ALIŞKANLIKLARI AŞABİLMEK
Hepimizin hayatı alışkanlıklarla dolu... Hatta hayatımızı çoğu zaman alışkanlıklar biçimlendirir...
İbn-i Haldun'un yerinde tespiti ile; "İnsan alışkanlıklarının çocuğu olur."
Belki başlangıçta alışkanlıklarımızı biz oluştururuz ama sonrasında alışkanlıklarımız bizi oluşturur ve bizi yönetir... Öyle ki, artık tercihlerimizi, taleplerimizi, tekliflerimizi, tavırlarımızı, tepkilerimizi, teşebbüslerimizi belirleyen alışkanlıklarımızdır...
Doğrusu kimse alışkanlıkları ile doğmaz ama edinilmiş alışkanlıkların akışına kendini kaptırınca artık nereye giderse gitsin alışkanlıkları ona eşlik eder... Dahası etki eder...
Alışkanlıklar adeta insanın ikinci huyudur. Hatta kimi zaman demirden bir gömlektir...
Yerleşmiş ve kökleşmiş alışkanlıkları yenmek gerçekten zordur... Alışkanlıkların son aşaması ise şartlanmışlıklardır...
Aristo'nun ifadesi ile; "Neyi tekrar tekrar yapıyorsak işte biz oyuz."
Alışkanlıklar tutkuya, tutkular tutsaklığa, dönüşebiliyor...
Alışkanlıklar karakterimiz, karakterimiz de zamanla kaderimiz olabiliyor...
Evet, insan zamanla alışır... İşler alışageldiği gibi yürür... Ama insanın, hayatın anlam ve amacından kopma riski de gittikçe büyür...
İnsan alıştıkça aldırışsız olur... Alışkanlıkların kuşatmasında korumasız kalır...
Alışkanlıklarını aşamayanların özneliği kalmıyor...
Düşünüyorum, akidemizle örtüşmeyen adet ve alışkanlıkları atabilme güç ve iradesine sahip miyiz?
Öncelikle alışkanlıklarımızı belirleyen unsurları bilmemiz gerekiyor...
Toplum mu? Tarih mi? Doğa mı? Coğrafya mı? Gelenek mi? Devlet mi? Çevre mi? Piyasa mı? Atalar mı? Yasalar mı? Yoksa hepsi mi? Fakat şu kesin bir gerçek ki; resmi ideoloji, egemen sistem, popüler kültür oldukça etkin...
Alışmayanları dışlıyorlar, ötekileştiriyorlar... "Başka türlü olmaz" diyorlar... "Ya alışacaksın, ya alışacaksın!"
Birçok yalana, yanlışa önce direndik, sorguladık, sonra süku00fbt günleri geldi... Yutkunduk, yakındık, sızlandık, şikayetlendik, zamanla alıştık... Artık sorgulamaz, yadırgamaz olduk...
Zamanla nelere alıştık, nelere? Veya alıştırıldık...
Alıştıkça durağanlaştık, duyarsızlaştık, değersizleştik çünkü dünyevileştik... Farkındasınız, çoğu zaman edinilmiş alışkanlıklar bizi yönetiyor...
Öğretilmiş çaresizliklere alıştık... Üretilmiş korkulara alıştık... Metal yorgunlukları kanıksadık...
Hatta günahları savunabilecek kadar günaha alıştık...
Sanki alışkanlıklarımızın emrindeyiz? Arzularımızın güdümündeyiz? Alıştıkça aksiyonumuz gidiyor, azmimiz tükeniyor, irademiz çöküyor... Alıştığımız içindir ki yeni arayışlarımız yok, mevcutla yetiniyoruz...
Bu gidişatın bir sonraki aşaması ise, yaşadığımız gibi inanmaktır... "Aldırma, bu dünya böyle gelmiş böyle gider" demektir...
Kalabalıklar içinde yalnızlaşmaya alıştık... Tek kişilik dünyalarımız oldu... Vahdet, cemaat, ümmet ikliminden uzaklaştık...
Yalnızlaştıkça, aldırışsızlaştık... Aldırışsızlaştıkça birbirimize karşı bile acımasızlaştık... "Kendine Müslüman" keyfiliğine düştük...
Ümmetin parçalanmışlığı, mazlum coğrafyaların perişanlığı, çokta bizi ilgilendirmiyor... Çünkü önceliklerimiz değişti... Dertlerimiz farklılaştı... Doğrularımızı ve duruşumuzu tartışmaya açınca, doğallığımız gitti, sanala alıştık...
Kazandığımızda daha fazla harcamaya alıştık...
Yokluğu görmeden varlığa alıştık...
Reklam ve rekabet kültürü bizleri de vurdu... Tüketim çılgınlığının nesneleri olmaya başladı... Ömür boyu taksitli ve kredili yaşamların abonesi olduk...
Kitabın kurallarından ziyade piyasanın kurnazlığına alıştık...
Ekranlara, sahnelere, vitrinlere öylesine alıştık ki adeta işin tiryakisi olduk...
Mabetlerden daha çok marketler gündemimizde...
Moda, marka, model, magazin meftunuyuz...
Giyinik çıplaklığa alışmakta da zorlanmadık... Erkeksi kadınları ve kadınsı erkekleri yadırgamaz olduk...
Çünkü hayata artık farklı yerlerden bakıyoruz...
Anlaşılan o ki, bundan sonraki en zor savaşımız, alışkanlıklarımız olacak...
Ramazan KAYAN