"Allah, size haccetmeyi farz kıldı!.."
Hac; İslam’ın beş rüknünden biridir ve -imkânı olan- her müslümana farzdır. Âyet-i kerimelerde buyuruldu ki: “Yoluna gücü yetenlerin, Beyt’i (Kabe’yi) haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır.” (Âl-i İmran 97)
“Hac
ve umreyi, Allah için tam olarak yapın!” (Bakara 196)
Hadîs-i
şerîflerde de şöyle buyuruluyor: “İslâm (dini,) beş (esas)
üzerine kurulmuştur. Bunlar: Allah(ü Teâlâdan) başka ilâh bulunmadığına
ve (Hazret-i) Muhammed’in O’nun resûlü olduğuna şehâdet etmek, namaz
kılmak, zekât vermek, hacca gitmek ve Ramazan orucunu tutmaktır.” (Buhari 8)
“Ey
insanlar! Hiç şüphe yok ki Allah, size haccetmeyi farz kıldı. Siz de hac
ediniz!”(Müslim
2388)
Haccın
vücûb şartları, yani haccın bir insana farz olması için gereken şartlar
şunlardır:
1- Müslüman olmak. Kâfirlere farz değildir. 2-
Akıllı olmak. Delilere farz değildir. 3- Bâliğ olmak. Ergenlik çağına girmemiş
çocuklara farz değildir. 4- Hür olmak. Kölelere farz değildir. 5-
Gücün yetmesi. İmkânı olmayanlara farz değildir.
Hac,
hayatta bir kere farzdır. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: “(Râvi diyor
ki:) Peygamber Efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem, bize hutbe irad edip
buyurdu ki: Ey insanlar, haccediniz! (Orada bulunan eshâb-ı kirâmdan) bir
zat: Ey Allah’ın Peygamberi! Her sene mi? (diye sual etti vebu
sözünü) üç kere söyleyinceye kadar, (Peygamber efendimiz) sükut etti,
sonra buyurdu ki; ‘evet’, deseydim, vâcib olurdu. Fakat siz, güç
yetiremezdiniz!” (Müslim 1337)
İleride
‘madûb’ olmak (yani hacca gidemiyecek duruma düşmek) korkusu olmadığı
müddetçe, hac te’hir edilebilir. Fakat ‘mâdûb’ olma korkusu varsa ertelemek
haramdır. Zira; ölüm, hastalık, sakatlanma ve fakir düşme gibi arızî sebepler
ortaya çıkabilir. Bu yüzden de kişi; İslam’ın rükünlerinden biri olan haccı eda
edemeyecek, duruma düşebilir. Buna göre doğru olan şey; kişinin, fırsat bulduğu
zaman, hac farizasını yerine getirmesidir.
Hac,
sâlih amellerin -yani mümini, Allahü Teâlânın rıza-i bârisine yaklaştıran
işlerin- en faziletlilerindendir. “Hacc-ı mebrûr” (yani makbul olan hac)
sâyesinde kişi; ruh safiyetine, kalb temizliğine kavuşur ve gönlü, Rabbinin
sevgisi ile dolar. Çünkü hacca gitmeye niyetlenen bir mümin, daha ilk adımında
dünyaya ve dünyalıklara sırtını çevirir. O, âilesini, akrabalarını ve vatanını
terk eder. Zira artık o; bedeni, ruhu, aklı ve bütün hisleriyle Rabbinin rızasına
yönelmiştir. Zaten hac kelimesi de lügatte; kasdetme ve yönelme manasına gelir.
Hac
ibadetinden beklenen manavî kazancı elde edebilmemiz için; hac esnasında
büyük-küçük her türlü günahtan şiddetle kaçınmalı ve başkalarına sıkıntı
vermekten titizlikle uzak durmalıyız. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: “Her kim,
Allah için hac eder de; refes etmez (hac esnasında cinsel ilişkiden uzak
durur) ve fıska düşmezse (günahlardan uzak durursa), anasından
doğduğu günkü gibi günahlarından arınır. İki umre, aralarında (işlenen
günâhlara) keffârettir. Mebrûr (makbul) olan haccın Cennetten başka
karşılığı yoktur.” (Buhari 1650)
Haccın
faziletiyle alakalı başka bir hadis-i şerif de şöyledir:
“Hiç
şüphe yok ki hacı; evinden çıktığı zaman, attığı her adımına karşı Allah, ona
bir hasene yazar ve bir hatîesini (günahını)
düşer (affeder. Hacılar;) Arafat’ta vakfeye (durduklarında),
Allahü Teâlâ, meleklerine karşı onlarla iftihar eder ve şöyle buyurur:
Kullarıma bakın! Bana; saçları dağınık, toz ve toprak içinde geldiler! Sizi
şâhit yapıyorum ki, onların günahları, gök(ten yağan yağmur) damlaları
ve Âlec’in kum taneleri kadar da olsa affettim. Cemrelere (şeytanlara)
taş attı(kları) zaman, on(lardan her) biri; kıyâmette kendisine
tastamam verilinceye kadar, kendisi için olan (sevabı) bilemez. Baş(larını)
tıraş etti(kleri) vakit, baş(lar)ından düşen her saç tanesi için
kıyâmette kendi(lerine) bir nûr verilir. Son tavâf(larını) yaptı(kları)
zaman ise, ana(lar)ından doğdu(kları) günkü gibi günahlarından
arınır(lar.)” (Taberani, Mucemu’l-kebir 13566)
Allahü
Teâlâ celle celalüh, böyle mebrûr ve makbûl bir haccı, cümlemize nasip eylesin,
âmin…