Âlimlerin ve Aydınların Gözüyle Bediüzzaman
Vefatının 62. yılında rahmetle andığımız Bediüzzaman Said Nursi’ye, yaşadığı devrin âlimleri ve aydınları acaba nasıl bakıyordu?
Vefatının üzerinden tam 62
sene geçti. 1878 yılında Bitlis’in Hizan ilçesine bağlı Nur köyünde doğan
Bedüzzaman, 23 Mart 1960 tarihinde Urfa’da vefat etti. Bereketli ömrünü mübarek
vatanımıza ve aziz insanlarımıza adayan Said Nursi’ye, yaşadığı dönemin
âlimleri, aydınları, yazarları, fikir ve sanat adamları nasıl bakmışlar,
hakkında ne gibi değerlendirmelerde bulunmuşlardır? Doğrusu kitaplık çapta olan
bu konuyu araştırırken şu sonucu görüp sevindim. Türkiye’de ve İslam âleminde
yaşayan insanlarımıza gönül bağlamış olan kalem erbabı, mütefekkirler ve
tasavvuf büyüklerinin neredeyse tamamı, Bediüzzaman’a hürmet etmişler, muhabbet
hissiyle bağlanmışlar, ulvi hizmetini takdir etmişlerdir. Tabii ‘kıymet bilenin
kıymeti bilinir.’ fehvasınca Said Nursi de bu gönül dostlarını çok sevmiş, onlara
dua göndermiş, dualarını talep etmiştir.
KÜTÜPHANESİ DAĞ VE
DERELER
İslam dünyasının tanınmış
âlimleri ve düşünürleri Türkiye’nin son devrinde yetişmiş olan Bediüzzaman
hakkında müspet kanaatlerini çeşitli vesilelerle beyan etmişlerdir. Aralarında Ebu’l
Hasen en-Nedvî, Muhammed Hamidullah, Muhammed Ali es-Sâbunî, Said Havva,
Muhamed Said Ramazan el-Bûtî, Vehbe Zuhaylî gibi şahsiyetler vardır. Bunlardan
yalnızca Nedvî’nin tesbitini okuyalım, diyor ki: “Bizim telifimiz hakiki te’lif
değil. Milyonluk kütüphanelerin içinde otururuz, bir mevzu yazacağımız zaman, o
kitaptan çekeriz, yazarız, ondan sonra çeker yazarız bir kitap meydana gelir.
Hâlbuki Bediüzzaman’ın kütüphanesi dağ ve derelerdir. Asıl telif odur. O, bütün
müelliflerin, bütün hocaların üstadıdır, şeyhidir.”
Türkiye’nin seçkin
ulemasından Ömer Nasuhi Bilmen, Elmalılı Hamdi Yazır, Ahmed Hamdi Akseki,
Veyiszade Mustafa Kurucu, Mehmed Vehbi Efendi, Abdurrahman Şeref Güzelyazıcı, Tahir
Büyükkörükçü, Gönenli Mehmed Efendi, Sadreddin Yüksel, Emin Saraç ve Halil
Gönenç gibi hocalar da üstadın ilim ve fikir dünyamızdaki mümtaz mevkiini işaret
etmişlerdir. Tasavvuf dünyamızın seçkin simaları Ali Haydar Efendi, Alvarlı Efe
Hazretleri olarak bilinen Muhammed Lütfi Efendi, Esad Erbilî Efendi, Mehmed
Zahid Kotku, Mahmud Sami Ramazanoğlu gibi zatların da Bediüzzaman’la ünsiyet ve
ülfet ettikleri, ruh akrabalığı kurdukları açık. Birbirlerine selam gönderip
görüştüklerini ve müşterek dualarda bulunduklarını, yazılan metinlerden öğreniyoruz.
