah’ın işaretleri bulunmaktadır. Bu işaretleri görebilecek ve tanıyabilecek yetenekteki insanın yapması gereken şey de o güzellikleri yaratan varlığı bilmesidir. Bunun için ilahi bildirilere duyarlı ve açık olmak gerekir. Onun için kalbini ve bilincini açık ve diri tutan insan hem doğru yolu hem de Allah’ı hatırlatacak birçok işareti görme imkanına sahip olacaktır. İçtenlikle Allah’a yönelen, yalnız ona kulluk eden, yalnız ondan yardım isteyen ve Allah’a karşı sorumluluklarını yerine getiren kişiye de Allah hidayet nasip eder ve onu karanlık ve sapık yollardan korur.
Kusursuz bir fıtrata, güzel bir yaratılışa sahip, maddi ve manevi yönüyle birbirini tamamlayan ve bütünleyen, içinde yaşadığı dünyayı ve varlıkları tanıma, anlama ve anlamlandırma yeteneğine sahip insan bu özelliklerini iyiden yana kullandığında meleklerden üstün olma durumuna gelebilir. Aksi takdirde hem kendiyle hem de çevresiyle çatışma haline girer ve hayatını bir aldanmışlık içerisinde tamamlar. Fıtratına uygun bir hayat sürdüğünde Allah’ın merhametine, sapık bir yolu seçtiğinde de Allah’ın gazabına düçar kalır.
Allah’ın rahmeti sonsuz ve Rahman ismiyle bütün yaratılmışları kuşatmıştır. Yarattıklarını koruyup gözeten Allah onlara merhametiyle muamele eder. Rahmeti sınırsızdır ancak gazabı ise onu hak etmiş olanlaradır. Allah, inanan ve iyi işler yapanlara ardı arkası kesilmeyen bir ödül vaat ederken zalimlere ise sadece yaptıklarının karşılığını verecek olmasıyla da adildir. O’nun gazabı ve öfkesi, inkâr ve zulümde inat edenlere, ilahi kuralları tanımayanlara ve küfründe ısrar edenleredir. Allah’ın gazabı ahirette zalimlere, kafirler ve inkarcılara olacak olup bu da onları cehennem cezasına çarptırmakla olacaktır.
İşte asli görevi kendini yaratan ve yaşatan, öldürecek ve diriltecek olan Yüce Allah’ı tanımak, emirlerini yerine getirmek ve hayatını ona göre düzenlemek olan insanın ilahi irade ve rızayı gözeterek hayatını sürdürmesi onun başlı başına görevidir. Her işini ibadet bilinciyle yerine getirmesi ve hayatını ilahi nizama uygun düzenlemesi gerekir.
Müslümanın hayatının ayrılmaz bir parçası olan dua kulluğun bir parçasıdır. Allah’a yönelme ve onunla iletişim kurma şekli olan dua kişinin Allah’ı bilmesine bir vesiledir. Hatalarından pişman olup tövbe etmesi de onun ibadeti sayılır ve kişiyi Allah’a yaklaştırır. Doğal olarak iyilik kadar kötülüğe de eğilimi olan insanın zaman zaman ilahi sınırları aşması halinde o hallerinden pişmanlık duyup tövbe etmesi onu daha da Allah’a yaklaştıracaktır. Önemli olan o hallerinde ısrar etmemesidir.
İnsanı başka bir varlığa bağlayan üstün niteliklerinden biriside sevgidir. Ancak gerçek anlamda sevgiye layık olan yalnızca Yüce Allah’tır. İçinde olduğu durumu kabullenmek ve ona rıza göstermek ise kişinin manevi derecesini yücelten duygudur. Yalnız Allah’a güvenme ve dayanma, başa gelene sabır ve istenilene umut insanı insan yapan hasletlerinden başında gelir.
Hayat büyük bir sınavdır ve ancak Allah’ı bilen, O’nu tanıyan, O’na güvenen, O’na dayanan ve O’na kulluk edenler kimseler bu sınavdan başarılı çıkarlar.