Allah'a inanmıyorum ama Müslümanım!
Fransız ihtilali kalıntısı antik köşe yazarı, Sovyet en kazı gazetesindeki köşesinde şöyle yazıyor:
“İslam’ın sondin, Hz.Muhammed’in son peygamber,
Kuran’ın da son kutsal
kitap olduğuna inanmak bağnaz bir
duruştur. Ortadoğu’da daha sonra yeni bir din çıkmadıysa, buna engel olan
İslam’ın acımasız kılıcı olmuştur. Eleştiriyi “küfür” ve “sapıklık” sayan
ve ölümle cezalandıran onlarca ayetten sadece birini (Nisa Suresi, 89. ayet)
buraya aktaracağım:
“Arzu
ettiler ki kendilerinin küfre saptıkları gibi siz de sapasınız da beraber
olasınız. Bu sebeple, onlar Allah yolunda hicret edinceye kadar içlerinden dost
edinmeyin. Eğer bundan yüz çevirirlerse, onları yakalayın ve bulduğunuz yerde
öldürün.
Din, yoksulların ve
ezilenlerin tesellisidir.
Sadece bir dine
inanarak insana yaraşır bir hayat düzeyine erişmiş tek ulus yoktur.
Uygar toplumlarda
Tevrat ve İncil özgürce incelenmekte, vahiyle mi indiği yoksa insanların
kaleminden mi çıktığı özgürce tartışılmaktadır”.
Kur’an’ın vahiy
olduğunu “akıl sahipleri” daha ilk kelimesinde anlar, ama “akıl
sahipleri”…
Mevcut Tevrat ve
İnciller ’in insan kaleminden çıktığı tartışma konusu değildir ve bu dağdaki
çobanın bile malumudur.
Nisa 89 Suresi’ni bir
sonraki ayetlerden kopararak aklınca İslam’a gol atıyor, güya Kur’an’ın ayıbını
yakalıyor.
İnternetin olduğu bir
dünyada böyle basit hinlikler sadece yapanı gülünç duruma düşürüyor.
Garip ve tuhaf olan, sözde
eleştiride bulunup İslam’abelden aşağı ve yerden yere vuranların “en iyi
Müslüman”ın da kendileri olduğunu
iddia etmeleridir.
Meyhane zevzekliği ve loca boşboğazlıklarını düşünce ve fikir
diye topluma yutturmaya kalkıyorlar.
Türkiye’nin son iki
asırdaki en büyük sorunu sömürge aydınlarının toplumun azımsanmayacak belirli bir
yüzdesini aralıksız zehirliyor olmalarıdır.
Aziz Nesin, yaşarken “bana küfredenler, benim aleyhimde konuşanlar cenazeme
gelecekler ve beni öven sözlerle uğurlayacaklar. Buna katlanamam, onun
için cenaze töreni istemiyorum,Türkiye’de
mezarlıklar dinlere göre ayrılmışlardır, bense Müslümanların ‘yatacak yeri yok’
dediklerindenim” demiş cenaze namazı istememiş cenazesi de mezarlığa değil, kurduğu
vakfın bahçesine törensiz gömülmüştü.
Aziz Nesin kadar
tutarlı, net, cesur olamıyorlar.
Sorbon’lu ilim adamları, A. Benningsen
ve Lemercier C. Quelquejay’ın Sovyetler Birliğinde dinler, inançlar üzerine
araştırma yaparlar.
1917 Bolşevik devriminden sonra,
Komünistler, Sovyetlerde genel bir politika başlatır, dinlere savaş açarlar. Bu
genel politikadan Sovyet esiri Müslümanlar da nasibini alırlar.
Öyle ki; Sovyetler kurulduğunda tüm
Orta Asya’ da 26.279 (Buhara ve Hive hariç) cami bulunmaktayken 1955 de bu sayı
1312 ye, 1964 de ise 250 ye kadar düşer.
Sovyetler, halkın inançlarını yok
etmek için uyguladığı devlet politikalarının yanı sıra, halkı da bu uğurda
örgütler.
İşgal altındaki Müslüman ülkelerde, bu
sivil toplum kuruluşları, her ülkede “Militan
Allahsızlar Birliği”, “Militan Hüdâsızlar Birliği”, “Militan Dinsizler Birliği”
gibi değişik isimlerle faaliyet gösterirler.
“Militan Allahsızlar Birliği”ninüye
sayısı 1920’lerde birkaç yüz iken 1940’larda yüz binlere ulaştı.
Yoğun çalışmalar sonunda Sovyetler,
hedeflerine ulaşır, toplumu büyük oranda dinsizleştirirler.
Sovyet araştırmacı S. Dorjenov’un
kayıtlarına göre; Och üniversitesinden, “Allah’
a ve peygambere inanmayan Kırgız bir Profesör, Müslüman sayılmamaktan şikayetçidir.
Yine, Moskova “Asya Halkları
Enstitüsü”nden Tacik iki profesör ise Allahsız
oldukları halde “domuz eti yemedikleri” ve “Tacik” oldukları için “Müslüman olduklarını” iddia
etmişlerdir.
Tacik ve Kırgız profesörlerin
benzerleri Türkiye’de mebzul miktardadır.
Dinsizleştirilen Sovyet toplumları bizim
Pravda yazarının hayallerinin ve beklentilerinin aksine kalkınmış ve uygar bir
toplum olamamışlardır.
Halen de durumu kurtarmış değillerdir.
İnanmadıkları Allah’ın bahşettiği petrolleri
ve doğalgazları olmadığında sadece sıfırdırlar.
Sovyetler yıkılırken Sovyet halkları bir
avuç buğdaya muhtaçtılar. Günde 3 öğün yemek bulamıyor, açlık çekiyor, sadece
kahvaltı ile günlerini geçiriyorlardı.
Dinsiz Sovyetler yıkılıp sınırlar
açılınca karınlarını doyurmak için Türkiye’ye akın ettiler.
Sömürge aydınlarının tesellisi olan dinsizlik
“yoksul ve ezilmişlerin” karınlarını doyurmuyor.