ALİ ULVİ KURUCU’DAN ÖNSÖZ
Üstadın telif ettiği
Risale-i Nur Külliyatı arasında bulunan Tarihçe-i
Hayat’ın önsözü “Âkif-i Sâni” olarak bilinen âlim ve şair Ali Ulvi
Kurucu’ya ait. 14 sayfalık bu edebî metin Bediüzzaman’ın portresidir. Azmini, gayretini, hedefini, ideallerini,
cihadını anlatır. Üstadın “Feragati”ni, “Şefkat ve Merhameti”ni,
“İktisatçılığı”nı, “Tevazu ve Mahviyetkârlığı”nı, “İlmî Cephesi”ni, “Fikrî Cephesi”ni,
“Tasavvuf Cephesi”ni ve “Edebî Cephesi”ni dile getirir. Ayrıca mükemmel bir
şiir kaleme alır. “Gönüller Fatihi Büyük Üstada” başlığıyla neşredilen şiir, şu
mısralarla başlar: “Nuruyla bütün gönlümü fetheyleyen üstad / Gönlüm seni,
kudsî heyecanlarla eder yâd / İlhamıma can geldi beraat haberinle / Mü’minleri
şâdeyleyen ulvî zaferinle / Sıyrıldı ufuklardan o kasvetli bulutlar / Göklerde
melekler, bu büyük bayramı kutlar”
MEDAR-I İFTİHARIMIZ
Büyükler birbirinin
kadrini, kıymetini bilir. Biz bazen cahillik edip onları yarıştırmaya
çalışırız. Hâlbuki hepsi aynı deryadan beslenen ve aynı muhabbet çeşmesinde sevenlerinin
su ihtiyaçlarını gideren gönül kahramanları, kutlu kişiler, ahlak ve fazilet
abideleridir. Mesela üstad Alvarlı’ya “Benden selam söyleyin. Bana dua etsin.
Ben onu duama aldım, dua ediyorum.” diye haber yollarken Efe Hazretleri de,
“Bediüzzaman bizim medar-ı iftiharımızdır. Biz onun duacısıyız. O da bize dua
etsin.” mukabelesinde bulunuyor.
“ÂKİFLER, NAİMLER,
FERİDLER…”
Aynı devirde yaşayıp aynı
ulvi maksatlar için mücadele eden Mehmed Âkif, Bediüzzaman, Ahmet Naim ve Ömer
Ferid Kam da birbirlerini çok severler. Bu muhabbetlerini çeşitli vesilelerle
ifade ederler. Zaten ortak mekânlarda buluşur, aynı gazetelerde makaleler
yazarlar. Sebilürreşad çatısı altında
mevcut meseleleri birlikte müzakere eder, istişarelerde bulunurlar. Ali Nihad
Tarlan’ın rivayetine göre Babanzâde Ahmed Naim, “Bediüzzaman daima düşünür,
daima tefekkür ederdi. Âdeta fevkalbeşer bir insandı. Dârü’l Hikmet’te söze
başladı mı biz hayran hayran onu dinlerdik.” der. Eşref Edib de 1952’de yazdığı
o güzel yazısında yârân arasındaki irtibatı ve muhabbeti şu satırlarla ifade
ediyor: “Üstadla tanışmamız kırk seneyi geçti. O zamanlar hemen her gün
idarehayene (Sebilürreşad)
gelir. Âkifler, Naimler, Feridler, İzmirlilerle birlikte saatlerce tatlı tatlı
müsahabelerde bulunurduk. Üstad kendisine mahsus şivesiyle yüksek ilmî
meselelerden konuşur, onun konuşmasındaki celadet ve şehamet bizi de
heyecanlandırırdı.” “İstiklal Marşı”mızın ve “Çanakkale”nin şairi, mustarip
fikir ve dava adamı Âkif, ediplerin olduğu bir mecliste “Victor Hugolar,
Şekspirler, Dekartlar, edebiyatta ve felsefede Bediüzzaman’ın bir talebesi
olabilirler.” tarzındaki sözü bugün kayıtlarda yer almış bulunuyor.
