Allah muhafaza, ya deprem olursa?!
Bundan 25 yıl evvel, henüz 10 yıllık bir gazeteci iken…
Oturdum hesap yaptım:
“İstanbul’da
yaşamaya devam edersem, kalan ömrümün de altıda biri trafikte geçecek.
Altıda
bir!
60
yılda 10 yıl yapar, 30 yılda ise 5 yıl!..”
Böyle düşündüm…
İleriki yıllarda İstanbul’un vakit öğüten keşmekeşinin
daha da artacağını hesap ederek, bir karar aldım.
Bebeğim henüz 40 günlükken, şehir değiştirdim.
Ankara’ya yerleştim.
*
İşte, çeyrek asırdır da, Ankara’da yaşıyorum.
Kaderimde bu varmış.
Geçen gün…
Milyonlarca İstanbullunun, kar yağışından dolayı
perperişan oluşunu hüzünle izlerken, “uzaktan
sevdiğim” şehrin, 25 yıl önce tahmin ettiğimden de hızlı bir şekilde
bozulduğunu düşündüm.
Ara sıra gittiğimde, “beton hırsı”nın, insan hoyratlığının Güzelim Şehri nasıl “tükettiğini”
görüyordum zaten.
O, koca koca çirkin çirkin binalar ve işgal ettikleri
bölgelerde yol açtıkları ilâve trafik çileleri.
Güzelim İstanbul’un her gittiğimde yüreğimi parçalayan
feryâdı.
Çocukluğumuzun geçtiği “aile semtleri”, özellikle geceleri yürek ürpertir halde…
Kapasitesinin belki iki kat üzerindeki nüfusa ev
sahipliği yapıyor, İstanbul.
Yakın coğrafyamızdan “sıkıntılarıyla” göçmüş insanlar, İstanbul’u mesken edinmiş
durumdalar.
Bazı semtlerde “yerli
esnaf” azınlık haline gelmiş, farklı kültürlerdeki insanlar arasında
yakınlaşma yok.
Aksine…
Herkes kendi dünyasında ve biraz da karşılıklı olarak
bilenmiş halde yaşıyor.
Gerilim zaman zaman fiili çatışmaya dönüşüyor, aman
dikkat!..
*
Beş, altı sene evveline gidelim…
Problemleri gittikçe büyüyen şehirdeki belki de tek
olumlu gelişme, Ulaştırma Bakanlığı ile Büyükşehir Belediyesi arasındaki yakın
işbirliği sayesinde dev “ulaşım” hamlelerine
imza atılmış olmasıydı…
Denizin altından üstünden, yolun altından üstünden
geçirilen hatlar sayesinde İstanbul iyice yaşanmaz şehir olmaktan kurtuluyordu…
Kurtuluyordu ki…
Ekrem
İmamoğlu geldi!..
O günleri hatırlayınız lütfen:
Son Başbakan, CV’si bir kilometrelik icraatla dolu Binali Yıldırım ve karşısında
İstanbul’da yaşayanların yüzde 99’unun o güne kadar ismini bile duymadığı Ekrem İmamoğlu.
İlk günlerde hiç şans verilmeyen “hafif sıklet” boksör,
iki rauntluk kapışmadan “nakavt” ile
galip çıktığında…
İstanbul’un başına nelerin geleceğini üç aşağı beş
yukarı tahmin edebiliyorduk.
Böyle düşünmemizin sebebi Ekrem İmamoğlu’nun bu iş için kifayetsiz
olduğu kanaatini taşımamızdan kaynaklanmıyordu sadece…
Aynı zamanda büyük bir koordinasyon sıkıntısının ve
yönetim çatışmasının yaşanacağını da görebiliyorduk.
Ülkede Başkanlık sistemi, güçlü bir merkezi iktidar,
Belediye Meclisi’nde İktidar Partisi çoğunluğu ve Başkanlık koltuğunda da
CHP’li bir isim.
Üstelik, Başkanlık koltuğuna İyi Partililerin, Saadet
Partililerin, HDP’lilerin, başka başka unsurların desteği ile oturabilmiş bir
isim…
Siyaseten hepsine borçlanmış bir isim.
Dahası, aklı fikri Cumhurbaşkanlığında olan bir isim.
Dünya’nın en önemli şehirlerinden biri, İstanbul,
gözbebeğimiz, resmen “Başkanı olan”,
fiilen ise “Başkanı olmayan” bir
şehir gibi mi yönetilecekti?
En küçük meseleler bile, “Yapmak istiyorum ama iktidar yaptırmıyor!”, “Yapmak isteseydi yapardı, Sayın Erdoğan, en zor zamanlarda nasıl
yaptı?” tartışmaları arasında çözümsüzlüğe mi terk edilecekti?
İstanbul “Gezi
kalkışmacıları ile Gezi kalkışmasını bastıranların” hesaplaşma alanı haline
mi gelecekti?
İstanbul, türlü örgütlerin mensuplarının “gövde gösterisi” yaptıkları bir alan
haline mi gelecekti?
Bu karmaşık ortamda, Allah muhafaza, bir büyük deprem
olsa, bir büyük sel baskını olsa, bir büyük kar baskını olsa, sıkıntılar nasıl
aşılacaktı?
*
Böyle endişelerle doluydu kalbimiz…
Ve ne yazık ki, isabetli çıkıyor bütün
endişelerimiz!..
İşte…
Bir kar yağdı, neler yaşandı, hep birlikte gördük.
Meteorolojinin günlerce önceden duyurduğu kar
baskınını, İngiltere Büyükelçisi ile bir ay önceden ayarlanmış ve krizin ayak
sesleri duyulduğu halde nedense ertelenmemiş Balık Restoranı buluşmasında
karşıladı, İstanbul’un, aklı Cumhurbaşkanlığındaki yerel başkanı.
İstanbul
Belediye Başkanı’nın, ülkenin Cumhurbaşkanlığı seçimi ortamına doğru
hızla ilerlediği bir süreçte, İngiltere Büyükelçisi ile “iki elim kanda da olsa erteleyemem” kararlılığı ile buluşmasının
anlamı nedir?
Eski Milli Futbolcu, şimdiki Milletvekili Alpay Özalan şöyle yazmış:
"Ekrem İmamoğlu yemek yemesin mi?,
diyerek olayı sulandırmaya çalışanlar var. Sorun şu: 1-Niye herkesi boşa
düşürecek kadar gizledi ve neden inkar edildi? 2- Neden iptal edip görevini
yapmadı? 3-Ne konuşuldu İngiliz Büyükelçi'yle?,,
Sorular gayet manidar ve gayet de
yerinde…
Lâkin,
Bunlar işin başka tarafları…
Şimdiki meselemiz…
Büyük endişemiz:
Benim Güzel İstanbulumun hâli ne olacak?
Geçtiğimiz günlerde, Büyükçekmece taraflarından bir
arkadaşım aradı.
“Serdar,
buralarda her yer inşaat, acayip bir kentsel dönüşüm havası var. Evler
küçülüyor ama depremde yıkılmasından bin kat daha iyi!”
dedi.
İstanbul’da o
büyük deprem olursa…
Allah Muhafaza!..