Dolar (USD)
32.47
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2440.77
BIST 100
9915.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

03 Haziran 2021

Allah insana ne ile değer verir?

Hepimizin bildiği hakikat ki, Allah’ın insanların etine, kemiğine, mal ve servetine, bindiği arabasına oturduğu dairesine, villasına, yazlığına bakmadığıdır. Allah’ın (c.c.) değer verdiği; iman, samimiyet ve salih amel… Kur’an-ı Kerim’de Rabbimiz;

“Sonraki nesiller arasında benim doğrulukla anılmamı sağla. Beni nimet cennetine varis olaylardan eyle. Babamı da bağışla; o, doğrusu şaşırmışlardandır. İnsanların diriltileceği gün, Allah'a temiz bir kalple gelenden başkasına mal ve oğulların fayda vermeyeceği gün, beni utandırma!" (Şuârâ, 26/84-89) buyurmaktadır.

Bu nedenledir ki; “İnsana gelince, Rabbi kendisini imtihan edip ikramda bulunduğunda ve bol nimet verdiğinde, "Rabbim bana cömert davrandı" der.” (Fecr, 89/15) Yani Allah (c.c.) onu sınamak için kendisine bir kısım imkânlar, servetler, nimetler verildiği zaman; “Allah beni seviyor, önemli bir kimse olduğum için bana çok nimetler verildi” deyip te, “Fakat imtihan edip rızkını daralttığında ise, "Rabbim beni önemsemedi" der.” (Fecr, 89/16) hitabındaki sözleri söyleme bahtsızlığına düşmemeli insan. Zira Allah (c.c.) mal-mülk ile değer vermiyor insana.

Değerlendirme kıstaslarımızı kaybettiğimiz veya şaşırdığımız zaman, hayat anlayışımız, hayata bakışımız, kendi konumumuzun Allah katındaki durumunu değerlendirmek ve teslim etmek anlayışı da değişiyor. Ölçülerimiz, Kur’an ve sünnetin önümüze koyduklarıyla değil de, bir takım insanların bakışı, değerlendirmesi karşısında değişiyorsa veya şekilleniyorsa, hayat ve olaylar karşısında şaşkınlığa düşüyor, hep yanlışların peşinden koşup duruyor olabiliriz.

Zamanla yaşadığımız hayatı din gibi anlamaya ve algılamaya başlıyor, dine uygun davranacağımız yerde dini kendimize uydurur hale gelerek sorumsuzca ve şuursuzca bir hayat yaşamaya başlıyoruz. Haliyle Allâh Teâla’nın rıza ve hoşnutluğundan da uzaklaşmış oluyoruz. İşlerimiz ters gidiyor, psikolojimiz bozuluyor, ruhumuz huzur bulmuyor, hiçbir şey artık bizi mutlu etmemeye başlıyor.

Her bir peygamber gibi Hz. Muhammed (s.a.v) de Allah'ın emri gereği kendisine itaat olunması için gönderilmiştir. Bu sebeple O'nun, Kur'ân'ı açıklayıcı nitelikli emirleri, yasakları ve onaylarına göre yaşamakla mükellefiz. Rasulullah (s.a.v.) Efendimizin sünnetini izlemek olarak tanımlayabileceğimiz bu yükümlülüğümüze aykırı davranmak ümmet için kaos/kargaşa sebebi ve azab nedenidir. Kur'ân'da şöyle buyurulur:

“…Hz. Peygamber’in emrine aykırı davrananlar, başlarına bir bela gelmesinden veya kendilerine çok elemli bir azap isabet etmesinden sakınsınlar.” (Nûr, 24/63)

Şübhesiz Allah bizim için sı­nırlar koydu, onlan aşmamak gerekir. Gö­revler yükledi, onları yapmamız icab eder. Ya­saklar koydu, onlan da çiğnememek lazmdır. Unuttuğu için değil ama bize rahmet olması için pek çok alanı da özgürlüğümüze açtı, onlan da sınırlamamamız gerekir.

“(O peygamberleri) apaçık belgeler ve kitaplarla gönderdik. İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman ve onların da (üzerinde) düşünmeleri için sana bu Kur'an'ı indirdik.” (Nahl, 16/44) ve sözümüzü Mü’minler için bağlayıcılığını göz ardı edemeyeceğimiz şu Kur’an düsturuyla bitirelim:

“Allah ve Resulü bir iş hakkında hüküm verdikleri zaman, hiçbir mü'min erkek ve hiçbir mü'min kadın için kendi işleri konusunda tercih kullanma hakları yoktur. Kim Allah'a ve Resulüne karşı gelirse, şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır.” (Ahzâb, 33/36)