SERDENGEÇTİ: “BAHTİYAR
İHTİYAR”
Cumhuriyet devrinin değerli
fikir, dava ve hareket adamı Osman Yüksel Serdengeçti, Bediüzzaman’ı şöyle
anlatıyor: “Bahtiyar bir ihtiyar var. Etrafı sekiz yaşından seksen yaşına kadar
bütün nesiller tarafından sarılmış. Yaşlar ayrı, başlar ayrı, işler ayrı… Fakat
bu ayrılıkta gayrılık yok! Hepsi bir şeye inanmış. Allah’a! Âlemlerin Rabbi
olan Allah’a O’nun ulu Peygamberine… Onun büyük kitabına… Başı Ağrı dağı kadar
dik ve mağrur. Hiçbir zalim onu eğememiş, hiçbir âlim onu yenememiş, kayalar
gibi çetin, müthiş bir irade… Şimşekler gibi bir zekâ… İşte Said Nursi!..
Divan-ı Harbler, mahkemeler, ihtilâller, inkılâblar, onun için kurulan idam
sehpaları, sürgünler, bu müthiş adamı, bu maneviyat adamını yolundan
çevirememiş! O, bunlara imanından gelen sonsuz bir kuvvet ve cesaretle karşı
koymuş!”
Serdengeçti’nin yanısıra
Necip Fazıl, Ziya Nur Aksun, Cevat Rifat Atilhan, Ali Fuad Başgil, İbrahim
Hakkı Konyalı, Münevver Ayaşlı, Münir Süleyman Çapanoğlu, Said Şamil, Tarık
Buğra, Ahmet Kabaklı, Yılmaz Öztuna, Muharrem Ergin, Sezai Karakoç, Mehmed
Şevket Eygi, Süleyman Yalçın ve Vehip Sinan gibi öncüler de, kaleme aldıkları
makalelerde veya kendileriyle yapılan röportajlarda üstadın hizmetlerinden,
saygıdeğer oluşundan ve talebelerinin iyiliğinden sitayişle bahsetmişlerdir.
HAKKINDA YAZILAN ESERLER
Bediüzzaman belki de
hakkında en çok kitap ve makale yazılan şahsiyetler arasındadır. Eşref Edib,
Necmeddin Şahiner, Abdülkadir Badıllı, Mehmed Kırkıncı, Bekir Berk, Ahmet
Akgündüz, Şerif Mardin, Cemal Kutay, Mustafa Necati Sepetçioğlu, Yavuz
Bahadıroğlu, Vehbi Vakkasoğlu, İslam Yaşar, Mustafa Özdamar, İhsan Işık, Şakir
Diclehan ve Sadık Yalsızuçanlar, bu sahada kitap sahibi müelliflerden sadece bir
kısmı. Meşhur sosyolog Prof. Dr. Şerif Mardin’e üstadı tavsiye eden ve hakkında
kitap yazması için teşvikte bulunan kişi, büyük mütefekkirimiz Cemil Meriç’tir.
Âlimlerin ve aydınların üstad hakkındaki kanaatlerin
tamamı, rahatlıkla birkaç cildi bulabilir. O yüzlerce görüşten bir kaçını
burada numune olarak takdim ederken, başta Bediüzzaman Said Nursi olmak adı geçen
ve geçmeyen muhterem zatların hepsini rahmetle, minnetle, şükranla yâd
ediyorum. Onlar Türkiye’nin maneviyat coğrafyasının sarsılmaz muhafızları ve
gönüller fethetmiş unutulmaz kahramanlardır. Hepimizin üstünde ödenmez hakları
vardır. Cenabı Allah bizleri bu öncü ve hayırlı rehberlerin yolundan ayırmasın.
Cemil Meriç: “Said Nursî
bir havaridir. Bir mücahiddir. Bir dünya görüşünün yayıcısıdır. Bir Türk
aydınının bu büyük ve ulvi hazineden haberdar olmaması düşünülemez. Bediüzzaman
ve eserlerine olan alakasızlığımız tam bir yüz karasıdır. Said Nursî, dağ
başında vaaz eden bir mürşid. Hor görülenler, her şeyini kaybedenler,
mukaddesleri çiğneneler akın akın ona koştu. Bu ses, sanki tarihin içinden
geliyordu. Kabuğuna çekilmiş yüz binlerce insanı canlandırdı. Bu hayalî
insanlar, o konuştukça gerçekleşti. Yakın tarihimiz tek mücahid tanımıştır.
