Aliya İzzetbegoviç'in 96. Doğum yıldönümü
Bosna-Hersek
denilince akla gelen en önemli isim Aliya İzzetbegoviç’tir. İzzetbegobiç, 96. doğum
yıldönümünde anılmaktadır. Bosna-Hersek’in Samac şehrinde 8 Ağustos 1925
yılında doğan İzzetbegoviç, 19 Ekim 2003 tarihinde Saraybosna’da vefat
etmiştir.1990 yılında Demokratik Eylem Partisi’ni (SDA) kuran İzzetbegoviç,
1992-1995 yılları arasında cereyan eden savaşta Boşnaklara liderlik etmiştir. Savaşı
sonlandıran Dayton antlaşmasını 1995 yılında imzalayan İzzetbegoviç,
Bosna-Hersek Cumhuriyeti’nin devlet başkanlığını görevini yerine getirmiştir.
İzzetbegoviç, siyasetçi kimliğinin yanında entelektüel dünyası geniş bir profil
ortaya koymaktadır. İzzetbegoviç’in en önemli eseri, Doğu ve Batı Arasında İslam adını taşımaktadır.
İzzetbegoviç’e
göre ırkçılık, insanlığın barbarlaşmasına neden olan en şer ideoloji, kimlik ve
patolojidir. Bosna-Hersek tecrübesi ışığında ırkçılık ideolojisini ve
felaketini İzzetbegoviç, şöyle anlatmaktadır: “Bosna Hersek’i kendi güçlü
politik modeliyle yeniden bir araya getirebilecek bir sistem kurmak, ırkçılığı
hem sağda, hem solda yok etmek… Böyle bir sistem, karanlığı def edebilir. (…)
Şiddet ve suç üzerine kurulan ırkçılıkların geleceği yoktur. Tarih böylesi
rejimlerin hayatta kalamadığını kanıtlamıştır. (…) Eski Yugoslavya Ordusu, 40
yıl boyunca paranoyak bir tutkuyla silah depoladı. Her yıl çok büyük
miktarlarda para harcadılar. Son 2 yıl içinde, topladıkları her bir demir
parçası, bu talihsiz ülkenin tepesine indi. Bizler insan olmaya ve insan
kalmaya çalıştık ve başarılı olduk. Ancak bunu onlardan dolayı yapmadığımızın
altını çizmeliyim. Kendimizden dolayı insan kalmaya çalıştık, onlardan dolayı
değil. Onlara hiçbir şey borçlu değiliz. İnsan olmak ve insan kalmak, Allah’a
ve kendimize karşı sorumluluğumuzdur. Onlara karşı değil. Böylesine bütünüyle
ahlaki olan bir kavramı, yani insan olmak ve insan kalmak kavramını politik
dile çevirdiğimizde bu ne anlama gelir? Politik dilde bu, hukuka uygun bir
devlet kurmaya çalışacağız, demektir. Bu aynı zamanda uygulamada şu anlama
gelir: Bu devlette hiç kimse dininden, ulusal ya da politik inancından dolayı
zulme uğramayacak. Bu bizim en temel yasamız. İmtihanda bu nedenle başarılı
olduk. Yasal otoritenin ve Bosna Hersek Ordusunun kontrolünde olan yerlerde
hâlâ katedrallerden ve kiliselerden yükselen çan seslerini duyabilirsiniz.
Orada hâlâ Hırvatlar ve Sırplar var. (…) Bizler barbar olmadık.”
İzzetbegoviç’in
doğum gününü kutlamak, ırkçılığa, nefrete, ayırımcılığa net bir şekilde karşı olmak demektir. Bütün
kötülüklere rağmen, insan olmaktan vazgeçmemek ve insan kalmakta diretmek İzzetbegoviç’in en
önemli mirası ve mesajıdır.
İzzetbegoviç,
insan ruhunu tanımanın yolunun şiirden ve edebiyattan geçtiği kanaatindedir.
Ona göre insan psikolojisinin derinliklerine giden yol, şiirden geçmektedir:
“Şiir insan ruhu hakkında günümüz psikolojisinden daha çok şey söyler. Ruhu
açığa çıkaranlar niçin psikologlardan ziyade şairlerdir? Niçin Freud ve Jung
değil de Sheakespeare’dir? Şairler insanlığın hassas antenleridir.” İnsanın
kendisini tanıması için kendisiyle
yüzleşme cesaretine sahip olması gerektiğini düşünen İzzetbegoviç, Dostoyevski,
Tolstoy ve Hugo gibi evrensel edebiyat dehalarından beslenmiştir.
İzzetbegoviç,
ahlakın, sanatın, dinin, maneviyatın, fikrin ve bilimin özgürlük olduğunda
gerçekleşecek tecrübeler olduğuna inanmaktadır. Ona göre insan hayatı, özgürlük
etrafında dönmelidir: "İnsanın büyüklüğü iyiyi istemesinde de değil, iyi
ve kötü arasında seçim yapabilmesindedir. İşte insanın bu seçimini engelleyen
her şey insanı alçaltır. Ben iyiyi istemedikçe iyi diye bir şeyin gerçekleşmesi
mümkün değildir. İyi de olsa yaptığım her şey ancak bir davranış olarak kalır.
Bana zorla yaptırılan hiçbir iyi şeyin de iyi ile alakası yoktur. Çünkü iyinin
ön şartı özgürlüktür ve özgürlük ise zor ile bağdaşmaz. "Korku, baskı,
kölelik ve despotizm, özgürlüğü ve insanlığı fesada ve helake götüren şerlerdir. Özgürlük ve demokrasiye bağlı olan
İzzetbegoviç, azınlık olana çoğunluğun tahakküm etmesini ve hukuku ihlal
etmesini şiddetle reddetmektedir: “Çoğunluğun sınırsız gücüne ise inanmıyorum,
çünkü çoğunluk despotizminin başka despotizmlerden farkı yoktur. Özgürlüğün
ölçüsü azınlıklara nasıl davranıldığıdır ve insanların farklı düşünebilme
özgürlüğünden önce düşünce özgürlüğüne sahip olması gerekir. İşte benim
demokrasi anlayışımın kısa özeti budur.”
İzzetbegoviç,
diktatörlüğün ahlaksız, demokrasinin ise ahlaklı olduğunu özgürlük temelinde
ifade etmektedir: “Diktatörlük günahı yasaklasa bile ahlaksızdır, demokrasi ona
izin verse bile ahlaklıdır. Ahlakilik özgürlükten ayrılamaz. Ancak hür fiil
ahlaki fiildir. Bir diktatörlük özgürlüğü, dolayısıyla seçme imkanını ortadan kaldırmak
suretiyle, kendi temellerinde ahlakiliğin nefyini içerir. Bu noktaya kadar,
tarihteki tüm tezahürler ne olursa olsun, din ile diktatörlük birbirlerini
karşılıklı olarak dışlarlar.” Dinin ve
ahlakın, diktatörlüğün hiçbir versiyonunu meşru görmediği fikri, İzzetbegoviç’in
dünyasında önemli yer tutmaktadır.
“Hukuk benim için sadece meslek değil inancım, yaşam tercihim ve hayat felsefem” diyen İzzetbegoviç’in 96. doğum gününü coşkuyla kutluyorum.