Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Aliya, İslam ve insanlık

Aliya İzzetbegovic, modern dönemde Müslüman dünya içinde yetişen önemli bir mütefekkir ve siyaset adamıdır. Siyaset, ekonomi, eğitim, kültür ve din konularında büyük alt üst oluşlar yaşayan coğrafyamız için İzzetbegovic’in düşünce ve pratiğini tanımak ve anlamak büyük bir önem taşımaktadır. Vefatının 15’nci yıl dönümünde Aliya’nın fikirlerini anlamak önemlidir.

İzettbegovic’in hayatında üç temel soru vardır:

• Bir insan olarak insanlığımı nasıl anlayabilirim ve gerçekleştirebilirim?

• Bir Müslüman olarak İslam’ı nasıl anlayabilirim ve gerçekleştirebilirim?

• Bir Müslüman insan olarak Müslüman insan olmayı nasıl gerçekleştirebilirim?

İslam ve insanlığı birbiriyle bütünleştiren bir Müslüman olarak Aliya, İslam ve insanlık arasında başarılı bir ilişkinin nasıl kurulabileceğinin gerçek bir modelini bize sunmaktadır. Aliya’yı, İslam’a ve insanlığa adanmış bir hikayenin sahibi olarak tanımlayabiliriz.

Aliya, insanın her şartta dik duran bir hayat yaşamasını istemektedir. Ona göre, insana en çok yakışan şey, özgür ve dik duran bir hayata sahip olmaktır. Ölüm karşısında hayata sarılmak ve dik durmak, Aliya’nın hiç vazgeçmediği bir değerdir. Dik duruş olarak yaşanan hayat tecrübesinin önemini Aliya, şöyle ifade etmektedir: “Dik dur! Yıldızların altında nasıl başı eğik durursun? Hangi yoldan gidersen git, sonunda ölüm bekliyor ve her şey felaketle sonuçlanıyor, sen de öleceksin, bu dünyada ölecek, bu yüzden dik dur!” Hayatta dik durmayı gerçekleştirmek, her insanın önünde duran çetin bir sorudur. Aliya’nın düşüncesinde dik durmak, kişinin işlevsel ve bütüncül bir şekilde insanlığını gerçekleştirmesi anlamına gelmektedir. İşlevsel bir varlık olarak hayatını yaşamak, her insanın asli sorumluluğudur.

Gerçek anlamda Müslüman olmak için kişinin kendisini ve içinde yaşadığı dünyayı sağlıklı, makul ve gerçekçi bir şekilde değerlendirmesi lazımdır. Aliya, 1997 yılında Tahran’da yapılan İKÖ zirvesinde Müslüman ve Batı dünyasını sağlıklı ve eleştirel bir şekilde değerlendirme olgunluğunu şu ifadelerde ortaya koymaktadır:

“Açık konuştuğum için beni bağışlayın. Güzel yalanların bize faydası olmaz; ama acı gerçekler ilaç olabilir... Batı çürümüş değil; örgütlü ve eğitimli. Okulları bizimkilerden iyi, kentleri bizimkilerden temiz. İnsan hakları düzeyi yüksek ve sosyal yardım konusunda daha örgütlü. Batılılar, çoğunlukla sorumlu ve dakik kişiler. Bunlar, Batılılardan edindiğim tecrübelerim. Batılıların ilerlemelerinin karanlık yönünü de biliyorum ve bunun gözümden kaçmasına izin vermiyorum. Hakikat, İslam en iyisi! Ama biz en iyisi değiliz. Batı’dan nefret etmek yerine onunla rekabet etmeliyiz. Kur’an bize bunu emretmiyor mu: “Hayırlı işlerde yarışın (5/48)” Olgun anlamda Müslümanlığımızı ve insanlığımızı gerçekleştirmek için hukuk, ahlak, siyaset, ekonomi, eğitim, kültür ve diplomasi gibi temel insani alanlarda yapıcı ve dinamik bir şekilde hayırda yarışma bilincine ve pratiğine sahip olmak, farz-ı ayn düzeyinde bir gerekliliktir.”

Aliya için “Hayat; inanan ve salih ameller işleyenler dışında hiç kimsenin kazanamadığı bir oyundan ibarettir.” Eleştirel düşünce yeteneğiyle ve kapasitesiyle donanmış insanların, özgür iradeleriyle hayırlı işler ortaya koyarak pratik düzlemde Müslümanlıklarını ve insanlıklarını gerçekleştirmeleri mümkündür. Şiddet ve ırkçılığı dışlayarak insan ve Müslüman olmanın mümkün olduğunu İzzetbegovic şöyle ifade etmektedir: “Şiddet ve suç üzerine kurulan ırkçılıkların geleceği yoktur... Bizler insan olmaya ve insan kalmaya çalıştık ve başarılı olduk. Ancak bunu düşmanlarımızdan dolayı yapmadığımızın altını çizmeliyim. Kendimizden dolayı insan kalmaya çalıştık, onlardan dolayı değil. İnsan olmak ve insan kalmak, Allah’a ve kendimize karşı sorumluluğumuzdur.” Müslüman ve insan olmanın ve yolunun ahlaktan ve hukuktan geçtiğini, Aliya söylemektedir. Bir ahlak ve hukuk insanı olan Aliya’yı rahmetle anıyorum.