Dolar (USD)
35.19
Euro (EUR)
36.83
Gram Altın
2969.74
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
28 Haziran 2022

Âlimin vefatıyla…

Halk arasında “Nohut oda bakla sofa” tabir edilen evlerinde sağlıklı, huzurlu ve mutlu yaşayan kardeşlerimle tanışıp yol arkadaşlığı yaptığım1979 senesinden bugüne irtibatımı hiç kesmedim. Çalışıyordum, evlendim, askere gittim, çoluk çocuğa karıştık, görev değişiklilerimiz le birlikte acı-tatlı günlerimizde her daim onlar vardı.

12 Eylül 1980 darbecilerinin milletine yaptığı eziyet ve işkencelerin devam ettiği sıkıntılı kış gecelerinde Kur’an tilaveti, ilmihal bilgileri ve sahabe hayatlarından misallerle gönüllerimiz genişlerdi. Hemen her gece Ömer Nasuhi Bilmen’in Büyük İslam İlmihali başta olmak üzere Seyyid Kutub’un Fizilal’il Kur’an, Hasan el-Benna’nın Risaleler, Yusuf Kandehlevî’nin Hayat’üs Sahabe, Yusuf Kardavî’nin Helaller ve Haramlar, Said Havva’nın Allah Erinin Ahlâk ve Kültürü ile Mevdudî’nin Dört Terim eserlerini okurduk.

Bu güzel insanların bir kaçıyla tren ile seyahatimizde İstanbul Fatih Çarşamba semtindeki İsmail Ağa Camii’ne giderek Mahmut Efendi’nin sohbetine kulak kesilir, daha çok onunla yer sofrasında yaptığımız sorulu cevaplı konuşmalardan aklımızda kalanları Ankara’daki dostlarımıza aktarırdık.

Aktaş Köprübaşı Camii İmam-Hatibi Hafız Ömer Köksal hocamızla yıllar sonra buluştuktan sonra güzel günlerimiz devam ederken Mahmut Efendinin yaşadığı Çarşamba semtinde manevî değişikliği hissederdik. Öyle ki sokaktakilerin kılık-kıyafetleri cazip gelir, İsmail Ağa Camii ve müştemilatında gördüklerimizle farklı atmosferle günü tamamlardık. O yılların ünlü vaiz hocalarından Timurtaş Uçar ve Ahmet Vanlıoğlu’nu dinler, çıkışta o günkü sohbetin teyp kasetini hatıra olarak satın alırdık. İstanbul’da uğradığımız mekânların başında Cağaloğlu’ndaki kitap yayıncıları ile sahaflar çarşısı gelirdi. Gezilerimizde tarihî mekânları ve türbelere de ziyaretlerimizi yaptıktan sonra Ankara’ya vasıl olurduk

Etlik semtindeki Hicret adı verilen mescide ayda bir kere geldiğinde sohbetlerine iştirak ettiğim Mahmut Efendi’nin dergâhına (İsmail Ağa Camii) hanımımla ve oğlumla yaptığımız ziyaretlerden birinde başının okşanarak edilen duanın önemli olduğunu oğlum umarım hayatında görüyordur.

Erkekler için sakal, sarık-cüppe, bayanlara ise tesettür kıyafeti olarak siyah çarşaf tavsiye ederken memur olduğumuzu sakal bırakamayacağımızı söylediğimizde sessiz kaldığında aslında sakallı olduğumuz şuurunu almıştık.

Aktaş mahallesinde evlerinin kapılarını açan arkadaşlarla darbe sonrası Mamak Askeri Cezaevinde hükümlü olan ve Necmettin Erbakan ve dava arkadaşlarına destek gayesiyle mahkemelerine giderdik. Bazen solcularla aynı güne denk gelen günler de olurdu. Bir defasında Uğur Mumcu, ”Hocamızı biz de çok severiz” deyip gönlümüzü almıştı. Yani solcusu, sağcısı, milliyetçisi, komünisti, faşisti, dinlisi, dinsizi, İslamcısı, laiki fark etmeden aynı zorlu şartlardan geçtiğimizi düşünerek empati kurduğumuzu biliyorum.

İstanbul ziyaretlerimize devam ederken mahallemize yeni taşınan ilahiyat fakültesi talebesinin İbn-i Kesir tefsirinden sohbetlerini dinlerken hayat tarzımız ve görüşlerimizdeki gelişmelerle bize kazandırdıklarını farklı mekânlarda görme imkânı bulmuştuk. Onun Ankara İlahiyat fakültesindeki profesörlük görevinden sonra Diyanet İşleri Başkanlığı makamında uzun süre görev yapmasıyla da gururlandık dersek yanlış anlaşılmaz değil mi?

Velhasıl kelam isminin önünde unvan denilen eklentileri bulunmadan ömrünü tamamlayan güzel bir insanın vefatıyla da geçtiğimiz günlerde üzüldük. İnanıyorum ki o, vazifesini bihakkın yerine getiren salih kullar zümresinde yerini almıştır. Ardında bıraktığı eserleri ve yetişmelerine vesile olduğu insanların dualarıyla ahiret yurdunda rahat olacağını düşünerek makamı âli olsun diyerek rahmet diliyorum.