Said Nursi! Altmış yıl her kahra, her cefaya göğüs gererek mücadele eden
biricik dava adamı. Son elli yıl içinde çeşitli felaket ve musibetlerle uyuşan
geniş halk tabakalarına Hakk’ın, İslam’ın ve şuurun sesini haykıran tek mücahid
Bediüzzaman Said Nursî’dir.”
Münevver Ayaşlı:
“Kendileri tam bir Müslüman, tam bir iman sahibidir. İslâm ülkelerinin müspet
ilimlerden ve teknik bilimlerden geri kalmasından eza duyan ve İslâmiyet’e en
ufak gölge düşürecek fikir, düşünce ve hareketlerden kaçınılması için çırpınan
büyük bir insan, bir mücahid ve mücadelecidir. Ve davası uğrunda en çok
mücahede ve mücadele eden ve bundan dolayı da en çok gadra uğrayan, çile çeken
büyük bir insan, büyük bir mazlumdur.”
Prof. Dr. Kemal Karpat: “Nursi’nin
öğretilerinin geniş alanda yayılması, onun bir şeyh olarak sayılmasına değil,
fakat Gazali’ye ve Sirhindî’ye benzeyen ve Abdülkadir Geylani’nin geleneğini
sürdüren bir imam gibi olmasına dayanıyor. Onun ilkesinin temeli Allah’a mutlak
bir iman idi… Bediüzzaman, millet kavramını kavmi dil ve bölge farklılıklarının
üstünde, İslam imanına sahip Müslümanların topluluğu olarak kabul etti.”
İbrahim Hakkı Konyalı:
“Mütarekeden tanırdım. İyi bir insan temiz bir Müslüman. Mahalli Kürt
elbisesiyle gezerdi. Şekerci Han’ında kalırdı. Onun fikirleri İslâmi
fikirlerdir. Elbette bu fikirler vatan ve millet için faydalı fikirlerdir. Said
Nursî bahtiyar bir adamdır. O burada kaldı, hiçbir yere gitmedi. Büyük hizmet
etti.”
Tarık Buğra: “Said Nursi
konusunda biz şimdiye kadar yanılmışız. Yanlış bilgi sahibi olmuşuz.
İslâmiyet’ten ayrı bir bid’a hareketi zannetmişiz. Said Nursi’yi çok yanlış
tanımışız.”
Ergun Göze: “Said
Nursî’nin ne yapmak istemesinden çok ne yaptığı mühimdir. Onun eserlerinde ve
hayatında bütün varlığını ve faaliyetini ifade edebilecek bir nokta var; o da
iman mevzuundaki ısrarı, tekrarı, tavizsiz, ric’atsız mücadelesidir. O iman
tavrı diyebileceğimiz hâl, O’nun başarısının en büyük amilidir. Bu iman tavrını
çok kuvvetli bir mantık ve tavra vakfedilmiş bir hayat tarzı kuvvetle
desteklemiştir.”
Ahmet Güner Elgin:
“Yılmaz bir mücadeleci, kıvrak bir zekâ, derin ve sağlam bir muhakeme, çağının
çok ilerisindeki görüşlere açık ve bunları halkın kültür değerlerine dayanarak
açıklayan bir zat. Said Nursi İslâmiyet’in prensiplerini hatırlatırken,
toplumumuzu ve devletimizi yanlış şartlandıranların karşısına bir fikir ve
eylem adamı olarak da çıkıyor. Ahmaklıkla, cehaletle, yobazlıkla,
müsamahasızlıkla, milletin her mevzudaki akıncı ruhunu, manevi sahadaki
coşkunluğunu dizginlemek isteyenlerle mücadele ediyordu. Said Nursi bir Osmanlı
idi.”